Şuanda 375 konuk çevrimiçi
BugünBugün1310
DünDün6244
Bu haftaBu hafta15278
Bu ayBu ay15278
ToplamToplam10483702
KİTAPLARIMIZ PDF Yazdır e-Posta


Bugüne kadar değişik yayınevlerinden toplam sekiz kitabımız yayınlandı. Bunları tek tek inceleyecek olursak:

En maceralı yayın ilk kitapta gerçekleşti: Sol İçi Şiddet ve Nebil Ramuha Olayı.

Bu kitap için uzun bir inceleme yazısı hazırlamıştım. Yazının temel tezi, 1974-80 döneminde solun önemli özelliklerinden birisi olan sol içi şiddetin, toplumda yaygın olan şiddetin özel bir tarzı olmasıydı. Sosyalistlerin bu toplumda sosyalleşerek yetiştiklerini ve devrimci harekete katıldıklarında –en erken yaş 17’dir- bu değerleri içselleştirmiş olduklarını savunuyordum. Her tarafından şiddet fışkıran bir toplumda devrimcilerin bunun dışında kalması mümkün değildi. Bu nedenle asıl yapılması gereken, devrimci harekete gelenlerin ikinci bir sosyalizasyon yaşamasının üzerinde önemle durulması ve başka bazı önlemlerle sol içi şiddetin azaltılmasıydı.

Nebil Ruhuma’nın katledilmesi konusunu sol içi şiddetin özel bir örneği olarak kitabın sonunda inceliyordum.

Kitapta İbrahim Yalçın’ın da uzun bir yazısı vardı, ardından Erkan Ulaşan, Nebil’in yeğeni Mehmet Dikay ile söyleşi, İrfan Dayıoğlu ve Selçuk Avcı’nın yazıları yer alıyordu.

Kitabı hazırlayıp önce İstanbul’daki Akademi Kitabevi’ne gönderdik. Aylarca ses çıkmadı. Bu arada İstanbul’da normal olarak bizimle ilişkisi bulunmayan insanlardan böyle bir kitap olduğunu, basılması için yayınevi arandığını duyuyordum. Akademi Kitabevi kitabı basmadığı gibi hem oyalıyor hem de kendince reklam yapıyordu.

O yıllarda (2010) piyasayı bilmiyorduk, işin kötü tarafı da buydu.

Sonunda İbrahim kitabı H. İbrahim Özcan’a verdi. Kendisi yayınevi kuruyordu ve kitabı basabilirdi.

Kitap basıldı, elimize ulaştı ve bir kitap ancak bu kadar kötü basılabilirdi.

Kitapta birkaç yazar vardı ama kapakta sadece İbrahim Yalçın adı vardı. İbrahim bundan epeyce rahatsız oldu, “kafana takma” dedim, kitap zaten o kadar kötüydü ki…

Benim yazının başlığı kitabın adıydı ve Giriş diye başlıyordu.

Kitapta ise yazının başlığı Giriş olmuştu ve adım da bulunmuyordu.

Nokta Kitap bu kadar ciddi çalışıyordu!

İbrahim’in belirttiğine göre kitapta bazı bölümler çıkarılmıştı yani sansür uygulanmıştı.

Metinde yayıncının uygun bulmadığı bölümler varsa, “basamayız” denilir, olur biter, ama böyle olmuyordu.

Neyse kitap çıktı, dağıtımını yapmak içimden gelmedi çünkü yayıncılık bu kadar ciddiyetsiz yapılamazdı.

Kendi yazımı sitede yayınladım ve 2000 civarında okura kadar ulaştı. Bu alanda yazılmış en iyi incelemeydi ve bunu değişik okurlar da belirttiler.

Bu yayıneviyle bir daha işimiz olmadı.

Ardından Mehmet Koç kitabı basıldı.

Kibele Yayınları’nda 2013 yılında çıkan bu kitap öncekiyle karşılaştırılamayacak kadar iyiydi. Engin Erkiner, Nuray Bayındır, Mahir Sayın, Teslim Töre, İsmail Yıldırım, Hüseyin Koç, Hasan Cabir ve Vicdan Kayır’ın yazılarının yer aldığı kitap İbrahim Yalçın-İrfan Dayıoğlu tarafından hazırlanmıştı. Mehmet Koç hastanede iken İbrahim’in kendisiyle yaptığı uzun söyleşi kitabın temelini oluşturuyordu.

Kitabın tek sorunu, daha sonraki kitaplarda da görülecekti, tashih hatalarının fazla olmasıydı. 25 yıl yayıncılık yaptım, esas olarak Yazın dergisini ve birkaç tane de kitap yayınladım. Ne kadar dikkat ederseniz edin, gözden kaçan hatalar olabilir; olabilir ama bir kitapta birkaç tane olur, her sayfada tashih hatası olmaz. Bunları editörün düzeltmesi gerekir, tabii yayınevinde bu işle ciddi olarak uğraşan birisi var ise…

Benim yazımda hemen hiç hata yoktu ama bunun nedeni göndermeden önce yazıyı dikkatle okumamdı, çünkü tashihler düzeltilmeden yazının yayına gireceğini düşünüyordum.

Ardından İbrahim Yalçın’ın Ey Hayat isimli kitabı yayınlandı. Kitabın alt başlığı THKP-C (Acilciler) Anıları idi. Bu kitapta fazla tashih hatası vardı. Bu kadar hata yayınevi, okur ve yazar için hiç iyi değildir.

Ardından Belma’ya Mektuplar aynı yayınevinde yayınlandı. Örnekleri bana birkaç kere geldi, titizlikle kendim düzeltme yaptım ve sayfa düzenlenmesine sürekli itiraz ettim. Kelime bölmesi yapılmıyordu ve bu nedenle kimi satırlarda büyük boşluklar vardı. Dünyada görülmemiş bir sayfa düzenleme tarzıydı. Sonra düşündüm ki, yayınevinde kelime bölme programı yok desem, olmaz, vardır ama Türkçesi yoktu anlaşılan. Quarkexpress veya Indesign programlarının Türkçeleri yoksa kelimeleri yanlış böler ve bu durumda her satırı kontrol etmek gerekir. Bunu yapmak istemiyorsanız kelime bölmesi yapmazsınız ve kitap da en az yüz sayfa kalınlaşır.

Biraz maceralı bir basım oldu denilebilir.

Bu sefer biz bir yayınevi kurduk ve ilk kitap 40 Yıl Sonra TDAS adını taşıyacaktı.

Kitap Türkiye Devriminin Acil Sorunları (1975), bundan önce yazılan Rus Devriminden Çıkan Dersler (1974) ve İlker Akman’ın Mevcut Durum ve Devrimci Taktiğimiz yazılarının yanı sıra, 40 yıl sonra TDAS’ın güncellemesini de içerecekti.

Yayınlanan toplam sekiz kitabımız içinde en önemlisi buydu diyebilirim.

TDAS (1975) o dönemden bugüne kalan önemli bir yapıt olarak kabul ediliyordu. Devrimci harekette emperyalizm tahlili denilince akla biz geliriz. Ek olarak, 1975’te önemli bir kavram kullanılmıştı: 4. bunalım dönemi… O yıllarda bu kavram nedeniyle bizimle dalga geçenlerin 1990’lı yıllarda kavramın önemi üzerine yazdıklarını okudum.

TDAS’ta bu kavram açık olarak ifade edilmemişti ama Üçüncü Bunalım Döneminde Ortaya Çıkan Gelişmeler başlığı altında 4. bunalım dönemi kavramı belirgin olarak anlaşılabiliyordu.

4. bunalım döneminin önemini anlayanların yazılarını büyük bir hayretle okuduğumu belirtmeliyim. Bunalım dönemlerinin başlangıç tarihleri semboliktir, önemli bir olay başlangıç tarihi olarak alınır. 4. bunalım döneminin başlangıç tarihi olarak da 1971 yılı alınmıştı. Bu tarihte ABD, Bretton Woods Anlaşması’ndan çekilmiş ve böylece doların altın paritesi ortadan kalkmıştı. Bu ve başka önemli gelişmeler temelinde emperyalizmin yeni bir bunalım döneminin başladığını savunmuştum ama aynısının 25 yıl sonra da savunulabileceği aklıma gelmemişti doğrusu…

1991’de SSCB dağılmış, sosyalist sistem tarih sahnesinden çekilmişti. Bu büyük değişim dünyadaki her şeyi derinden etkilemişti ve hala 4. bunalım döneminin sürdüğünü savunmak büyük bir yanlış olurdu.

Emperyalizmin bunalım dönemlerini incelemek istiyorsanız, 5. dönemdeyiz belirlemesinin yapılması gerekirdi. Her bunalım dönemini ve bunların birbirinden ayrılmasını belirleyen kıstaslar konusu TDAS (1975)’te açıklanmıştı.

Ardından Mülteciler-Göçmenler kitabı yayınlandı. Bu kitapla 130-150 sayfalık kitap yayınına başladık. Ülkemizde ne kadar kitap okunduğu malumdu ve bu nedenle de belirli bir konuyu yoğun bir anlatımla inceleyen kitaplara ağırlık vermek doğru olacaktı.

Mülteciler-Göçmenler konunun güncelliği nedeniyle en fazla okunan kitap oldu, ardından 40 Yıl Sonra TDAS geliyordu.

Ardından İrfan Dayıoğlu’nun Dik Duruş kitabı yayınlandı.

Bunun ardından 40 Yıl Sonra TDAS’taki devrim ve sosyalizm anlayışını yoğun bir anlatımla genişleterek ele alan Geleceğe Dönüş yayınlandı.

Yedi yılda sekiz kitap yayınlamışız diyebilirim.

Devam edeceğiz…

Şimdilik maksimum kapasitemiz yılda iki kitap olarak görünüyor. Bazen tek de yayınlayabiliriz bazen üç tane de olabilir.

 

Arkadaşların elden dağıtım konusunda biraz daha etkin olmaları gerekiyor.