Şuanda 306 konuk çevrimiçi
BugünBugün1895
DünDün6244
Bu haftaBu hafta15863
Bu ayBu ay15863
ToplamToplam10484287
2018'e DOĞRU... PDF Yazdır e-Posta


Konuştuğum hemen herkes 2017’nin kötü bir yıl olduğu konusunda hemfikir… Herkesin değişik nedenleri bulunmakla birlikte bu konuda birleşiyorlar. Böyle olmakla birlikte insanlarda bir ya da birkaç yıl önce görülmeyen heyecanı gözlemlemek de mümkün… Bir şeyler yapmak konusundaki bu heyecan ne oranda gelişir ya da hüsranla mı biter, göreceğiz.

Bir şey söyledin mi, yapacaksın. Bu nedenle de yapabileceğin düzeyde konuşacaksın. Hiç kimse söylediğinin tamamını yapamaz ama yüzde 70’in altına da inmeyeceksin… İnsanlar morallerini yeniden bozmaya hazır durumdalar, küçük bir başarısızlıkta bile moraller bozulabiliyor. Bu da şu anlama geliyor: küçük olabilir, önemli değil, başarı kazanacaksın… Büyük laflar söyleyip bunların önemli bölümünü yapamamak insanlarda yeni moral bozukluklarına yol açıyor.

Diğer taraftan da katı olmak gerekiyor. Bu konuda çok kimseyle anlaşamıyorum ama görüşümde ısrarlıyım. Çapı ve imkanları oranında, bunları zorlayarak şu veya bu derecede bir şeyler yapanların eleştirmek, taleplerde bulunmak hakkı vardır; geri kalanının yoktur. Çaba gösterenle göstermeyen aynı değildir, bunu ayırmak gerekir.

Sonuçta kenarda durup konuşmak kolaydır…

2018’de şunları yapmayı hedefliyorum:

Önümüzdeki yıl önemli bazı olayların yuvarlak sayılı yıldönümleri oluyor.

Bir tanesi 68 hareketinin 50. yılıdır. Türkiye 68’i hakkında pek bir şey yazmayacağım, zaten anlatıldı ve yeniden anlatılacaktır. Başka 68’leri tanıtmaya çalışacağım. Mesela Federal Almanya 68’i ve sosyalist ülkelerdeki 68. Gerçi bu ikincisini Che Guevara Kısa Uzun Bir Hayat kitabında anlatmıştım, bu nedenle kısa geçeceğim. Ancak başka 68’leri biliyorsanız kendi 68’inizin dünyadaki yerini değerlendirebilirsiniz. Türkiye 68’i dikkate alınan bir 68 değildir. Bunun esaslı nedenleri bulunuyor, en başta toplumda yaratabildiği kalıcı etki zayıf kalmıştır.

Değişik 68 değerlendirmeleri okuduğumda insanların kendilerini dev aynasında gördüklerini anlıyorum. Kişi kendisini ve şöyle veya böyle içinde yer aldığı hareketi abartılı değerlendirebilir, ama bundan ne çıkar ki?

“Kurbağa gökyüzünü kuyunun ağzı kadar sanır” ve biz de bunun gibi kendi 68’imizi eşi benzeri bulunmayan bir hareket sanabiliriz. Bu nedenle olsa gerek, bizdeki 68 “bitmeyen 68”dir. Bizden daha köklü 68’ler yaşamış ülkelerde bu hareket bitti çünkü toplumda kalıcı etki yarattılar ve toplumun kültürel olarak değişmesine önemli katkı yaptılar. Bizde ise bu olmadı ve bu nedenle de başka ülkelerde görülmediği ölçüde 68 anıları, önde gelen kişileri tekrarlanıyor.

1918’deki bir başka önemli yıldönümü 1918/19 Almanya devrimidir. Bu devrim bastırılmış, iki önderi Liebknecht ve Luxemburg öldürülmüştür ama önemli bir devrimdir. Özellikle teorik dersleri açısından önemlidir. Bu devrim Sovyet tipi örgütlenmenin açmazlarını göstermiştir ve bununla ilgili önemli yazılar yazılmıştır.

Bunları aktarmaya çalışacağım…

2018 aynı zamanda Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin 100. yılıdır. Bu savaş şiddet ve ölü sayısı bakımından İkinci Dünya Savaşı’nın gerisinde kalsa bile dünya çapında sarsıcı etki yaratmıştır. Üç imparatorluk; Osmanlı, Çarlık ve Avusturya-Macaristan dağıldı. Yaklaşık olarak Çarlık sınırları içinde SSCB kuruldu, diğer iki imparatorluk ise kötü dağıldı. Osmanlı’nın dağılması sonucu Ortadoğu yeniden şekillendi ve bu şekillenmenin getirdiği çatışmalar günümüze kadar sürdü. Bu savaşın yıllar sonrasındaki etkilerini inceleyen çok sayıda kitabı okuyabilecek miyim, bilemiyorum, ama her durumda Türkiye ve Ortadoğu tarihi için bu savaş ikincisinden daha önemlidir.

Bu konuda olabildiğince fazla okumam yazmayı planladığım Alt Emperyalizm ve Türkiye kitabının 2000 yılında çıkan birinci bölümünün devamı için de önemlidir. Önümüzdeki yıl bu kitabı yazmayı planlıyorum ama konu büyüdükçe büyüyor. Sosyal hareketleri araştırma enstitüleri tarafından “Arap Baharı” olarak bilinen ve 2011’de Tunus’ta başlayıp yayılan hareketleri değerlendiren araştırmalar yayınlanmaya başladı. Bunlara şöyle bir baktığınız zaman bile bizdeki palavracılığın boyutlarını görebiliyorsunuz. Neymiş, “emperyalizm yapmış”!

Bir bölgede karışıklık çıkınca bütün büyük güçler oraya karışır; normaldir, ama buradan bu karışıklığı onların çıkardığı sonucu çıkmaz.

Bunu eski yazılarımda da belirtmiştim. ABD ve İsrail’in Mısır’daki Hüsnü Mübarek ile ne gibi bir çelişkisi vardı da onu devirdiler? Araları son derece iyiydi ve Mübarek buna rağmen devrildiyse, bunun başka nedenleri vardır.

“Arap Baharı”nı değişik ülkeler boyutunda anlatmaya kalkarsanız bunun kendisi zaten ayrı bir kitap olur. Özetlemek gerekecek…

Suriye’deki iç savaşın ülke içindeki ekonomik ve sosyal kökenleri defalarca açıklandı: özelleştirmeler, fiyat artışları, tarımda kuraklık sonucu kentlere göç, aydınların muhalefeti… İç savaş başladıktan sonra herkesin karışması bu savaşı onların çıkardığı ya da savaşın nedenlerini onların oluşturduğu anlamına gelmez. Savaş bu karışan güçlerle farklı yönde ve şiddetlenerek gelişir ama bu durum savaşın ülke içindeki temellerini ortadan kaldırmaz.

İslam Devleti (İD) hem Türkiye ile ilişkisi hem de Irak ve Suriye’deki rolü nedeniyle başlı başına bir inceleme konusudur. Bu konuda epeyce çalışmıştım ama bunu da özetlemek gerekecek… Yoksa İD kendi başına kitap olabilecek kadar geniş bir konudur.

Bunlara ek olarak 2018’de üniversitedeki felsefe eğitimini bitirmeyi planlıyorum. Yan bölüm, etnoloji bitti. Yan bölüm deyip geçmeyin, 8 dersten geçmek zorundaydım; felsefede de son aşamaya geldim. Umarım yaparım…

Yayınlanan kitaplara baktım; 2014’te Sol İçi Şiddet ve Nebil Rahuma Olayı kitabından başlayarak 4,5 yılda 9 kitap yayınlamışız. Mehmet Koç Kitabı, İbrahim Yalçın’ın Ey Hayat, İrfan Dayıoğlu’nun Dik Duruş’u ve beş tane de ben yazmışım…

Bunlardan “40 Yıl Sonra TDAS”tan haberi olmayanı en azından ben görmedim. Bu kadar yayın yapılabilmesi demek, bunların mali külfetinin dönüş yapabilmesiyle mümkündür. Demek olmuş ki yapılabilmiş. Bu konuda arkadaşlardan biraz daha düzenli ve aktif olmalarını isteyeceğim. Türkiye insanı içindeki kitap satış sayıları dikkate alınırsa iyi bir alıcı kitlemizin bulunduğunu, insanların yazdıklarımızı izlediğini söyleyebiliriz.

Bunu sürdürmek gerekir…

Belirttiğim gibi heyecanlanmak, bir şeyler yapmayı istemek, istenilir bir durumdur, ama yapabilmek gerekir. Şu veya bu oranda da olsa yapamıyorsanız, heyecanın da anlamı yoktur.

2018 iyi yaparsak iyi olacaktır…

Bu nedenle “iyi yıllar” dilemiyorum; yapabilirsek, olur…