Şuanda 141 konuk çevrimiçi
BugünBugün1713
DünDün6244
Bu haftaBu hafta15681
Bu ayBu ay15681
ToplamToplam10484105
Yaş dediğin nedir ki! PDF Yazdır e-Posta


Kafa çalışıyor mu, çalışıyor. Hafızan yerinde mi, yerinde. Ciddi sağlık sorunun bulunmuyor. O zaman yaş dediğin nedir ki!

Her zaman sağlam bir psikolojinin, oturmuş bir özgüvenin beden sağlığı için önemli olduğuna inandım. Psikoloji ve bedenin birbirinden ayrı değerlendirilmemesi gerekir. Sinirli veya depresif bir insansanız, bunun mideye vurmaması mümkün değildir. Keza sağlığınızda ciddi sorun varsa, sürekli bununla uğraşmak zorundaysanız, bunun da psikolojinizi etkilememesi mümkün değildir.

67 bitti 68’e girdim ve bu şekilde devam edersem 90’ı geçerim sanıyorum.

Burada komik gibi görünen bir soru ikide bir aklıma geliyor: daha 25 yıl var, uzun bir zaman… Bu kadar uzun zamanda ne yapacağım?

Gelecekle ilgili küçük sayılamayacak planlarım var, gerçekleştirmeye çalışacağım. Yazılacak kitaplar, öğrenilecek konular, bitirilecek okullar ve yapılacak başka işler var.

Bunlar konuşulmaz, yapılır. İnsanın her zaman durumunu gözden geçirmesi, kendini abartmaması gerekir. Yaparım diye düşünebilirsiniz ama istemek bir şeydir, yapabilmek başka bir şey… İnsan amaçladığı her şeye ulaşamaz doğal olarak ama çapınızın biraz üzerinde hedefler koymak her zaman iyidir. İnsan kapasitesi ve yetenekleri sınırlı değildir, zorlanınca genişler. Sadece kişiye göre değişen zorlama yollarını bilmek gerekir. Yine de yapamayabilirsiniz, o zaman da başka alana geçersiniz. Yapamadığınız konuda ısrar etmenin anlamı yoktur.

Bu aynı zamanda başarısızlık ihtimalini baştan göze almayı gerektirir. Hedeflersiniz, sınırlarınızı zorlarsınız ama olmayabilir. “Vay ben yapamadım” diye sızlanmak yerine başka alanda devam edersiniz. Hatta bazen başka alana geçmek daha iyi bile olabilir.

Üniversite eğitiminden iki örnek vereyim:

Bulunduğum üniversitede esas bölümün yanı sıra bir de yan bölüm almak zorundasınız. Politik bilim okurken yan bölüm olarak ekonomiyi almıştım. Yedi ders alınması gerekiyor, beşinden geçtim, son ikisi bir türlü olmuyordu. Ezbere dayanan klasik ekonomiden de sıkılmıştım zaten, ısrar etmedim, yan bölümü değiştirdim, sosyal psikolojiyi aldım. Ne kadar iyi bir iş yapmışım! Konuyla ilgili ek olarak epeyce okudum, değişik yazılar da yazdım. Bu alana yeniden döneceğim…

Şimdi felsefe okurken başlangıçta yan bölüm olarak tarihi seçmiştim. Modern tarih bölümü tamam, antika tarihi ise bir türlü yapamadım. Baştan aşağıya ezber, bundan da sıkılıyorum. Bölüm değiştirip hiç bilmediğim etnolojiye geçtim. Bu kadar önemli bir alan olduğunu bilmiyordum. Sekiz ders alınması gerekiyor ve bu dönem bitiyor, son büyük ev ödevini yazıyorum. Yazılılar, küçük ödevler, konuşmalar; hepsini geçtim.

En önemlisi gerek sosyal psikolojide gerekse de etnolojide bilgimin sınırları ciddi olarak genişledi. İnsan bir sürü konuyu bilince yeni her konu bilgiye ekleme yapar ama bambaşka bir bilgi alanına girmek genellikle mümkün olmaz. Etnolojide oldu, özellikle de bu son aldığım ders Afrika’da…

Arkeolojinin önemini ve nasıl yorumlanması gerektiğini öğrendim mesela. Gerçi bu alanda boş değildim, daha önce felsefeden insan hayatının maddi kültürde somutlaşmasını biliyordum ama bu sefer öğrendiklerim de önemliydi.

En fazla önemli olan ise, büyük bir yanılgımı düzelttim. Afrika’da köleciliğin sömürgecilikle birlikte başladığını sanırdım. Neden böyle sanırdım, sanırım sömürgecilik öncesi toplumları görece temiz olarak görmekten kaynaklanıyordu. Gerçekte ise bu kıtada kölecilik 1600’lü yıllarda sömürgecilikten çok önce başlamış ve oldukça gelişmiş bir sisteme sahip.

Avrupa ve ABD merkezli kölecilik anlayışıyla Afrika köleciliğinin farkını öğrendim. Afrika’da satın alınan, kaçırıldıktan sonra köleleştirilen ve bir bölümü de savaşta esir düşenlerden oluşan köleler akrabalık ilişkileri içine alınıyorlar. Köleler Avrupa merkezli bakış açısındaki gibi eşya statüsünde değiller, özgür de değiller ama arada bir statüye sahipler. Akrabalık ilişkilerinin içine alınmak bu kişinin ilerde satılmayacağı hatta öldürülmeyeceği anlamına gelmiyor.

Afrika’da köleciliği Sahra’nın güneyine ilk yayanlar Müslümanlar ve bu kölecilik anlayışında Müslümanlıkla uyumlu yanlar da bulunuyor. Eski Türk filmlerinden belki hatırlarsınız, ailelerde dışarıdan gelmiş ama o ailenin ferdi sayılan genellikle siyah derili tipler vardır. Bunların kökeni köledir. Zamanla azat edilmiş olabilirler veya edilmemişlerdir.

Beni en çok ilgilendiren ise köle kökenli elit askerler ve sivil yöneticiler… Bu gelenek Memlüklere -1517’de Yavuz Selim tarafından yıkılan devletleri vardı- ve genelde eski İslam toplumlarına kadar uzanıyor. Osmanlı’da Yeniçeriler değişik bazı özelliklere sahipler ama bu temelde incelenmeleri fena olmaz doğrusu.

İşe bakın ki Afrika konusunda Almanya’daki en zengin üniversite kütüphanesi Frankfurt’ta… İslam’da elit askerler konusunda özellikle İngilizce kitap bulmak hiç sorun değil…

Şimdi yaklaşık 20 sayfa olması gereken ev ödevini hazırlamakla meşgulüm ve en az 30 kitaba da referans vermeniz gerekiyor. Bu tür ödevlerde öncelikle soru bulup bunu cevaplandırmaya yönelmeniz gerekir. Afrika’da kölecilik neden ayrı özelliklere sahiptir? Bulduğum soru bu, ödevin yarıya yakını zaten bitti, sıkı çalışırsam iki haftada biter sanıyorum. Ardından felsefeden iki dersin ödevleri bulunuyor.

Erdoğan geçenlerde Afrika ile ilgili bir toplantıda konuşurken, “Amacımız Afrika’nın bakirliklerini sömürmek değil” demiş…

Kendisinin danışmanları –pardon hepsi başdanışman aslında- ne iş yaparlar, anlamak zor.

Afrika’nın bakirliği sona ereli en az 400 yıl oldu!

Boş ver, cahillikle fazla ilgilenmemek gerekir.

Afrika değişik devletlere ve halk topluluklarına sahip büyük bir kıta ve Afrikalı diye bir kategori yok aslında çünkü toplumlar birbirinden oldukça farklı. Genel bir yükselme var, yüzyıllardır dışında kaldıkları dünyanın ekonomik ve politik yaşantısına giriyorlar. Kıtadaki bu gelişme değişik devletlerin de ilgisini çekmiş durumda. Başta eski büyük sömürgeciler İngiltere ve Fransa, ardından diğerleri geliyor. Almanya’nın da kıtaya yoğun ilgisi bulunuyor. Kıtada etkinlik sağlayan başka bir ülke ise Çin Halk Cumhuriyeti. Düşük faizle kredi veriyor ve ticaret ilişkilerinde karşı tarafın da çıkarını gözeten değişik bir hareket tarzına sahip…

Bir alanda ekonomik ve politik olarak etkinlik sağlamak istiyorsan, önce o alanı ve tarihini iyi öğreneceksin. Bizimkilerin anlayamayacağı bir şey, sanıyorlar ki Müslüman olunca bir şey oluyor!

Afrika çalışmalarında öne çıkan konu şöyle: kıtanın bugünkü özellikleriyle sömürgecilik öncesi dönemin bağlantısı nedir?

Soru çok önemli…

Zaman, politik düzenler, insanlar değişiyor ama bazı özellikler çok daha yavaş değişiyorlar, sürüyorlar. Fernand Braudel’in buna dikkat çeken bir tarih anlayışı vardır. Aynısı sosyalizmin tarihine de uygulanabilir. Sosyalizm öncesi, sosyalizm dönemi ve sosyalizm sonrası arasında süreklilik öğeleri rahatlıkla bulunabilir. Görmek istemiyorsanız görmezsiniz tabii ama bulunabilir.

Çarlık Rusyası ve tek kişi (Çar) ve çevresinin otoritesi, ardından sosyo-ekonomik düzen tümüyle değişiyor ama otoriterlik kendini komünist partisiyle başka türlü sürdürüyor ve ardından Putin dönemi…

Bütün dönemlerin toplumsal psikolojide ortak olan yanları bulunuyor.

Benzer bir durumu Doğu Avrupa ülkelerinde de bulabilirsiniz.

Bugünü daha iyi anlamak istiyorsanız bu ülkelerin sosyalizm öncesi tarihlerine de bakmak gerekir.

Buradan Türkiye tarihine geçmek hiç zor değildir, biraz düşünün, durum ortadadır.

Normalde herkese tek tek kısa da olsa cevap yazıyorum ama arada atladıklarım olabilir.

Doğum günümü kutlayan herkese teşekkürler…