Şuanda 382 konuk çevrimiçi
BugünBugün1933
DünDün6244
Bu haftaBu hafta15901
Bu ayBu ay15901
ToplamToplam10484325
TİP yeniden kurulurken... PDF Yazdır e-Posta


Türkiye İşçi Partisi’nin yeniden kurulması için bir grup isim çağrı yaptı. Bu yazıda üzerinde durmak istediğim bu çağrı değil, TİP’in geçmişine ilişkin bazı değerlendirmelerle ilgilidir.

Farklı yıllarda farklı insanlar tarafından sürekli aynı örnek verilir:

1965 yılında TİP 15 milletvekiliyle TBMM’ne girmişti. Sonraki yıllarda sosyalistler aynı başarıyı gösteremediler.

Bunun fazlasıyla eksik bir değerlendirme olduğunu belirtmek gerekir.

Sosyalistler eski günlerden bir bölümünü seçer ve onunla öğünürler. Sonra ne olmuştur, neden olmuştur; bunların üzerinde durmazlar.

Hangi örgütten olurlarsa olsunlar sosyalistlerin hepsinde bu özellik vardır.

1965 yılında TİP “milli bakiye sistemi” sayesinde 15 milletvekili çıkarmıştı. Bu sistemde alınan tek oy bile boşa gitmezdi. Seçim sistemi değişince de 1969’da iki milletvekiliyle yetinmek zorunda kalmıştı.

15 milletvekili çıkarmak ve TBMM’de iyi bir muhalefet sergilemek önemli bir performanstır ama daha sonra ne olduğunun ve neden olduğunun da düşünülmesi gerekir.

Mihri Belli’nin önderliğini yaptığı Milli Demokratik Devrim tezinin TİP’in savunduğu sosyalist devrim tezine karşı ağır bastığı ve partinin de bu nedenle kaybettiği düşünülür.

Bu gerçeğin sadece bir tarafıdır.

Zamanın TİP yönetimi ne ülkedeki ne de dünyadaki 1968 hareketini değerlendirememiştir. İşçi sınıfından başkasını görmediği için üniversite gençliğinin artan önemini anlayamamıştır.

Yakında yayınlanacak olan “1968’den ne kaldı?” kitabında 68’in önemli özelliklerinden bir tanesini de işliyorum: 68 aynı zamanda komünist partilerine karşıydı.

Adına işçi partisi de diyebilirsiniz. 68 hareketi geleneksel sol partilere karşıydı.

Çok sayıda ülkede farklı boyutlarda gerçekleşen 68 hareketinde komünist partileri ya da işçi partileri ya yoktur ya da ikincil planda kalmışlardır. Ön plandaki tek komünist partisi Çekoslovakya’da idi ve o da Sovyet tipi sosyalizme itiraz temelinde kitleselleşmişti. Nitekim 1968 yazında ülke Varşova Paktı ordularınca işgal edilecekti.

Türkiye’de TİP’in karşılaştığı gelişmeler genel hatlarıyla başka ülkelerde de gerçekleşti. Her ülkenin kendi özgül şartları bulunmakla birlikte 68 hareketi komünist/sosyalist/işçi partilerini aşmıştı. Bu partiler de 68 hareketini anlamadılar; kimisi eleştirdi kimisi ise şaşkınlıkla izlemekle yetindi.

1959’daki Küba devriminin bu konuda özel bir yeri bulunuyor çünkü bu ülkede tarihte ilk kez komünist partisinin önderlik yapmadığı sosyalist bir devrim gerçekleşmişti.

68 hareketinin önde gelen militanları kendilerini genellikle marksist (marksist-leninist değil) tanımlıyordu. Durum bizde farklıydı ama Batı 68’inde böyleydi. O güne kadar bilinen örgütlenme tarzlarına (parti ve sendika) karşıydılar, farklı bir örgüt tipini savunuyorlardı.

Şimdi bilenen itirazı duyar gibiyim: başarılı olamadılar!

Sizin savunduğunuz anlayış başarılı mı oldu?

SSCB sosyalizmi veya Çin başarılı mı oldu?

Arnavutluktan hiç söz etmeyelim…

1960’lı yılların TİP yönetimi diğer ülkedeki sosyalist partilerin çizgisini tekrarladı; 68 hareketini anlayamadı; gençlik içindeki örgütlenmesini ve olayların gelişmesindeki inisiyatifi kaybetti.

TİP’in o dönemini değerlendirirken bunu görmek gerekir.

O dönemin gençlik önderlerinin büyük bölümü TİP’ten gelmeydi. TİP bu insanları tutamadı. Bundan dolayı sadece MDD’cileri, sol cuntacıları sorumlu tutmak konunun sadece bir yanını görmektir.

Bu anlayış oldukça yaygındır.

Bu anlayışa göre SSCB’nin yıkılmasının sorumlusu emperyalizmdir!

Emperyalizm tabii ki SSCB’yi yıkmaya çalışacaktı, yardımcı olacak değildi herhalde…

“Sorunların üstesinden gelemedik” deyip bunun nedenlerini araştırmak yerine başkasını –üstelik de emperyalizmi- sorumlu tutmak işin kolayına kaçmaktır.

TİP’in sosyalist hareket tarihinde saygın bir yeri bulunuyor, burası tartışılmaz ama 1965’te takılıp kalmamak, sonraki yılları da düşünmek gerekir.