Şuanda 389 konuk çevrimiçi
BugünBugün1301
DünDün6244
Bu haftaBu hafta15269
Bu ayBu ay15269
ToplamToplam10483693
Üniversite eğitimi ve başarısızlık PDF Yazdır e-Posta


 

 

Almanya’da üniversite ve yüksek okullarla ilgili bir araştırma yayınlandı. Buna göre herhangi bir dalda Bachelor (lisans) derecesi için üniversiteye girenlerin üçte biri birkaç yarıyılın ardından okulu bırakıyor. Doğa bilimleri alanında eğitim görenler için bu oran yüzde 42’ye kadar çıkıyor.

Bu oranlar çok yüksek ama durum böyle…

Üniversitelerde eğitim gören öğrencilerin büyük çoğunluğu burs alıyor. Burs alabilmek için Alman vatandaşı olmak gerekli değil… Belirli bir yaş sınırı var, üzerinde olmayacaksınız ve bir de ailenizin ekonomik durumu çok iyi kategorisine girmeyecek. Bursun yarısı karşılıksız kalanı ise düşük faizli borç… İnsan ihtiyacının en az yüzde 80’ini karşılayabilecek bir para veriliyor. Çok sayıda öğrenci bu nedenle tatil döneminde çalışıyor. Yüzde 30-40 oranında üniversite eğitimini yarıda bırakanlar bu durumdalar ya da ekonomik sorunları epeyce azalmış olarak okuyorlar.

Bu burs üç yıl için veriliyor. Üç yıl içinde üniversiteyi bitiremezseniz –genellikle mümkün değil- kesiliyor. Ömür –kızımın adı- 3,5 yılda fizik bölümünü bitirdi ve son dönem için de “bana para ver” talebinde bulundu. Şimdi Erasmus programı çerçevesinde İspanya’da, orada yüksek lisansa başladı, buraya dönüp devam edecek… Burs için yeniden başvurdu ve aldı.

Çalışmak zorunda olmasanız bile üniversite zor, üstelik iyi bir lise eğitimi alınmış olmasına rağmen zor… Almanya’da liselerin düzeyi oldukça iyi… İyi derecede İngilizce bilmeden üniversiteye giremiyorsunuz ama lisede bu ders zorunlu olduğu için zaten bu dili iyi öğrenerek bitiriyorsunuz. Ek olarak aynı düzeyde olmasa da ikinci bir dil de öğreniyorsunuz. Üniversitede hangi bölüme giderseniz gidin başlangıçta olmasa bile en geç üçüncü sınıfta orta derecede ikinci dil bilgisi isteniyor. Bazı bölümlerde bu dil serbest, bazıları Fransızca veya Latince olarak belirliyor. Tarih ve felsefe bölümlerinde antik dönemle ilgili çalışacaksanız eski Yunanca öğrenmeniz gerekiyor.

Üniversiteyi bırakıp farklı bir eğitime yönelenlerin önemli bölümünü de anlıyorum. Bu bilgi bombardımanı ilgilerini çekmeyebilir. Politik bilim ve sosyoloji bölümlerini düşünüyorum da her yıl derslerin içeriğinde değişmeler oluyordu. Mesela küreselleşme konulu bir ders almışsanız, küreselleşmenin sadece kaç yıl önceki durumunu değil, bugününü de öğreniyorsunuz. Bilginin sürekli güncellenmesi çok önemlidir. Bu anlayışla derslere giren öğrenciler üniversite bittikten sonra da öğrenmeyi sürdürüyorlar. Hangi konuda olursa olsun bugün öğrenilenin eskiyeceğini biliyorlar.

İmkanım olursa hayatımın sonuna kadar okurum. Beni diploma değil sürekli öğrenmek ilgilendiriyor. Sonuçta diploma da alıyorsunuz ama benim için amaç bu değil.

Şöyle bir soru sorulabilir:

Doğa bilimlerinde sürekli gelişme var; anladık…

Politik bilim ve sosyolojide de var; bunu da anladık.

Felsefede ne var peki?

Felsefe okumasaydım bildiğimiz materyalizmin tarihe karıştığını, yerini realizm denilen akımın aldığını öğrenebilir miydim, bilmiyorum.

Madde bizim dışımızda, bizden bağımsız olarak vardır, ama bu belirleme büyük anlam taşımıyor. Madde özellikleriyle birlikte vardır ve bu özelliklerin belirlenmesinde de insan zihni işe karışır. Zihin felsefesi en ilgi duyduğum konudur denilebilir.

Bakalım, düşündüğüm gibi olursa gelecek yarı yılda bu bölüm de bitiyor. Bu üniversitede yan bölüm de zorunlu. Benimki etnoloji… Yan bölüm dediğim 8 ders almak zorundasınız. Bu dönem bütün dersleri bitirirsem, gelecek yarı yıla sadece diploma çalışması kalacak…

Etnolojide 6 dersi geçmiştim zaten, bu dönem de iki tane alıyorum: ekonomik etnoloji ve sömürgecilik öncesi Afrika… İlkinde Karl Polanyi’yi ve o kesime ait iktisatçıları öğrenmek benim için kazanç oldu diyebilirim. Polanyi’ye yönelik eleştirilerden de öğrendim diye eklemeliyim. İkinci derste ise benim konu, Afrika’da kölelik… Kıtada kölelik sömürgecilik öncesi başlıyor ama oradaki kölelik bildiğimiz tipik kölelik değil…

Farklı dereceleri bulunuyor. Bazı köleler aile ferdi olarak görülüyorlar, bazıları devlet hizmetinde yükseliyor. Üç hafta sonra konuyla ilgili 20 dakikalık sunu yapmak zorundayım, herhalde İngilizce yapacağım çünkü metinlerin tamamı bu dilde ve Alman doçent de dersi İngilizce anlatıyor.

Okuduğum kitaplarda yer alan çok sayıda farklı kölelik uygulamalarından bir tanesi de Yeniçerilikle ilgiliydi. Kökeni Memluklardan gelen bir uygulama… Hıristiyan küçük çocukların ailelerinden koparılmaları, din değiştirmeleri ve sıkı bir eğitimden geçirildikten sonra devlet hizmetine asker veya bürokrat olarak alınmaları örneğine Afrika toplumlarında da rastlanıyor. Bu kişiler devletin üst mevkilerine kadar yükselebiliyorlar. Vezir Sokollu Mehmet Paşa gibi…

Yeniçeriliği daha ayrıntılı öğrenmek için üniversite kütüphanesinden 2013 yılında yayınlanmış bir kitap aldım ve okumaya başlar başlamaz şaşırdım. Yazar Polonyalı, Almancaya çevrilmiş. Yazar Eindeutschung (Almanlaştırma) uygulamasının başka bir deyişle küçük çocukları aileleri, çevreleri, dinleri ve dillerinden koparıp başka bir toplumda büyütmenin Naziler tarafından hayata geçirilen bir uygulama olduğundan söz ediyor ve yeniçeriliği de buna benzetiyor.

Osmanlı sağlam yapıları nedeniyle Balkanlarda özellikle Sırplardan çocuk toplardı.

Balkan halklarının ve özellikle de Sırpların Türklerden şimdi bile hiç hoşlanmamasının nedenini de böylece öğrenmiş oldum.

Ne diyeyim, ne kadar ilginç bir geçmişimiz bulunuyor!

Ben de sadece Ermeni soykırımı konusunda Naziler için öğretici olduk sanırdım…

Eksik biliyormuşum…