Şuanda 283 konuk çevrimiçi
BugünBugün1388
DünDün6244
Bu haftaBu hafta15356
Bu ayBu ay15356
ToplamToplam10483780
Bugünün anısına... PDF Yazdır e-Posta


24 Ekim’de ne oldu ki, diye sorabilirsiniz. Bugün daha önce yapacağımı haber verdiğim bir yüksek okulda ders vermeye gittim. Önceden epeyce hazırlanmıştım ama yine de çekiniyordum. Almanca konuşacaktım ve üç saat Almanca konuşmak kolay iş değil…

Yaptım!

Nasıl yaptım; benim ne düşündüğüm önemli değil. Önemli olan yaklaşık 70 kişinin ne düşündüğüydü. Kendime ortayla iyi arası bir not veririm ama sınıfın verdiği not iyi düzeyindeydi diyebilirim.

20 yaş civarı insanlar karşısında hiç sıkıntı çekmedim. Üniversitede yıllardan beri benden 40 yaş küçük insanlarla birlikte okuyor, aynı sınavlara giriyorum. Bu nedenle rahattım, tek sıkıntım dil idi. İki üç defa takıldığım oldu ama ne yapalım, o kadar olur artık.

Almancaya daha çalışmam gerek, gerek ama performans hiç fena değildi.

İnsanlara bildikleri şeyleri yeniden anlatmayacaksın diye bir anlayışım vardır. Aynısını burada uyguladım. Göç konusunda hemen herkesin bildiklerini kısa geçtim, bilinmeyen somut örneklerden hareketle genellemeler yaptım.

Göç sadece mekan değişikliği değildir, kültürel ortamın da değişmesidir.

Dönüp dolaşıp bunu tekrar ettim.

Uyum konusu da bununla ilgili… Birlikte yaşayacak iseniz farklı kültürler olarak ortak değerlerinizin bulunması gerekir. Yoksa bir arada yaşamak mümkün olmaz. Bunun da öteki adı kültürler arasındaki uyumdur. Bu nasıl sağlanır, nelerin törpülenmesi hatta ortadan kaldırılması gerekir; her somut durumda ayrıca incelenmelidir.

Şu veya bu Batı Avrupa ülkesinde çalışan Türkiyeli işçinin tatilde memleketinde atacağı havayla ilgili olarak aşırı bir örnekten söz ettim:

Cenevre’de Erzurum civarından gelmiş bir işçi birkaç yıldır çalışıyor. Bu yıl izne gidecek… İzne öyle boş gidilmez. Türkler genellikle Ford ya da Mercedes araba alıp onunla giderlerdi. Bu ise büyük bir kredi çekip Porsche alıyor. Korkunç pahalı bir arabadır.

Ehliyeti var, Erzurum civarına kadar arabayla gidebilir ama yok uzak (3500 km. kadar var), o yılların bozuk yollarında araba ne hale gelir!

O ise yepyeni bir arabayla köyüne varmak istiyor. Ne yapıyor; arabasını uçakla Erzurum havaalanına götürüyor. Bu da tabii hayli para tutuyor ve köyüne kadar olan kısa mesafede de arabayı sürüyor.

Havası müthiş tabii…

Bu havanın karşılığında 20-25 yıl boyunca yüksek miktarda kredi ödeyecek ama olsun artık!

Bir de ödev verdim…

1990’lı yıllarda Fransa’da Metz civarında çok sayıda Türkiyeli oturuyordu. Strassbourg Üniversitesi bu insanlara soru formları dağıtıyor. Bu kişiler gelelikle MHP eğilimli.

Türkiye’deki seçimde hangi partiyi seçersiniz, sorusuna, MHP diyorlar.

Fransa’da oy kullanabiliyor olsanız hangi partiyi seçersiniz, sorusuna ise, PCF ya da Fransız Komünist Partisi diye cevap veriyorlar.

Neden böyle bir seçim yaptıklarını da açıklıyorlar ve oldukça rasyonel bir açıklama ama tabii şimdi söylemedim.

Benzer bir durum Almanya’da da var.

AKP’nin bu ülkeden aydığı oy oranı yüzde 60…

Aynı insanlar Almanya seçimlerinde oy kullansalar yüzde 50-60 oranında SPD’yi seçerler.

Neden acaba, düşünün bakalım!

Dersi iki haftada bir çift ders olarak veriyorum, zamanları var, düşünsünler…

Perşembe günü de üniversite başlıyor.

Her dakikamın dolu olması hoşuma gidiyor…