Şuanda 327 konuk çevrimiçi
BugünBugün1905
DünDün6244
Bu haftaBu hafta15873
Bu ayBu ay15873
ToplamToplam10484297
AFD'DEN SOSYALİZME BAKMAK... PDF Yazdır e-Posta


Almanya İçin Alternatif adlı partinin üçüncü büyük parti olarak Federal Meclis’e 94 milletvekili sokmasıyla sosyalizmin ne ilgisi var diye sorabilirsiniz. Bu parti Almanya’nın her köşesinden oy almakla birlikte özellikle eski Demokratik Almanya Cumhuriyeti (DAC) bölgesi olarak bilinen Doğu’dan önemli oy topladı.

1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasının ardından 28 yıl geçti, uzun bir zamandır. Bu zaman içinde çok sayıda kişi bu bölgeden ayrılarak şu veya bu Batı yerleşim biriminde yaşamaya başladı. Az oranda Batı’dan bu bölgeye gelenler de oldu. Bu nedenle AfD’nin bu bölgeden önemli oy almasını bire bir oranında DAC tarihine bağlamak doğru olmaz. Başka faktörler de vardır ama bu durumu sadece başka etkenlerle açıklamak da mümkün değildir.

Toplumsal kültürün rejim değişikliklerinden sonra da kolay değişmediğini dikkate aldığımızda AfD’nin Doğu’dan iyi oy almasıyla DAC tarihi arasında bağlantı kurulması kolaylaşır.

Burada önemle belirtmek gerekir: bir olumsuzluktan ya da olumluluktan hareketle genelleme yapmak doğru değildir. DAC’nin yaşamında önemli pozitif yanlar vardır. Sosyalizmin vitrini olarak da bilinen bu ülkede üretici güçlerin gelişme düzeyi benzerlerine göre yüksekti. Vagon, elektronik araçlar vb. üretiminde DAC bütün sosyalist bloğa yönelik üretim yapıyordu.

DAC, Küba’yı SSCB’den sonra en çok destekleyen ülkeydi. 1990’lı yıllarda Küba’ya gittiğinizde çok sayıda Almanca bilen insan görüp şaşırabilirdiniz. Bunlar DAC’de eğitim görmüşlerdi. Küba’nın daha sonra tıp alanında gösterdiği büyük gelişmede de başlangıçta bu ülkenin önemli katkısı vardır.

Anti faşizmi ilke edinmiş bir ülkenin nüfusu bu ülke dağıldıktan daha doğrusu Federal AlmanyaCumhuriyeti’ne (FAC)  katıldıktan sonra ırkçılığa karşı nasıl bu kadar eğilimli olabilir?

Almanya İkinci Dünya Savaşı’nda erkek nüfusundan büyük kayıp verdi. Batısı müttefikler Doğusu ise Kızıl Ordu tarafından kurtarılan Almanya DAC ve FAC olarak ikiye ayrıldı. Her iki ülke de dışarıdan yabancı işçi getirdiler. Üretim tekniği akarbant sistemiydi ve üretimde özellikle erkekler çalışıyordu.

FAC İtalya, Yunanistan, Türkiye gibi ülkelerden işçi alırken; DAC Vietnam, Mozambik ve Angola’dan işçi aldı.

Yabancı işçilerin başlangıçtaki şartları iki ülkede de aynıydı. Geçici iş sözleşmeleri vardı ve yurt ya da kışla benzeri binalarda toplu olarak kalıyorlardı.

DAC’de bu durum yıllarca devam etti. Bunun anlamı, yabancı işçilerin kendi aralarında bulunmaları ve toplumla herhangi bir bağlarının bulunmamasıydı. Böyle bir bağ da yönetim tarafından istenmiyordu.

FAC’de ise zamanla durum değişti: yabancı işçiler ailelerini getirmeye başladılar. DAC’de bu yasaktı, getiremezlerdi.

FAC’de yabancı işçiler aileleriyle birlikte gettolar oluşturdular, kendi aralarında oturuyorlardı ama aileler geldiği için evlere çıkılmış ve yerli toplumla bağlantı ister istemez artmıştı.

DAC’de bu yaşanmadı.

Yabancıya yabancı olan DAC insanında yabancı düşmanlığının kolayca gelişmesine şaşırmamak gerekir. Yabancı düşmanlığı özellikle yabancının az olduğu yerlerde güçlüdür. Her çeşit olumsuzluğun sorumluluğu kolayca bu günah keçisine (yabancıya) yüklenebilir. Nasıl olsa tanınmıyor, hayallerde bir yabancı tipi yaşatılıyordu.

2000’li yıllarda Demokratik Sosyalizm partisi (PDS)’te Frankfurt İl Yönetimi’nde birlikte çalıştığım ve DAC’den gelmiş kadın bir yoldaş şöyle bir değerlendirme yapmıştı: “O yıllarda yabancı işçilerin kendi içlerinde, kendi kültürleri uyarınca yaşamasının onlar için iyi olduğunu düşünürdük. Sonda hiç tahmin etmediğimiz gelişmeler oldu…”

Bununla o yıllarda Doğu’da açıkça görülen yoğun yabancı düşmanlığını anlatmak istiyordu.

FAC ile DAC arasında Yabancılar Yasası konusunda da farklılık vardı. Her iki yasa da önemli kısıtlayıcı hükümler içermekle birlikte DAC’deki daha kötüydü. Ailesini getirmek, toplumla bağ kurmak ve hatta oradan evlenmek mümkün değildi.

Bu uygulama sosyalizmde oluyordu ama bununla “bozulmamış Germen ırkı sürmelidir” Nazi düşüncesi arasında paralellik kurmak zor değildir.

DAC yeni bir devletti ve sosyalizmden önce bulunmadığı gibi sonrasında da olmayacaktı. DAC kendini uluslar arası ortamda ve FAC Almanları arasında tanıtmak zorunda olduğu için bu yeni ulusa büyük vurgu yapılıyordu. Bu durumda istemeseniz bile ulusçuluk gelişir ve 1989’dan sonra FAC’deki Almanların yabancılarla karışarak biraz bozulduklarını bile görebilirsiniz…

Üretim araçları üzerinde özel mülkiyetin bulunmaması ve çocuk yuvasından üniversiteye kadar yapılan sosyalist eğitim, Nazi geçmişle hesaplaşma ve önemli kültürel değişim için yeterli olmuyor.

FAC, 68 hareketiyle bu değişimi ve geçmişle hesaplaşmayı eksik yönleri bile olsa DAC’den daha iyi yapabildi.

68’i yaşamayan DAC tarihi ve sonrası bunu bir kere daha gösteriyor.

Sosyalist toplumların en büyük sorunlarından bir tanesi, insandaki değişim konusunda beklediklerinin gerçekleşmemesi ve bunu nasıl yapacaklarını bilememeleridir.

Şartlar değişince insan da doğal olarak değişiyordu ama hiç de istenilen ölçüde değişmiyordu. Şartların değişmesi ve buna uygun eğitim verilmesi istenilen değişimi sağlamak, sosyalist insanı yetişmesi için yeterli olmuyordu.

Che Guevara – Kısa Uzun bir Hayat kitabı baskıya girmek üzere ve orada Che’nin bu konudaki belirlemeleri üzerinde ayrıntılı olarak durdum.

Che gerilla savaşı komutanı olmaktan daha önemli olarak sosyalist insanın yetişmesi konusunda önemli belirlemeler yapmıştır.

Doğru cevabı bulamadı ama soruyu doğru sormuştu.