Şuanda 389 konuk çevrimiçi
BugünBugün1298
DünDün6244
Bu haftaBu hafta15266
Bu ayBu ay15266
ToplamToplam10483690
Kızıl Ordu Korosu ve gelenek PDF Yazdır e-Posta


Rusya Federasyonu’nun Karadeniz’e düşen uçağında Kızıl Ordu Korusu’nun 64 elemanı da bulunuyormuş. Kazadan kurtulan yok ve bu durumda SSCB zamanında kurulan dünyaca tanınmış bu koronun da sonunun geldiği düşünülüyor.

Bence hiç de böyle değil… Bir bilemediniz iki yıl sonra eskisini aratmayacak yeni bir Kızıl Ordu Korosu ortaya çıkacaktır. Rusya güçlü kültürü ve gelenekleri olan bir ülkedir. Kızıl Ordu Korusu alanının en iyisi ise, onların mutlaka ikinci üçüncü ve hatta dördüncü kademesi vardır. SSCB 1991’de dağıldı ya da aradan 25 yıl geçti. Koro üyelerine baktığınızda aralarında yaşlıların yanı sıra gençlerin de bulunduğunu görebilirsiniz. Gençlerin aşamalı olarak koroya uyum sağlamasını amaçlayan bir sistem bulunuyordu.

Büyük kayıp verildi, burası açık ama koronun bu kayıpla ortadan kalkacağını düşünmüyorum.

Farklı rejimler güçlü kültürleri bazı yönlerden zayıflatıp bazı yönlerden güçlendirebilir. Rusya’nın güçlü kültürü sosyalizm öncesinde de vardı. Sadece Rus edebiyatını düşünmek bile yeter. Devrim sonrası edebiyatta –toplumsal gerçekçilik sayesinde- aynı gücü göremeyiz. Sovyet edebiyatı Dostoyevski, Tolstoy gibi dünya çapında yazarlar çıkaramadığı gibi, Raskolnikof, Oblomov gibi hangi dilde olurlarsa olsunlar edebiyatseverlerin bildiği roman kahramanları da yaratamadı.

Suç ve Ceza ne müthiş bir romandır.

Devrim öncesi Rus edebiyatı psikolojiye de yol göstermiştir. Freud psikanaliz teorisine Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler’inden örnek verirdi.

Şolohov’un Durgun Don’u bu geleneğe yaklaşır ama yerini alamaz.

Ehrenburg’un Paris Düşerken, Fırtına gibi yapıtları ise gazetecilikle karışık edebiyat ürünleri gibidir.

İkinci Dünya Savaşı’nı Konstantin Simonov gazetecilikle karışık olarak da olsa romanlarında güzel yansıtır.

Güçlü edebiyat geleneği gerileyerek de olsa sürmüştür.

Müzikte de benzeri bir gelenekten söz edilebilir. Sadece Çaykovski ve Sostakoviç’i hatırlamak yeter.

Birkaç yıl önce Eurovision’u kazanan Ruslana adlı şarkıcının gösterisini izlemiş olanlarınız belki vardır. Güzel bir kareografiydi! Güçlü müzik geleneği olmadan yapılamazdı.

1985’te Moskova’da Gençlik Festivali kapsamında Rus gruplarını izlemiştim. Kocaman sahne, en az elli kişilik dans grubu ve o nasıl bir kareografi!

Kızıl Ordu Korosu böyle bir geleneğin üzerinde yükselir.

Ağır kayıp verilmiş olsa bile bu koro bu gelenek nedeniyle ortadan kalkmaz.

Neredeyse aynısı aradan fazla zaman geçmeden ortaya çıkacaktır.

Rusya’nın büyük bir tarihi vardır ve sosyalizmi bu tarihin içindeki bir evre olarak düşünmek gerekir.

Yöneticilerin çekirdekten yetişmesi bu kültürün özelliklerinden bir tanesidir. Rusya’yı modernleştiren 1. Petro gençliğinde batı kültürünü öğrenmek için Hollanda ve Fransa’ya gidip gemilerde çalışmıştı. Hiçbir Osmanlı şehzadesi benzerini yapmamıştır.

Stalin’in yıllarca partiye para bulmak için soygun organize ettiği biliniyor.

SBKP’nin bir dönem dünya komünist hareketini yönetebilmesi, Çarlık döneminden gelen yöneticilik kültürü olmadan mümkün değildir.

Çarlık Rusyası sömürgeci bir ülkeydi ve geniş bir alanda çok sayıda farklı halkı yönetiyordu.

Devrim sonrasında aynısı söz konusu değildir ama geride büyük bir kültürel birikim vardır. Yönetmenin acemisi değildiler. Küçük bir azınlıkla dünyanın altıda biri büyüklüğündeki dev bir ülkede devrim yapmak ve birkaç yılda bu devrimi yayıp her tarafa hakim olabilmek ciddi bir yönetme becerisini de gerektirir.

Sonuç olarak kayıp büyük ama bu son anlamına gelmiyor.