Şuanda 320 konuk çevrimiçi
BugünBugün1057
DünDün6244
Bu haftaBu hafta15025
Bu ayBu ay15025
ToplamToplam10483449
Kadın cihatçılar PDF Yazdır e-Posta


 

 

Almancada Tschihadistinnen (Kadın Cihatçılar) kitabını görünce hemen aldım. Yazanlar Ürdün’de üniversitede şeriat konusunda doktora yapan iki kişi… Bu bize yabancı bir dünya… Şeriat konusunda doktorayı ilk kez duyuyorum ama 300 sayfalık kitabı okudukça bu konudaki bilgisizliğimi daha iyi anladım.

Eskiden beri kadınları cihada çekenin ne olduğunu merak ederdim. Özellikle İslam devleti (İD) içinde çok sayıda kadın var. Bunların önemli bölümü hemşire, trafik polisi, internette propaganda yapıyor ama savaşçılar da var. Özellikle kadın canlı bombaların sayısı İD döneminde hızla yükseldi.

İslamın kadın düşmanı olduğu ve hele de İD gibi Selefi inancına sahip örgütlerin bu konuda en uç noktayı temsil ettiği savunulur. Görünen de böyledir. Kadının yeri evidir. Evden tek başına ayrılamaz. Çalışması istenmez. Onun başlıca görevi oğullarını cihat anlayışı çerçevesinde yetiştirmek, cihatçı kocasını teşvik etmektir.

Bu dünyanın içini öğrenmek gerekiyor ama burası sosyalistler için hiç ilgi duyulmayan yabancı bir alandır. Karşı tarafı öğrenmemek sosyalistler için yeni sayılmaz. 1930’lu yıllarda Karl Korsch, sosyalistlerin karşı devrim teorisi olmadığını yazmıştı. Bu konuda en öğretici deney de –halen de öğreticiliğini korumaktadır- Alman faşizmidir. 1920’li yılların ikinci yarısında SBKP’den sonra ikinci kitlesel komünist partisi olan Almanya Komünist Partisi, Nazilerin iktidara geldiği 1933 yılına kadar bunların gerçekte ne olduklarını anlayamadı. O kadar ki, Nazileri anti kapitalist bile görebiliyordu. “Sadece Yahudi burjuvazisine karşısınız, anti kapitalizminiz bu nedenle sınırlı” belirlemesi yapılıyordu. KP’nin önde gelenleriyle NSDAP yöneticileri birlikte konferans düzenliyordu. Mesela Joseph Göbbels ile Walter Ulbricht… Bu ikisinin ortak konferans fotoğrafını gördüğümde hayretler içinde kalmıştım ama gerçek böyleydi.

Malum sosyalistler arasında cahillik diz boyudur. Almanya KP’sinin yanlış politikasından Stalin’i sorumlu tutmak bunlardan birisidir. Nazilerin vurucu örgütü SA’ların Berlin kadrosunun yaklaşık üçte biri eski KP üyesidir. KP’den Nazilere tabanda geçiş vardı ve bunu da sağlayan Stalin ve 3.  Enternasyonal olmasa gerektir. Aynı geleneğin uzantısı Almanya’nın bugünkü Doğu eyaletlerinde yaşanıyor. Sol Parti ile epeyce sağcı AfD arasında önemli oy kaymaları yaşanıyor. Bu arada şimdiki doğu eyaletlerinin 1945-1989 arasında Demokratik Almanya Cumhuriyeti bölgesi olduğunu hatırlatırım.

1968’den Ne Kaldı? kitabında ırkçılık ve yabancı düşmanlığının sosyalizmle eklemlenerek nasıl yaşadığını anlatmıştım. Bize yabancı olmaması gereken bir durum aslında çünkü kemalizmle de ırkçılık hiç zorlanmadan eklemlenmedi mi? Doğu Avrupa’nın eski sosyalist ülkelerinde görülen ırkçı akımların yöneticilerinin genellikle yıllarca iktidarda kalmış olan KP’lerin yönetim kadrosundan olması şaşırtıcı mıdır?

Lafta ırkçılığın her çeşidine karşısınız ama bu durum savunduğunuz ideolojinin uygun bir yolla düşmanınız olması gereken dünya anlayışıyla eklemlenmesini engellemiyor.

Bu konuda epeyce yapıt okudum ama hala öğrenilmesi gereken çok şey bulunuyor. Bunların öğrenilmesi de reel sosyalizmin tarihinin anlaşılması için çok önemlidir. Çok sayıda sosyaliste bu tarihin yabancı gelmesinin önemli nedenlerinden birisi de budur. Burada sadece olaylara, devrimlere bakmakla yetinmemek ve başka bir tarih anlayışına sahip olmak gerekiyor. Fransa’daki Annales tarih okulunun anlayışı… Toplumda farklı hızlarda akan zamanlar anlayışı… Bu anlayışla bakıldığında reel sosyalizmi Rusya’da yarı feodalizm ve diğer reel sosyalist ülkelerde az gelişmiş kapitalizmle, bugünkü sosyalizm sonrası kapitalizm arasındaki ara bir dönem olarak görmek açıklayıcı oluyor. O zaman “Rusya 500 yıllık tarihi boyunca her zaman imparatorluk oldu, SSCB bunun özel halidir” belirlemesini daha iyi anlayabiliyorsunuz. Bu anlayış, toplum tarafından kabul edilen anlayıştır. Putin’in kitle desteği ortadadır.

Cihat dünyası ise bize iyice yabancıdır. Garip bir durum aslında, çevremiz bunlarla dolu ama yabancıyız. Bunun bir nedeni Karl Korsch’un belirttiği karşı devrime yabancılık olsa gerektir. Komünistler karşı devrimi anlamıyorlar ve şaşkınlıkla bakıyorlar. 1970’li yılların ikinci yarısından itibaren neo liberalizmin yükselişinde de böyle olmadı mı? Bilgisayarlaşmaya dayanan üçüncü sanayi devrimini kesin olarak reddettiler, ama oldu.

Bu yabancılığın bir başka nedeni ise marksizm leninizmin temelinden kaynaklanıyor. Kültürü üst yapı kurumu gibi görüyorlar ve önemsemiyorlar. Kadın cihatçılar arasında şeriat konusunda doktora yapmış çok sayıda insan bulunuyor. Ekonomik sorunları da bulunmuyor. Iman el-Bugna gibi bazı isimler Suriye’de Esat destekçiliğinden İD’nin tanınmış isimleri arasına geçiyorlar.

Canlı bombalar konusunda bilgim fena sayılmaz ama bunlar son döneme kadar neredeyse tümüyle erkeklerden oluşuyordu. Kadınlar konusunu hiç bilmiyordum.

İD kadınları sanıldığı gibi bilgisiz hatta bazılarının okuması yazması bile bulunmayan tipler değiller. İyi bildikleri konulardan bir tanesi batı feminizmi ve kesin olarak reddediyorlar. İslamda kadınların ezildiği görüşünü reddediyorlar, tersini savunuyorlar. Kadınlardan daha fazla erkekler acayip okuyorlar. Çok okumuş ve kitaplar yazmış insanların büyük değeri var ve bunlar sıklıkla örgüt yöneticisi oluyorlar.

İslamcı akımlar arasındaki ayrımlar sosyalistler arasındakinden az değil… Metinler aynı: Kuran ve Muhammed’in sözleri ama yorumlar sürekli değişiyor ve her yeni yorum yeni örgüt anlamına geliyor. Bu bağlamda El Kaide ile İslam Devleti arasında küçük olmayan ayrılıklar bulunuyor. Konuyla ilgili hiç bilginiz yoksa fark görmeyebilirsiniz ama böyle değil. İki örgüt arasında ciddi rekabet var ve bu rekabet bazen silahlı çatışmaya kadar gidebiliyor. Sanki sol içi şiddetin İslam dünyasındaki karşılığı gibi…

Bir alanı anlamak için karşıtını da anlamak gerekir belirlemesini Foucault’dan öğrendim. Lafa geldi mi herkes diyalektikçi ama pratikte çok eksik…

1970’lerden beri MHP hakkında Tanıl Bora ve Kemal Can’ın iki kitabı dışında başka araştırma gördünüz mü?

Sosyalistler sadece bizde değil başka ülkelerde de kendi içlerine kapanmışlar, dışlarındaki kitlesel akımları “emperyalizmin ve burjuvazinin uşakları” olarak görüp kendileriyle uğraşıyorlar ve toplumu kesinlikle anlamıyorlar.

 

Bu sosyalist gelenek yavaştan değişiyor ama henüz bizde değil…