Şuanda 200 konuk çevrimiçi
BugünBugün768
DünDün6244
Bu haftaBu hafta14736
Bu ayBu ay14736
ToplamToplam10483160
20 Haziran Dünya Mülteciler Günü PDF Yazdır e-Posta


Yaklaşık 60 milyon insan başka bir ülkeye gitmek için yollarda bulunuyor. Değişik ülkelerde toplam ne kadar mülteci var, bilinmiyor ama sayının oldukça yüksek olduğu söylenebilir. En az birkaç yüz milyon insanı ilgilendiren bir durum mültecilik… Bu birkaç yüz milyon rakamına statü olarak mültecilikten çıkanları dahil etmiyorum. Burada belirleyici olan kişinin sahip olduğu pasaporttur. Türkler ve Kürtlerde çok görüldüğü üzere yıllar önce iltica edip, mülteci pasaportu alıp, daha sonra bunu TC pasaportuna çevirten çok sayıda kişi bulunuyor. Bir bölüm eski mülteci de bulunduğu ülkenin vatandaşı olmuş durumdadır.

Bunların durumunun iyi olduğunu söylemiyorum, sadece farklı bir kategoride yer alıyorlar. Durumu en kötü olanlar ise, en kötüden daha az kötü olana göre sıralayacak olursak:

Halen yollarda olanlar en kötü durumdadır. Çıktıkları yere dönmeleri zordur hatta mümkün değildir. Gitmek istedikleri ülkeye de ulaşamamışlardır ve bu mümkün olacak mıdır, belli değildir.

Artık yollarda olmayan ama durumları da belirsiz olan insanlar… İstedikleri veya mecbur kaldıkları bir ülkeye gelmişler ve iltica başvurusu yapmışlardır, Sonuç ne olacak, belli değildir. Başvurularının reddedilme ihtimali yüksektir. Türkiye gibi bazı ülkelerde OECD ülkeleri dışından gelenler için ilticaya başvuru hakkı da söz konusu değildir.

Mültecinin en önemli sorunu, durumunu güvenceye almaktır. Bulunduğu yerde  kalıcılık söz konusu değilse geleceğe yönelik hiçbir şey yapılamaz.

İlticası kabul edilmiş ve geldiği ülkede kalıcılık sağlamış olanların durumu daha iyidir. Bu kalıcılık değişik nedenlerle sekteye uğrayabilir. Mesela Türkiye gibi bir ülke peşinizi bırakmayabilir ve bulunduğunuz ülke hükümetinden sizin iade edilmenizi isteyebilir veya yaşadığınız ülkede tutuklanmanızı sağlayabilir.

Dünya küçüldü! 1980’li yıllara kadar bir ülkeye iltica edilince konu kapanmış olurdu. Terk etmek zorunda kaldığınız ülkenin hükümeti sizin en fazla geçici olarak gözaltına alınmanızı sağlayabilirdi. Son yıllarda durum artık böyle değildir. TC hükümeti örneğinden hareket edersek, peşpeşe uluslar arası yakalama emirleri –Kırmızı Bülten- çıkarılıyor, cezaevlerindeki uzun açlık grevleri nedeniyle sağlık durumları ciddi olarak bozulmuş olanlar bile rahat bırakılmıyor.

Dünya küçüldü, iletişim araçları olağanüstü gelişti. Siz yıllar önce terk etmek zorunda kaldığınız ülkedekilere cep telefonu ve internet aracılığıyla kolayca ulaşabilirken, peşinizde olan devlet de faaliyetlerinizi daha kolay izleyebiliyor ve hareketlerinizi sürekli olarak kısıtlamaya çalışıyor.

Türkiye eskiden de bir göçmen ülkesiydi. Balkan ülkelerinden ve İran’dan çok sayıda göçmen gelmişti. Başka ülkelerden gelenler de vardı ama sonuçta sayı yüksek olmadığı için dikkat çekmiyordu. 2010 yılından sonra sadece Suriye’den üç milyon mültecinin gelmesiyle, mültecilik ve göçmenliğin boyutları görülebilecek kadar ortaya çıktı.

AKP bu mültecilerden kurtulmak için değişik yollar denedi. Bunlardan başta geleni, insanları Yunanistan üzerinden Avrupa ülkelerine gitmeye teşvik etmekti. Önce Balkanlardan giden kara yolu, ardından da Yunanistan adalarına giden deniz yolu kapandı. Deniz yoluyla gitmek hala mümkün ama Yunanistan böyle gelenleri iade ediyor ve Türkiye de bu insanları geri almayı kabul etti.

Yunanistan adalarına gidebilenler geri gönderilmemek için hemen ilticaya başvuruyordu. Yunanistan parlamentosunun onayladığı yeni bir yasayla iltica işlemlerinin hızlandırılmasına karar verildi. Buradan çıkan sonuç, adalara ulaşabilen daha fazla mültecinin Türkiye’ye geri gönderileceğidir.

Suriyeli mülteciler Türkiye’de kalmış durumdalar, gidecekleri yer bulunmuyor. Bu mültecilerin önemli özelliği, süren savaş ve güvensiz ortam nedeniyle dönebilecekleri bir ülkenin bulunmamasıdır.

İltica edemiyorlar ama çalışma iznine sahip oldular ve yakın zamanda kalıcı oturma iznine de kavuşacakları açıklandı.

Bu insanlar ucuz işgücü durumundalar. Suriyeli çocukların istihdamıyla birlikte ülkede çocuk emeği artmış durumdadır. Hasat zamanı tarımda çalışan Suriyelilerin günde 20 liraya 11 saat çalıştıkları açıklandı. Suriye emeği özellikle emek yoğun işlerde en ucuz emek olarak kullanılıyor.

AKP’nin Avrupa Birliği ülkelerine yönelik olarak, “mültecileri üzerinize salarız” tehdidi işe yaramadı. Resti gördüler ve RTE ile AKP sözcüleri de söylediklerini yutmak zorunda kaldılar. Türkiye üzerinden Avrupa Birliği ülkelerine giden mülteci yolu kapandı. Balkan rotasından sonra Yunan adalarına geçiş yolu da kapanmış durumdadır. İsteyen yine kişi başına 1000 Dolar verip ve boğulma tehlikesini de göze alıp şu veya bu Yunan adasına gidebilir ama buradan bir yere gidemez ve iade tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu durumda insanlar neden gitsinler?

1 Temmuz günü geldi ve TC vatandaşlarının Avrupa Birliği’ne vizesiz seyahati belirsiz zamana kaldı. AKP hükümetine mülteciler için yaptığı masraflar karşılığında verileceği söylenen üç milyar Avro da henüz verilmemiş durumdadır.

AKP Yunanistan’dan artması beklenen iadeleri tepki göstermeden alıyor, almak zorundadır. Yol kapandı, tehdidin anlamı kalmadı ve dahası parayı da vermeyebilirler.

Türkiye’nin Suriye ve Afganistan’dan gelen mülteciler için bir toplama merkezi olması söz konusu değildir. Pro Asyl bu yönde bir belirleme yaptı ama bu belirlemenin zamanı geçmiştir.

Suriye sınırına örülen yaklaşık 350 km.lik uzun duvarın bir bölümü tamamlandı. Bu duvarın amacı Suriye’den gelecek yeni mültecileri engellemektir. Ülkeye hiç yeni mülteci gelmeyeceği söylenemez ama sayı önceki yıllara göre karşılaştırılamayacak kadar düşük olacaktır. İsrail’in Filistinlilere yönelik çektiği duvarlardan sonra bu duvar da başka bir utanç duvarı olacaktır. Duvarda ölümler henüz başlamadı ama başlaması uzun sürmeyecektir.

Ülkedeki üç milyon civarındaki Suriyeli ne olacak diye sorulacak olursa, cevap belli olmuştur denilebilir. Bu insanlar aşamalı olarak vatandaş yapılacaklar ve büyük çoğunlukla da AKP’ye oy vereceklerdir. Bu süreç başlamış durumdadır.

AKP mülteciler için sadece masraf yapmadı, aynı zamanda onlardan büyük kazanç elde etti ve etmektedir. Ucuz emek gücü ve Suriye burjuvazisinin bir bölümünün ülkeye getirdiği sermaye bu kazancın sadece bir bölümüdür.

Sol bu insanlarla neredeyse hiç ilgilenmiyor.

Avrupa ülkelerinde yıllardan beri yaşamak zorunda kalan politik sürgünler kendi durumlarıyla çok mu ilgileniyorlar diye de sorulabilir.

Bunun faturası pahalı ödenecektir.

Olumsuz gelişmeler gözlerimizin önünde gerçekleşiyor ve bunların sonuçlarına şaşırılıp kızıldığında da genellikle geç kalınmış oluyor.