Şuanda 361 konuk çevrimiçi
BugünBugün1319
DünDün6244
Bu haftaBu hafta15287
Bu ayBu ay15287
ToplamToplam10483711
Parlamento baskınları PDF Yazdır e-Posta


 

 

İslam Devleti’nin İran parlamentosuna yönelik eylemi baskın kategorisini değil, gövde gösterisi olarak yorumlanabilir. Baskın parlamentoyu rehin alıp taleplerde bulunmak veya parlamento içinden birilerini öldürmek gibi amaçlarla yapılır.

Yılını tam olarak hatırlamıyorum ama 1970’li yılların ikinci yarısıydı. Nikaragua’da Sandinistalar Somoza diktasına karşı mücadele ediyordu. Bir grup Sandinist “Komutan Sıfır” olarak da tanınan Eden Pastora yönetiminde Nikaragua parlamentosunu bastı ve milletvekillerini rehin alarak politik tutukluların serbest bırakılmasını istedi. Somoza taleplerini kabul etmek zorunda kaldı. Dahası baskını yapanlar da parlamentoyu terk edebildiler. İyi planlanmış, başarılı yürütülen ve sonuçlanan bir eylemdi.

Sandinistalar iktidara geldikten sonra Komutan Sıfır ile diğerlerinin arası açıldı. O kadar açıldı ki, kendisi ABD tarafından desteklenen kontralarla birlikte Sandinistlere karşı savaşmaya başladı, bu savaşta öldü.

Bir insan safını bu kadar değiştirebilir mi, diye sorulabilir ama geniş bir cephe tarafından yürütülen devrimci mücadelenin ardından bu tür değişmeler görülebiliyor. “Devrim çocuklarını yer” belirlemesi; mevcut iktidarı devirmek için birlikte mücadele eden insanların, amaçlarına ulaşmalarının ardından hedeflerinin farklılaşması ve birbirleriyle mücadeleye girmelerinden başka şeyi anlatmaz. Bu durum bazen büyük savrulmaları da beraberinde getirir.

Bir başka parlamento baskını 1990'lı  yılların sonlarında Ermenistan’da yaşanmıştı. Ermenistan, Rusya Federasyonu’nun çizgisinden ayrılmayan bir ülkedir. Adını yanlış hatırlamıyorsam Başbakan Sarkisyan döneminde ülke bu çizgiden farklı arayışlara yönelmişti. Bir grup parlamentoyu bastı, başbakan ve birkaç bakanla milletvekilini öldürdü. Eylemi yapanlar daha sonra parlamentoyu terk edebildiler. Kim yaptı, bilinmez olarak kaldı ama eylemin arkasında Rusya Federasyonu’nun bulunduğuna kesin gözüyle bakılıyordu. Hareket tarzı da benzemiyor değildi.

Sonraki yıllarda bir Çeçen grubu yanlış hatırlamıyorsam Moskova’daki bir operayı basarak çok sayıda kişiyi rehin aldı ve taleplerde bulundu. Baskını yapanlar patlayıcı yüklü yelekler giydiklerinden dışarıdan baskın yapılması tehlikeliydi ve rehin alınanların büyük bölümünün ölümüyle sonuçlanabilirdi.

Rusya kolayca akla gelmeyecek bir şey yaparak havalandırmadan içeriye yüksek derecede uyuşturucu gaz verdi. Herkes uyudu. Kalbi zayıf olan 15-20 kişi öldü. Herkes gibi uyuyan Çeçen militanları öldürüp eylemi bitirdiler.

Hatırladığım kadarıyla 1980’li yıllarda İspanya’da Franco diktatörlüğünün sona ermesinden sonra bir albay yanında birkaç askerle parlamentoyu basıp, elinde tabancasıyla kürsüde konuşma yaptı. Amacı Franco’yu övmekti ama kısa sürede derdest ettiler. Sonra ağır hapis cezası alacaktı…

Amacı ne olursa olsun parlamento baskınları sansasyonel eylemlerdir. Kışla ya da karakol basmaya benzemez, devletin –resmi olarak- en yüksek organına yönelmiştir. Resmi olarak diyorum çünkü bazı ülkelerdeki gerçek işleyişte yetki artan oranda yürütme aygıtında ve devlet başkanındadır. Parlamento da işte öylesine bulunmaktadır.