Şuanda 257 konuk çevrimiçi
BugünBugün1404
DünDün6244
Bu haftaBu hafta15372
Bu ayBu ay15372
ToplamToplam10483796
Şiddet toplumunda solcu olmak... PDF Yazdır e-Posta


 

 

2000’li yılların başlarında yoğun olarak tartışılan sol içi şiddet konusu daha sonra gerilere itilmişti. Sol içi şiddetin tanınmış aktörlerinden bir tanesinin sözleriyle, “1975-1980 döneminde devrimci hareketin önde gelen özelliklerinden bir tanesi sol içi şiddettir.” Solun faşistlere, ümmetçilere, devlete yönelik değil; kendi içinde uyguladığı şiddettir. Bu şiddet farklı örgütler arasında olabileceği gibi, örgüt içinde de olabilir.

Dönemin en fazla bilinen sol içi şiddet olayları arasında Devrimci Yol ile Kurtuluş arasındaki çatışmalar, İGD (İlerici Gençler Derneği) ile Halkın Kurtuluşu arasındaki kavgalar ve yeni kurulan PKK’nin kendi içine ve diğer sol gruplara yönelik şiddeti sayılabilir.

Belirttiğim gibi bunlar yoğunlukları nedeniyle en bilinen örneklerdir, sol içi şiddet bu örgütlerle sınırlı kalmamıştır.

1982’de sekiz örgütün ortaklaşa kurduğu Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi’nin  (FKBDC) kuruluş duyurusunu yapan ve Suriye’de yayınlanan ilk bildirisinde sol içi şiddet konusuna da değiniliyor, mahkum ediliyor ve bu şiddetin halkın devrimcilere güvenini sarsmasından söz ediliyordu.

Bildirinin yayınlanmasından kısa süre sonra FKBDC’yi oluşturan örgütlerden bir tanesinde (THKP-C (Acilciler)) sol içi şiddet yaşanacak ve muhalif grubun önde gelen kişilerinden Müntecep Kesici öldürülecek ve yine muhalefetten iki kişi de kaçırılacaktı. “Kaza oldu” açıklaması inandırıcı olmayacak ve yeni kurulan FKBDC ilgili örgüte uyarı cezası verecekti. Yıllar sonra üzerine gidilen olayın kaza süsü verilmiş bir provokasyon olduğu açığa çıkacaktı.

1980 sonrasında sol içi şiddet durmadı. 12 Eylül faşizminin yoğun saldırısı sonucu zayıflayan devrimci harekette sol içi şiddet olayları azaldı ama ülke içinde ve dışında sürdü.

1980 yılında 12 Eylül darbesinden kısa süre sonra Adana’da örgütlar arasındaki şiddette hayatını kaybeden Ali Çakmaklı’ya misilleme olarak İstanbul’da öldürülen Nebil Rahuma ile ilgili olarak geniş bir inceleme yazısı yayınlamıştım. Bu yazı “Sol İçi Şiddet ve Nebil Rahuma Olayı”, “Sol İçi Şiddet ve Devrimci Kanı”, “Devrimciler Arasında Şiddet ve Nebil Rahuma Olayı” başlıkları altında bulunabilir.

Devlet infazlarını araştırmak için bir araştırma komisyonu kurulmasının tartışıldığı günlerde de “Solun da Araştırma Komisyonuna İhtiyacı Var” başlıklı yazı da bu konuyla ilgiliydi. Bu yazılar https://enginerkineryazilar.wordpress.com adresinde bulunabilir. www.enginerkiner.org ve www.yazinverlag.org sitelerinde de bulabilirsiniz.

Konuyla ilgili olarak aynı başlıkta bir kitap da yayınlanmıştı.

“Sol İçi Şiddet ve Nebil Rahuma Olayı” başlıklı yazının ana fikri, şiddetin yaygın olduğu bir toplumdan doğan solun bu şiddetten uzak kalamayacağıydı. Lafta herkes sol içi şiddete karşıydı ama bu şiddet bir türlü sona ermiyordu. Yazıda bunun nedeni inceleniyor ve çözüm yolu öneriliyordu.

Her tarafından şiddet fışkıran bir toplumda yaşadığımız açık olsa gerektir. Burada söz konusu olan sadece devlet şiddeti değildir; erkeklerin birbirlerine karşı uyguladığı şiddet, kadına uygulanan şiddet, her iki cinsin de çocuğa uyguladığı şiddet için sayısız örnek vardır. Son olarak bunlara hayvanlara uygulanan şiddet de eklenmiştir.

İnsanlar en erken 17 yaşında devrimci harekete katılır. Şu veya bu örgüte katıldıklarında ilk sosyalizasyonlarını (aile içi sosyalizasyon) ve ardından toplumsal sosyalizasyonlarını yaşamışlar, belirli değerleri içselleştirmişlerdir. İnsan bunları kaçınılmaz olarak yaşar, ailede ve toplumda kendisine verileni alır. Bunları reddetmesi ve kurtulmaya yönelmesi ancak daha sonraki yıllarda gerçekleşir.

Şiddet bu sosyalizasyonun önemli öğelerinden bir tanesidir. Çocuk ve genç bu şiddeti aile içinde yaşayabilir, daha sonra toplumda şahit olur, kendisi görmese bile medyadan izler. Şiddeti içselleştirerek sola gelen kişinin bu şiddeti örgüt içinde veya başka solculara yönelik olarak uygulaması hiç zor değildir. Bunun için gerekçe her zaman bulunabilir. Sol içi şiddeti mahkum edecek ama yine de yapacaktır…

Toplumda yaşanılan şiddetin önemli bölümünü aile içindeki ya da akrabalar arasındaki şiddet oluşturur. Soldaki şiddetin bir dönem devletten daha çok kendine yönelmesinde bunun etkisini görmek mümkündür.

Son on yılda sol içinde duyulan iki şiddet olayı yaşandı: bir tanesi yanlış hatırlamıyorsam İzmir’de EMEP (Emek Partisi) ile Halkın Kurtuluşu grubu arasında isim kullanımı nedeniyle çıkan kavgaydı. Diğeri ise Ankara’da KP (Komünist Partisi) ile HTKP (Halkın Türkiye Komünist Partisi) taraftarları arasında yine isim kullanımı yüzünden dün çıkan kavgadır. Başka sol içi şiddet olayları da olmuş olabilir, belki ben duymamışımdır ya da şimdi aklıma gelmiyor.

Sol içi şiddet konusunda çözüm önerisi olarak şunu önermiştim: sol içi şiddet kınamalarla, yanlış bulmalarla ortadan kalkmaz; geriler gibi görünür, ardından yeniden ortaya çıkar. Sol içi şiddetin yanlış bulunması tabii ki gerekir ama çözüm değildir.

Sosyalistler devrimci hareket içinde ikinci bir sosyalizasyon yaşamalıdır. Ancak bu ikinci sosyalizasyonla aile ve toplumda daha önce yaşadıkları sosyalizasyonun sol içi şiddet konusundaki olumsuz etkisi –ortadan kaldırılamasa bile- önemli oranda azaltılabilir.

Teorik ve pratik eğitim bu sosyalizasyonunu olmazsa olmazıdır, duruma göre değişik uygulamalar yapılabilir.

İkinci olarak da, solun geri kalan kısmının sol içi şiddeti örgüt içinde veya örgütler arasında uygulayanlara yönelik açık tavır almasıdır.

Birinci uygulama kalıcı ve uzun vadeli olanıdır ama ikincisi de önemsiz değildir.

10-15 yıl kadar önce sol içi şiddetin tartışıldığı yıllarda, “Bu şiddet durmuş gibi görünüyor ama biraz güçlensinler, bak neler olacak!” denilirdi. Yanlış bir tespit değilmiş. Herkes geçmişin çok olumsuz örneklerinden ders aldı şüphesiz ama bu dersler sol içi şiddeti görünmez denilebilecek kadar geriye itilmesi sonucunu da vermedi.

 

Durum budur!