Şuanda 375 konuk çevrimiçi
BugünBugün1312
DünDün6244
Bu haftaBu hafta15280
Bu ayBu ay15280
ToplamToplam10483704
Normal hayat yok! PDF Yazdır e-Posta


Almanya’da önce politik ilticacı sonra vatandaş olan ve yıllardır bu ülkede yaşayan Murat Çatulay’ın Hırvatistan’da İnterpol kararı nedeniyle tutuklanması, politik sürgünler için normal hayatın olmayacağını bir kere daha gösterdi. Garip olan bu durumun hala yeterince umursanmıyor oluşudur.

Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldınız ve bir Avrupa Birliği ülkesine geldiniz, iltica ettiniz, aradan en az on yıl geçti ve vatandaş oldunuz; politik faaliyetinizi şu veya bu oranda sürdürüyorsunuz ve ülke dışına çıktığınızda sınırdaki kontrolde veya daha sonra hakkınızda İnterpol arama kararı nedeniyle tutuklanıyorsunuz…

Aradan neredeyse 15-20 yıl geçtikten sonra İnterpol araması mı olurmuş, derseniz, oluyor.

Benzer bir durum 12 Eylül’den kısa süre sonra da yaşanmış, cunta yönetimi ülkede yakalayamadığı çok kişinin adını İnterpol’e vermişti. 1980’li yıllarda bu kişiler genellikle Fransa’dan iltica alır, trenle Almanya’ya gelirken sınırdaki pasaport kontrolünde yakalanır, bir süre tutuklu kalır, sonra Fransa’ya iade edilirlerdi.

Sonraki yıllarda aynı uygulama özellikle Kürtler için kullanıldı.

Son yıllarda ise değişik bir durum yaşanıyor. Hapishanelerde ölüm orucuna katılan, ağır hasta olduğu için tahliye edilen ve ülke dışına çıkan hemen herkes İnterpol bülteniyle aranıyor.

Aradan yıllar geçmiş olması kişinin katılmış veya katılmamış olduğu şu veya bu eylem nedeniyle İnterpol kanalıyla aranmasını engellemiyor.

Genellikle yaşanılan ülkede takibata uğramak ihtimali daha azdır. Tersi yönde örnekler de bulunmakla birlikte devletler kendi vatandaşları için İnterpol aracılığıyla Türkiye tarafından yapılan iade başvurularını dikkate almıyorlar.

Politik mülteci iseniz ya da henüz bunun için başvuru yapmışsanız durum farklı olabiliyor, olmayabiliyor da…

Almanya’da politik mülteci birkaç arkadaş bu nedenle gözaltına alındı ama sonra açılan kampanyalar sonucu serbest bırakıldı.

Konu sadece Almanya ile ilgili değildir.

Geçtiğimiz Nisan ayında kaybettiğimiz ve 28 yıldır Fransa’da politik mülteci olarak yaşayan İbrahim Yalçın, vefatından kısa süre önce Fransız polisi tarafından ifadeye çağrılmıştı. Gerekçe, Türkiye’nin 1988’deki bir eylemle ilgili olarak Fransa’ya iade başvurusu yapmış olmasıydı. İbrahim’in eylemle ilgisi bulunmuyordu ama bunun önemi bulunmuyor. Başvuru yeni değil ama birkaç kere tekrarlanınca Fransa polisi ifade almak ihtiyacı duymuş.

İsim vermeyeyim, Hollanda vatandaşı olan başka bir arkadaş da yıllardan beri ülke dışına çıkıp pasaport kontrolüyle karşılaştığı her yerde tutuklanıyor, biraz tutuklu kalıyor, sonra Hollanda’ya iade ediliyordu. Gerekçe, Türkiye’nin başvurusuyla çıkarılan uluslararası arama kararıydı. Hollanda’da iken arandığından haberi yoktu.

Çatulay için çıkarılan arama kararı mutlaka Almanya’ya da iletilmiş olsa gerektir.

Bir başka arkadaş 20 yıldan fazla zamandır İsviçre’de kalıyor. Yunanistan’a tatile gittiğinde polis kendisini dikkatli olması için uyarıyor. Hakkında İnterpol kararı varmış.

Gözaltına da alınabilirdi ama alınmıyor ve şimdi İsviçre’den çıkmıyor.

Bazı ülkeler Türkiye’nin başvurusuyla çıkarılan uluslararası arama kararlarını pek ciddiye almıyor ya da uygulama biraz tesadüfi yürüyor.

Hırvatistan bu konuda bilinen bir ülke… Bugüne kadar birkaç kişi bu karar nedeniyle tutuklandı, Türkiye’den kişiyle ilgili dosya istendi, mahkemeye çıkarıldı ve ardından gerek iletilen dosyadaki suçlamaların yeterli kanıta sahip olmaması gerekse de avukatların müdahalesiyle geldiği ülkeye iade edildi.

Duymadığımız örnekler de mutlaka vardır.

Süreç üç aşamalı olarak yürüyor.

Birinci aşamada Türkiye ilgili kişi için geçmişteki şu veya bu eylem nedeniyle İnterpol’e başvurup uluslararası yakalama emri (Kırmızı Bülten) çıkarılmasını istiyor.

Bu aşama için yapılabilecek bir şey bulunmuyor. Sadece Türkiye’de de konunun güncelleşmesi, keyfi uygulamaların boyutları hakkında bilgi verilmesi sağlanabilir.

İkinci aşamada, İnterpol dosyayı inceliyor ve Kırmızı Bülten çıkarıyor.

Politik nedenlere dayanan Kırmızı Bülten çıkarılmadığı açıklandı ama politik neden geniş bir kavramdır ve Türkiye de kişileri “terörist” olarak arıyor.

Bu konuda yapılabilecek olan, hukukçu arkadaşlar vasıtasıyla ortaya çıkan her arama kararı konusunda İnterpol’e başvuru yapmaktır. İnterpol’ün kendisine iletilen dosyanın ne kadar ciddi kanıtlara dayandığını araştırması beklenemez. Çeşitli ülkelerden gelen çok sayıda başvuru olduğu biliniyor ve dosyadaki bilgiler biraz inandırıcı görünüyorsa, arama kararı çıkarılıyor. İnterpol’e Türkiye’den gelen başvuruların ciddiyeti konusunda çok sayıda örneğe dayalı başvuralar yapılabilir.

Son aşamada, İnterpol arama kararında bulunan kişiyle ilgili bilgileri ülkelere iletiyor, bundan sonrası kişinin oturduğu ya da pasaport kontrolünde karşılaştığı ülkenin hükümetine kalıyor.

En azından Avrupa Birliği üyesi ülkelerin adalet ve içişleri bakanlıklarına Kırmızı Bülten ile ilgili bir dosya hazırlanıp gönderilebilir. Türkiye’nin çok sayıda başvurusu ilgili hükümetler tarafından dikkate alınmadı. Dosyalarda işkenceyle alınmış ifadeler, uydurulmuş kanıtlar; ne ararsanız bulunuyor. Bunlarla ilgili örnekler bir araya getirilip hükümetler düzeyinde bilgilendirme yapılabilir.

Politik mülteci olan ya da geçmişinde politik mültecilik bulunan arkadaşların da dikkatli olmalarında yarar bulunuyor. Hakkınızda Kırmızı Bülten varsa Hırvatistan’da kesin yakalanırsınız; başka ülkede ne olur, bilinmez. Türkiye’nin talebini ciddiye alan da var, almayan da…

Her durumda Türkiye’deki rejimle mücadele alanının yıllardan beri o coğrafyayla sınırlı olmadığını, TC vatandaşlarının bulunduğu bütün ülkelerde sürdüğünü unutmayın…

Özellikle de bunların yüzde 80’inin bulunduğu Avrupa Birliği ülkelerinde…