Şuanda 240 konuk çevrimiçi
BugünBugün797
DünDün6244
Bu haftaBu hafta14765
Bu ayBu ay14765
ToplamToplam10483189
Marksizm ve robot futbolu PDF Yazdır e-Posta


 

 

Avrupa Futbol Şampiyonası’ndan değil, robotlar arasında oynanan futboldan söz edeceğim.

Leipzig’de robotlar futbol öğreniyorlar.

Robot öğrenir mi? Evet, amaç böyle, önemli adımlar atılmış ve pratikte denenmesi gerekiyor.

Bilgi ve hafıza, hatırlamak ve karar vermek, değişik durumlara kendini uydurmak gibi özelliklere sahip olan robotların bunları ne oranda uygulayabildiğini görmeyi amaçlıyor robot futbolu…

Basında izlemişsinizdir, kendi kendine giden arabalar üzerinde çalışılıyor. Araba trafiğe çıkıyor ve kendi kendine gidiyor. Beklenmedik bir durum ortaya çıkınca, diyelim yola aniden bir yaya inince, öndeki araba sola dönünce ya da başka bir şey olunca, arabadaki program durumu tanıyor ve kendini buna göre ayarlayıp gereken komutu arabaya veriyor.

Bunlar deneme aşamasında ya da şöyle diyelim önemli ilerlemeler sağlanmış ve pratikte denenerek eksiklerin görülmesi gereken düzeye ulaşılmış.

Geçenlerde böyle arabalardan bir tanesi ABD’de kamyonla çarpıştı. Otomatik araba kamyonu tanıyor ama arkasındaki römorku tanımıyor.

Fukushima’da tsunami sonucu nükleer santrallerde kaza olunca tamir için de robotlar kullanılmıştı. Kaza yerine insanın girmesi mümkün değil, çünkü aldığı yüksek radyasyon sonucu kısa sürede ölüyor. Bu robotların ne kadarı uzaktan kumandayla kullanılıyordu, bilmiyorum. Robota bağlı kamera vasıtasıyla uzaktan ilgili sinyal gönderildiğinde robot da istenileni yapıyordu.

Bu teknik yeni değil. Ay’a, Mars’a ve hatta çok daha uzaktaki gezegenlere gönderilen uzay araçlarında da aynı sistem bulunuyor. Uzay kapsülü diyelim Mars’a iniyor, ucu sivri bir kol çıkıyor, toprağı kazıyor, toprağı aracın içine alıyor, buradaki laboratuar toprağı tahlil ediyor ve sonucu dünyadaki merkeze bildiriyor. Araçta insan bulunmuyor. İnsan çok uzakta dünyadaki uzay biriminde bulunuyor.

Robotlar ve kendi kendine giden otomobiller otomasyonda daha ileri bir aşamayı temsil ediyor. Uzaktaki insan durumu görüp makineye gereken yönde davranması için sinyal göndermiyor, makine yeni durumu kavrayıp kendisi gerekeni yapıyor.

Bunun anlamı, makinenin yeni ve hatta önceden tahmin edilemeyen durumlarla karşılaşıldığında kendi kendine karar vermesi anlamına geliyor. Makine hafızasındaki bilinenlerle yeni durumda ne yapması gerektiğini çözüyor.

Buna bir çeşit yapay zeka da diyebilirsiniz. Ne kadar iyi programlama yapılırsa yapılsın, bunun insan zekasının yerini tutması bugünkü aşamada mümkün değil. İnsan zekası bilinenden hareketle o güne kadar hiç düşünülmemiş olanı bulabilir; makinelerin bunu yapması bugünkü aşamada söz konusu değildir. Makine programlanması düşünülebilecek bütün ihtimallere karşı makinenin önceden hazırlanmasını içeriyor. Önceden hiç düşünülmemiş yepyeni bir durum ortaya çıktığında makine ya duruyor ya da yanlış bir hareket yapıyor.

Makinenin duygularının olması ve bu duyguların verilmesi gereken kararı etkilemesi de söz konusu değildir. Bu tür olgulara bilim kurgu yapıtlarında rastlamak mümkün olmakla birlikte, gerçek hayatta karşılıkları bulunmuyor.

Robot futbolunun yaklaşık 3500 kişi izlemiş. Bunların bir bölümü konuyla ilgili olarak çalışan bilim insanlarıyken, kalanı da sanayi kuruluşlarının temsilcilerinden oluşuyor.

Sanayide otomatik işlemler yapan robotların kullanılması yeni değil, 1980’li yıllardan beri mevcuttur. Robot akarbant sisteminde eskiden insanın yaptığı işi yapar, önüne gelen parçaya bir başkasını ekler ya da vidalar. Burada yeniye göre kendini ayarlamak söz konusu değildir, robot tek işleme göre programlanmıştır. Futbolda ve kendi kendine giden arabalarda ise makinenin çok karışık işlemlere göre ayarlanması söz konusudur. Yeni durumu hafızasındakilerle karşılaştıran yani hatırlayan ve buna göre gerekeni yapan makine söz konusudur.

İnsan beyninin çalışması ve duruma göre kaslara elektrik akımıyla sinyal göndererek şu veya bu işi yapması prensip olarak burada da uygulanmaktadır.

Gerçekleşmekte olana dördüncü sanayi devrimi adı da verilebilir. Üçüncüsü bilgisayarlaşmaydı, şimdiki tam otomatikleşmedir.

Son örnek temeli üzerinde yeniden sormak gerekiyor: içerdiği üretici güçleri geliştirme imkanları tükenmeden bir sistemin ortadan kalkması mümkün değildir, belirlemesini yapan Marx ne kadar doğrudur?

20. yüzyıl tarihi bu tezin ters yönde doğrulanmasıyla geçti.

İnsanlığın 20. yüzyılda yaşadığı teknik ilerleme, üretici güçlerin gelişmesi, daha önce birkaç milyon yılı bulan tarihindeki gelişmenin toplamından daha fazladır.

20. yüzyıl aynı zamanda kapitalist rejimlerin en gelişmiş oldukları alanda ya da metropollerde değil, sömürgelerde ve bağımlı ülkelerde yıkılabildiğinin görüldüğü bir yüzyıldır. Kapitalizmin yerine kurulan reel sosyalist sistem önemli gelişme göstermesine rağmen ona alternatif olamamış, yaşayamamıştır. Bu durum kapitalizmin yıkılabildiği gerçeğini ortadan kaldırmıyor, ama yerine yaşayabilen bir seçenek kurulamadığı anlamına geliyor.

Sosyalistler 20. yüzyılda yıkma konusunda büyük başarı gösterdiler ama aynı oranda başarıyı yıktıklarının yerine alternatif ve yaşayabilen bir sosyo-ekonomik düzen kurmakta gösteremediler.

Mitterrand’ın reel sosyalizm için “tarihte yüz yıl bile yaşayamamış bir sistem” belirlemesi açık bir küçümsemeyi içerir ama gerçektir de…

Üretici güçlerin gelişmesini toplumların değişmesinde belirleyici olarak gören tarihsel materyalizm temelinde bugünkü durumu açıklayamazsınız. Kapitalizm üretici güçleri eskisinden daha hızlı geliştiriyor. Üretici güçlerin gelişmesinin yavaşlaması değil hızlanması söz konusudur. 20. yüzyılda gerçekleşen üretici güçlerdeki ilerlemenin insanlık tarihinin geri kalan bölümünde sağlananın toplamından fazla olması da bunu gösteriyor. Ve aynı dönemde, tarihsel materyalizme göre olmaması gerekirken, bunu yapabilen bir sistem yıkılabiliyor.

Kapitalizm bitti, deniliyor. Bunun çok sayıda göstergesi bulunuyor. Ama üretici güçleri eskisinden de hızlı geliştiren bir sistem nasıl bitebiliyor? Bunu tarihsel materyalizmle açıklayamazsınız. Toplumların gelişmesini üretici güçlerin gelişmesi temelinde değerlendiren bir anlayışla açıklayamazsınız.

Kapitalizm üretici güçleri eskisinden de hızlı geliştirerek insanlığı felakete götürüyor.

Doğanın tahribinin ulaştığı seviye bunun göstergelerinden sadece birisidir.

Sosyalizm üretici güçleri daha da hızlı geliştirir ve doğayı da tahrip etmez anlayışının pratikte karşılığı yoktur. Reel sosyalizm sürecinde bu görüldü. Reel sosyalizmin doğayı tahribi kapitalizmden az değildi. Kullanılan teknik aynıydı ve bu teknik kapitalizmde ne yapıyorsa sosyalizmde de aynısını yapıyordu. 20. yüzyılın ilk yarısında sanayinin temelini oluşturan demir-çelik üretimi havaya büyük miktarda zararlı madde verilmesini içerir. İlgili fabrika ister Fransa’da isterse SSCB’de olsun, durum değişmez.

Hızla sanayileşen Çin’deki bazı kentlerde hava kirliliğinin dayanılmaz boyutlara ulaşması açık bir göstergedir.

Üretici güçlerin bugün ulaşmış olduğu gelişme düzeyinde söz konusu olan gelişmeyi daha da hızlandırmak değil, düzenlemektir ya da belirli alanlarda yavaşlatmak hatta engellemektir.

Bunu kapitalizm yapamaz. Yapacak olan farklı bir sosyo-ekonomik sistem ise marksist sosyalizm olamaz.

Kapitalizme karşısınız ve sosyalizmin üretici güçlerdeki gelişmeyi kapitalizmdekinden daha hızlı gerçekleştirebileceğini savunuyorsunuz. Bir dönem için haklı çıkabilirsiniz, SSCB’deki yaklaşık 1925-1975 dönemi gibi… Ardından kapanan ara açılmaya başlıyor ve harcanan büyük çabaya rağmen yetişemiyorsunuz.

Geçmişte tersini savunan Çin Komünist Partisi de 1980’lerden başlayarak kapitalist sermayeyi ülkeye çağırmaktan başka çıkış yolu bulamadı.

Bu yazının amacı dikkat çekmekle sınırlıdır.

Olan bitene bakın ve bir de teoriye bakın, aralarında ne kadar uyum var?