Şuanda 264 konuk çevrimiçi
BugünBugün1398
DünDün6244
Bu haftaBu hafta15366
Bu ayBu ay15366
ToplamToplam10483790
DOCUMENTA PDF Yazdır e-Posta


 

 

Çağdaş sanatın dünya çapında tanınan sergisi Documenta’nın 14’üncüsü bu yıl iki kentte, Kassel ve Atina’da yapılıyor. “Bedenler Parlamentosu” adını taşıyan bu yılki sergiyle ilgili olarak konferanslar düzenleniyor. Bu hafta Perşembe-Cumartesi günleri arasında Kassel’da geniş bir konferans dizisi var. Çok sayıda Yunanlı sanatçının da yer aldığı, listede Türkçe isimlerin de bulunduğu konferansta “Eski ve yeni faşizm ve anti faşizm”, “Saldırı altındaki düşünce” gibi konular da yer alıyor. İngilizce olan konferansa katılmayı isterdim ama Perşembe günü derse girmem gerek, Cuma iyi para kazanırım, Cumartesi ise burada değilim… Muhtemelen bu konferansların devamı olur, belki onlara gidebilirim. Kassel bulunduğum yere 180 km. uzaklıkta. Documenta şu anda Atina’da açık, Kassel’da da Haziran ayında açılacak, en kötü ihtimal o zaman giderim.

Yıllardan beri abonesi olduğum iki yer var: Her yıl Frankfurt Kitap Fuarı ve beş yılda bir yapılan Documenta.

Aklıma ister istemez 28 yıl çıkardığım Yazın Dergisi geldi. Dergide Documenta hiç yer almadı çünkü instalation türü eserlerin bulunduğu sergiyi yorumlayabilecek bilgiye sahip değildim. Dergide sergi tanıtımları yapan arkadaş da değişik nedenlerle gidemeyince ne yapalım olmadı. Bunun dışında Türkçe ve Almanca kitap tanıtımları, Almanya’daki Türkiyeli ressamların sergileri üzerine yazılar, Berlin Film Festivali, ek olarak yeni gösterime giren bazı filmlerin tanıtımı ise dergide sürekli yer alan konular arasındaydı.

Bu dergi bize geniş bir çevre sağladı. Örgüt dergisi değildi ama açık sol bir duruşu vardı. “Kahrolsun faşizm” vb. gibi sloganlar yer almazdı ama şöyle bir karıştıran derginin meşrebini hemen anlayabilirdi.

Uyum gibi konulara pek yer verilmezdi çünkü sadece bu konuyu işleyen yeterince yayın vardı ama “Almanya’da Türk müziği” konusunda birkaç yazı ve konuyla ilgili bir de kitap tanıtımı yapılmıştı. Burada “Türk müziği”nden kastedilen Yüksel Özkasap da dahil “gurbetçi müziği”dir.

1980’li yılların ikinci yarısında Almanya’daki Türkçe edebiyata geniş yer verildi, ek olarak Almanca yazan Türkiye kökenli yazarlarla söyleşiler yapıldı.

Ek olarak Türkiye’den de değişik yazarlar her sayıda yazıyorlardı ama kural olarak yazarlarımızın çoğunluğu Avrupa ülkelerindendi.

Derginin dostları da vardı ama düşmanları da az değildi. Neden derseniz; adam köylü, anlamıyor ve anlamayınca da karşı oluyor. Bu tür örneklerde “örgütsel demokrasi” denilen uygulamayı hiçe saymakta tereddüt etmedim.

İsteyen istediğini düşünebilir, sonuçta geleceğe kalan önemli bir yapıttı.

Bu dergi örneği şunu da gösterdi: insanlar yetenek ve meraklarını değerlendirebilecekleri bir alan bulurlarsa gelişiyorlar; düzenli ve ciddi tanıtım yazıları yazıyorlardı.

Örgütlü sol bu dergiyi okumazdı ya da bu çevreden okuru azdı. Derginin okur kitlesi demokrat, ilerici olup da şu veya bu örgüte bağlı olmayan insanlardan oluşuyordu.

Dağıtımının yaklaşık yarısı elden geriye kalanı ise birkaç merkez garındaki gazete bayileri aracılığıylaydı. Köln garında satılan 60 derginin bitmesi az karşılaştığımız bir durum değildi.

Almanya’da 20-25 yıl öncesinden farklı bir durum bulunuyor (diğer Avrupa ülkelerinde de var): eskiden göçmen olarak nitelendirilebilecek bir bölüm insan artık göçmen değil, Alman. 1990’lı yıllardan başlayarak melez denilen bir kimlik dünya çapında gelişti. Bu gelişmede iletişim araçlarındaki büyük gelişme büyük rol oynadı ve dergideki yazılarda sıkça incelendiği gibi bildiğimiz anlamda asimilasyon sona erdi. Asimilasyonun temel koşulu, insanın geldiği ülkeyle bağının kesilmesi ya da en aza inmesidir. İletişimin büyük hızla gelişmesi sonucu bu durum ortadan kalktı ve çift dilli, değişik birleşme şekillerine sahip çift kültürlü insanlar çoğalmaya başladı. Bunlar göçmen değil ve zaten kendilerini de böyle görmüyorlar.

Türklük-Almanlık ikileminde açık olarak ikincisi ağır basıyor ama ilki de var ve kaybolmayacaktır. Kürtler için bu süreç göçte daha yeni oldukları için geriden geliyor.

Bu insanlara “ırkçılık var, eziliyoruz” vb. söylemiyle ulaşılması mümkün değil. Otuz yıl önce bile tek başına geçerli olmayan bu söylemle gelişme yolu tıkanmış durumda ve zaten bu nedenle de değişik göçmen örgütleri ne yapabilecekleri konusunda derin düşüncelere dalmış durumdalar.

Çıkış zor görünüyor çünkü ne yapılacağı belli ama bunu yapabilecek kadro çok az.

Irkçılık, yabancı düşmanlığı gibi konular Almanya’daki –yerine başka ülke de yazılabilir- sorunlardan sadece bir tanesidir. Bu toplumun insanına bu toplumun bütün sorunlarını anlatabilmelisiniz. Ek olarak, Almanya islamı konusunda susarak da olmaz. Bunun için de toplumu tanıyan, her şeyden önce günlük konuşmanın ilerisinde Almanca bilen, insanların kafa yapısını tanıyan insanlar gerekiyor.

Esas olarak Türkiye’deki durumu anlatarak –bu da gereklidir- gidebileceğiniz insan sınırlıdır ve bunların küçük olmayan bölümü de iflah olmaz gericidir.

Bunları yazarken kendime “Dergi 28 yıl sonra kapandı ama başka türlü devam etmek neden mümkün olmasın?” diye sordum.

Kitaplar, filmler, Documenta, Frankfurt kitap Fuarı –alanında dünyanın en büyüğüdür- ve değişik kültürel toplantılar konusunda yazılara neden yer verilmesin?

Bunu şimdilik www.yazinverlag.org adresinde yapmaya başlayacağım.

İlerde bakalım, daha gelişmiş başka bir tarz planlıyorum…

Orada çıkan yazıların duyurusunu bu sitede yaparım…