Şuanda 140 konuk çevrimiçi
BugünBugün1815
DünDün6244
Bu haftaBu hafta15783
Bu ayBu ay15783
ToplamToplam10484207
Adını koyunca ne değişiyor? PDF Yazdır e-Posta


Görüntüye fazlasıyla önem veren ve biraz da aptal bir halk olduğumuzu söylersem, bunu belirten ilk ben olmayacağım. Aynı görüntüye kanmak özelliğini ve bazen biraz bazen da fazlaca aptallığı solcularda da görmek mümkündür.

İki örnek vereceğim:

Birincisi: Yılı tam hatırlamıyorum ama 2000’li yılların başlarıydı. Frankfurt’taki üniversitede politik bilim bölümünün devlet konusundaki tanınmış ismi Prof. Joachim Hirsch emekli oluyor ve güncel konuların tartışılacağı bir veda sempozyumu düzenlenmişti. Katılım herkese açıktı ve Türkiye’den ODTÜ’den de birkaç öğretim üyesi davet edilmişti. Güncel konu, reel sosyalizmin ortadan kalkması ve mevcut dünya ahvali…

İngilizce konuşuluyor.

Konuşmamda “sosyalizmden kapitalizme geçiş” deyimini kullandım.

Verilen arada ODTÜ İdari İlimler’den bir öğretim üyesi yanıma geldi ve “sosyalizmden kapitalizme geçiş diye bir kavram olabilir mi?” diye sordu.

Şaşırdım doğrusu. SSCB’nin 1991 öncesi şöyle ya da böyle sosyalist olduğunu kabul ediyorsanız, sonraki Rusya Federasyonu’nda kapitalizmin hakim olduğunu da belirtiyorsanız –durum o kadar açık ki- bu olan sosyalizmden kapitalizme geçiş değil midir?

Açıkladım, itiraz etmedi.

Şaşkınlığım sürdü. SSCB dağılalı on yıldan fazla zaman geçmiş ve okumuş insanlara bile “sosyalizmden kapitalizme geçiş” belirlemesi garip geliyordu.

Yıllarca SSCB Bilimler Akademisi’nin ve SBKP’nin “çağımız kapitalizmden sosyalizme geçiş çağıdır” söylemine alışmıştık, ama tersi olmuştu. Bunu da herhalde görmek ve açıkça söylemek gerekiyordu.

Bu belirlemeyi ilk yaptığımda “olur mu öyle saçma şey” diyenler de yavaştan seslerini kestiler. Benim yaptığım gözümüzün önünde gerçekleşen bir sürece adını koymaktı. Başka bir ad koyabiliyorsanız, buyurun onu tartışalım diyecektim ama hiç kimse alternatif bir belirleme savunamıyordu.

İkincisi: Suriye’nin Hatay’a katılması meselesi… Burada da yaptığım şey gözümüzün önünde gerçekleşen sürecin adını koymaktır.

Afrin’e jandarma komutanı atanacağını İçişleri Bakanı’nın kendisi söyledi, askeri harekat daha yeni başlamıştı.

Afrin’in Antakya’ya –bazı gazetelere göre Hatay’a- bağlanacağını söyleyen ben değilim. Oraya vali ya da vali yardımcısı atanıyor.

Suriye sınırından Afrin’e kadar olan bölgeye Suriyeli mültecilerin bir bölümünün yerleştirileceğini söyleyen de ben değilim. Bunlar askeri ve ideolojik olarak eğitilmiş, TC devletine bağlı insanlar olacak… Aksi de herhalde düşünülemez…

Buradan hangi sonucu çıkarırsınız?

Türkiye, Suriye’nin bir bölümünü -Fırat Kalkanı operasyonunda ilhak edilen bölgeye ek olarak- ilhak etmiştir.

Bir alana vali ve jandarma komutanı atamak ne demektir; “burası benim” demektir.

Benim yaptığım şey olanın ismini koymaktır.

Suriye’nin bir bölümü –bu kadarla kalmaz, genişleyecektir- Hatay’a katılmıştır.

Bazıları bu belirlemeyi okuyunca yerlerinden hoplayıvermiş…

Geçer, zamanla geçer…

Aynısını sosyalizmden kapitalizme geçiş konusunda da yaşamıştım.

Lenin’den alıntı yapana kadar türlü çeşitli tiplerle karşılaşmıştım.

Sonra geçti çünkü söyleyebilecekleri bir şey yok… Durum ortadaydı.

Suriye konusunda da durum böyle…

Konuyla ilgili birkaç yazıda da belirttiğim gibi Türkiye askeri olarak çekilse bile orada kalıcıdır. Eğittiği sivilleri oraya yerleştirecektir ve böylece kalıcı olacaktır.

İlerde şartlar çok değişirse ve başka gelişmeler olursa o zaman yeni bir analiz yapılması gerekir.

Şu anda durum böyledir…

Yerinde hoplayıp zıplamanın da hiçbir şeye faydası yoktur.

Sürecin adını başka türlü koymakla süreç ya da olup bitenler değişmiyor.