Şuanda 214 konuk çevrimiçi
BugünBugün5210
DünDün3402
Bu haftaBu hafta12934
Bu ayBu ay12934
ToplamToplam10481358
Ankara 1972 sonrası, THKP-C ve THKO PDF Yazdır e-Posta


 

 

Cumhuriyetin kuruluş öncesinden başlayarak muhalefetin merkezi İstanbul’du. Fabrikalar buradaydı ve TKP gibi örgütler de özellikle burada örgütlenirdi. 1960 sonrasında Ankara önemli bir muhalefet merkezi olarak yükseldi. Ankara sanayi kenti değildi ama başkentti, 27 Mayıs ile DP iktidarının düşürüldüğü kentti. Ardından Talat Aydemir-Fethi Gürcan’ın bastırılan darbe teşebbüsleri olmuştu. Önemli sol dergiler Ankara’da yayınlanmaya başladı (Ant İstanbul’daydı), Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu’nun merkezi de bu kentteydi.

THKP-C ve THKO Ankara örgütleridir. Herkes bu kentten değildi ama önemli kadroların büyük bölümü ODTÜ veya SBF’de öğrenci olmuşlardı. THKO için ODTÜ örgütü denilebilir. Kurucuları bu üniversitedendi (Sinan Cemgil, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan gibi ve Deniz Gezmiş de 1970’te sürekli gözaltına alındığı İstanbul’dan Ankara’ya gelerek ülkenin en özgür yeri sayıldığı için “ODTÜ Cumhuriyeti” denilen üniversitenin yurtlarında kalmaya başlamıştı.

THKP-C daha yaygın bir örgütlenmeye sahip olmakla birlikte Mahir Çayan ve Sinan Kazım Özüdoğru (SBF), Münir Aktolga, Ulaş Bardakçı, Ertuğrul Kürkçü ise ODTÜ’dendi.

THKO önemli bütün eylemlerini bu kentte yapmıştı: İlk banka soygunu, ABD’li bir erin kaçırılması, 4 Amerikalı erin kaçırılması, idamları önlemek için THY’nin Ankara-İstanbul seferini yapan uçağının Sofya’ya kaçırılması ve Jandarma Genel komutanı Kemalettin Eken’i kaçırma teşebbüsü gibi… Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan şiddetle arandıkları Ankara’dan çıkıp kırsal alana giderken yakalanacaklardı.

12 Mart darbesinden sonra bir dönem aranan çok kişinin kaldığı Ankara giderek boşaldı, bu kentte barınmak zordu, yakalanmalar oldu, diğerleri İstanbul’a gideceklerdi.

Önce Kızıldere’de THKP-C’nin önde gelen kadroları katledildi, ardından Denizlerin idamı gerçekleşti.

Ankara’da THKO’lular vardı, biz de ODTÜ’den THKP-C’li bir grup olarak Ankara’da tektik. Sonraki yıllarda farklı yansıtılmasına rağmen iki örgütün arası iyi değildi. Önder kadro düzeyinde farklı olabilirdi ama tabana inildikçe 1970’ten beri varolan birbirinden hoşlanmamak sürüyordu. Onlar bizi yazıp çizmeye meraklı, biraz da pasifist bir örgüt olarak değerlendirirken, biz de onları eylemden başka şey düşünmeyen heyecanlı insanlar olarak görürdük.

Yakından tanıdığımız arkadaşlar da vardı, mesela Kimya Bölümü Öğrenci Derneği Yönetim Kurulu’nda birlikte çalıştığımız İsmail Şahin gibi. İsmail THKO’luydu ve somut olarak hangileriydi bilmiyordum ama Ankara’da THKO adına bazı bombalama eylemlerine girmişti. 12 Mart darbesinin ardından ODTÜ kapanmıştı ve sonra da ilişkimiz kesilmişti.

Ankara’da aradığınız kimseyi bulmak zor değildir. Bir gün İsmail beni ve Necati’yi buldu; zor durumdalardı ve desteğe ihtiyaçları vardı. Önce silah gerekliydi, bizdeki tek silahı geçici olarak verdik. Birkaç ay sonra silahı geri almamız biraz sorunlu oldu. Hasan Ataol da gruplarındaydı ve çatışmada biri jandarma eri olmak üzere iki kişinin öldüğü Kemalettin Eken’i kaçırma teşebbüsü nedeniyle şiddetle aranıyordu. Aranan tek kişi de o olmasa gerekti.

“Silahı geri vermeyelim, bunlar silahı ne yapacak” gibi bir anlayış oluşmuş. İsmail de kızmış, silahı alıp getirdi. Açık olarak anlatmadı ama anlattıklarından çıkardığımız böyleydi.

Kalacak yere ihtiyaçları vardı ama bunu bulmak özellikle zordu. Ankara’da gece sokağa çıkma yasağı vardı ve çok sayıda ev basılıyordu. Aranan bir kişi gündüz durumu idare edebilirdi ama gece özellikle zordu. İsmail’in de yeri yoktu. Aklıma çalıştığım yer geldi. Hacettepe Hastanesi Çocuk Biyokimya Laboratuarında gece nöbetçisi olarak çalışıyordum. 16 saat boyunca laboratuardaydım ve aşağıdaki kimya deposunun anahtarı da bendeydi. “Gece gel, seni depoda bir odaya kilitlerim, sabah erken temizlikçiler gelmeden gidersin.” Kaç kere böyle yaptık hatırlamıyorum, hiç pürüz çıkmadı. Sonra İsmail gitti ve bir daha da görüşmedik.

Her iki örgüt de önder kadrolarını kaybetmişti ve yeniden örgütlenme çabasındaydı. THKO’lular daha sonra görüşlerini açıkladıkları broşürlerinin adı olan Türkiye Devriminin Yolu’nu kullanacaklardı.

1974 sonrasında da THKO’lularla aramızda herhangi bir ilişki olmadı. Bildiğim kadarıyla THKP-C’li şu veya bu grupla da ilişkileri olmayacaktı. Aradan yıllar geçtikten sonra THKO'lu bir arkadaş 26 Ocak 1976’da Malatya Beylerdere’sinde öldürülen İlker Akman, Hasan Basri Temizalp (eski THKO’luydu, 3. THKO davasından yargılanmıştı) ve Yusuf Ziya Güneş olayında İlker’i öldüren komiseri cezalandıklarını ama eyleme sahip çıkmadıklarını anlatacaktı.

21 Nisan 1980’de Sağmalcılar hapishanesinden kaçarken grubumuz içinde kısa süre önce hayatını kaybeden Teoman ile hatırladığım kadarıyla Veli de vardı. Onunla daha sonra Suriye’de karşılaşacaktım.

Birbirimize mesafeliydik ama ihtiyaç duyulunca da yardımcı olur, elimizden ne geliyorsa yapardık.

Aynı dönemin insanları ve farklılıklar bulunmakla birlikte aynı yolun yolcuları olarak uygun olan da böyleydi.