Şuanda 176 konuk çevrimiçi
BugünBugün1834
DünDün6244
Bu haftaBu hafta15802
Bu ayBu ay15802
ToplamToplam10484226
24 Mart - Başka bir faşist cuntanın yıldönümü PDF Yazdır e-Posta


24 Mart, 1976’dan 1983’e kadar iktidarda kalan Arjantin’deki faşist cuntanın yıldönümüdür. Arjantin örneği karşılaştırma yapılması için önemlidir. Ülkesini anlamak isteyen benzeyen başka ülkelerle karşılaştırmalıdır. Bazen hiç benzemeyen ülkelerde de önemli süreçler birbirine benzer: Batı Almanya ve Türkiye 68’leri arasındaki benzerlikler gibi…

Karşılaştırma yapmadığınız zaman başka ülkeleri öğrenmez ve kendi örneğinizi benzeri bulunmaz sanırsınız. Bir Çin sözü “Kurbağa gökyüzünü kuyunun ağzı kadar sanır” der. Bu örnekteki gibi başka ülkeleri öğrenmeyenler de kendi örneklerinin benzersiz olduğunu sanırlar.

Arjantin’de 1976-1983 yılları arasında aralarında devrimcilerin, sendikacıların ve genel olarak muhaliflerin bulunduğu –resmi rakamlardaki döküme göre- on bin kişi ortadan kayboldu. Gerçek rakamın ise 30 bin civarında olduğu tahmin ediliyor.

Arjantin’deki devlet terörünün özelliklerine geçmeden önce konuyla ilgili bir değerlendirmeyi ele alalım. Geçen yıldı, KP adlı örgütün haber portalında yazan bir kişi –adını vermeyeyim- Türkiye’de 12 Eylül uygulamalarının Arjantin’deki boyuta ulaşmamasının nedenini Türkiye’deki annelerin çabasına bağlıyordu.

Değerlendirme tümüyle yanlış olmanın ötesinde tipik bir marksist-leninist tutumu da sergilemektir. Bu insanlar biraz Marx-Engels-Lenin okumuşlardır, ulusalcı olduklarına göre Mustafa Kemal’den de feyz almışlardır ve başka şey öğrenmeleri de gerekmez. Her şeyi bildiklerini sanırlar!

Arjantin’deki cuntanın uygulamalarıyla ilgili değerlendirme yaparken bu ülkedeki silahlı mücadele hareketinin özelliklerini öğrenmeye gerek duymazlar.

Arjantin’de silahlı mücadele yürüten değişik örgütler vardı, en güçlüleri MONTENEROS idi. Peroncu olan bu örgüt askeri kışla basabilecek güce sahipti ve bunu da birkaç kere yapmışlardı.

Arjantin cuntasının vahşeti karşılarındaki gücün boyutundan kaynaklanır.

Çok sayıda insan ağır işkence gördükten sonra ya elleri bağlanarak helikopterden And dağlarına atıldı ya da uyuşturucu iğne yapılıp yine helikopterden denize atıldı. Öldürülenlerin büyük bölümünün bu nedenle mezarı yoktur.

Bitmedi…

Arjantin cuntasının benzeri görülmeyen bir başka uygulaması da devrimcilerin küçük çocuklarına el koymasıdır. Yakalandıklarında hamile olan kadınlar doğum yaptıktan sonra bebeklerine el konulur ve “Katolik ve ulusal bilinçle yetiştirilmesi için” cunta yandaşlarından veya kadrolarından birisine verilirdi. Anne daha sonra ortadan kaybedilirdi. Baba zaten öldürülmüştü…

Devrimci ailelerin küçük çocuklarına da aynı uygulama yapılırdı.

“Plaza del Mayo Anneleri” yıllardan beri cunta döneminde kaybedilenleri ve yetiştirilmesi için başkalarına verilen çocukları arıyorlar. Beyaz tülbent Palaza del Mayo annelerinin simgesidir.

Bizde Cumartesi Anneleri de Arjantin’deki bu eylemden esinlenerek hayata geçmiştir.

Neden Plaza del Mayo diye sorarsanız, yoğun işkence ve katliamın yapıldığı askeri üssün adı Campo de Mayo’dur.

Bu ülkede bizde şimdiye kadar gerçekleşmeyen bir şey hayata geçiyor: Yukarda adı geçen askeri üste başhekim yardımcısı olarak görev yapan ve işkencelere katılan Ricardo Nicolas Lederer’in kızı Erika ortaya çıkıyor ve şöyle diyor: “Babam bir işkenceciydi. Babamın beş yıl önceki ölümünden sonra çok düşündüm. O babamdı, tarihimin bir parçasıydı ama ben onun gibi değilim. Konuşmam ve benzerlerimi bulmam gerektiğine karar verdim.”

Benzerleri kim derseniz, başka işkencecilerin çocukları…

Genellikle kadınlar…

Bizde olmayan kadınlar…

1976 doğumlu Erika aradığı insanları bulur ve birlikte açıklamalar yapmaya başlarlar.

Erika babasıyla yaptığı konuşmalara anlatır. Ona öldürme olaylarına da karışıp karışmadığını sorduğunda, “Evet, der babası. Bu bir savaştı. Vatanımızı sol teröristlere karşı savunmak zorundaydık. Bu nedenle askerlere teşekkür borçlusunuz.”

Erika babasını hayatından silemeyeceğine ama kimliğini yeniden kurması gerektiğine karar verir. Cuntanın kaybettiği insanları arayanlara katılır, benzerlerini bulur ve “Onlar benim yeni ailem oldu” der.

Erika abisi dahil yakınları tarafından hain ilan edilir.

Arjantin’de önce söz konusu askerler için af çıkarılır ama 2005’te yüksek mahkeme bu affı iptal eder ve toplam 600 kişi mahkum olur. Subayların bir bölümü kurtulma yolunu bulur. Bunların da cezalandırılması ve kayıpların bulunması için kampanya halen sürmektedir.

Arjantin’in darbeci subaylarının hiç birisi konuşmuyor. Bilgi verirlerse mahkeme onlara ceza indirimi uygulayacaktır ama kabul etmiyorlar. İçlerinden bazıları yargılanmayı kaldıramayıp intihar ediyor.

Müebbet ceza alıyorlar ama konuşmuyorlar.

Yine bizde görülmeyen bir durum…

12 Eylül işkencecileri gerçekten yargılanabilseydi, “müebbet ceza alacaksın” denildi mi birbirlerini ihbar etmekte yarışırlardı.

Erika’nın değişik insanlarla yürüttüğü tartışmalardan sonra yaptığı güzel bir belirleme var. Diyor ki:

“Konunun iki tarafı var. Sol gerillaların melek olmadıkları söyleniyor. Onlarla ilgili çok şey tartışılabilir ama bu durum devletin terörist olduğu gerçeğini değiştirmez.”

Gökyüzü kuyunun ağzıyla sınırlı değildir.

Başka ülkeleri öğrenmek gerek ve kendi durumunuzu iyi anlamanın önemli yollarından birisi de budur.