Şuanda 446 konuk çevrimiçi
BugünBugün5322
DünDün3402
Bu haftaBu hafta13046
Bu ayBu ay13046
ToplamToplam10481470
Deniz Gezmiş, THKO, ASALA ve yanlış sorular PDF Yazdır e-Posta


Taner Akçam’ın Gazete Duvar’da 8 Nisan günü “Deniz Gezmiş THKO ve Asala” başlıklı bir yazısı yayınlandı. Yazının tamamını okumak isteyenler için link bu yazının sonunda verilmektedir. Ermeni soykırımına yeniden dikkat çekmek için ilgisiz konuların birbirine bağlandığı, yanlışlarla dolu talihsiz bir yazı demek gerekiyor.

Taner Akçam, Deniz Gezmiş’e duyulan büyük sempatiyi belirttikten sonra şöyle diyor:

“Deniz ve arkadaşları THKO (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) adlı bir örgüt kurmuşlardı.  Benzeri örgütleri, İbrahim Kaypakkaya (TİKKO) ve Mahir Çayan ve arkadaşları da (THKP-C) kurmuşlardı. Bu insanlar, aralarında bazı ideolojik farklar olmasına rağmen, inandıkları bağımsız bir Türkiye’yi kurmak için, mevcut devleti önce gerilla sonra da onun yaratacağı halk savaşı ile yıkmayı amaçlıyorlardı. Nihai hedefleri sosyalizm idi ama ondan önce demokratik devrim şarttı. ASALA da (Ermenistan’ın Kurtuluşu Gizli Ordusu) benzeri bir örgüttü, isimdeki benzerlikler tesadüf değildi. ASALA da benzeri bir amaç için savaşıyordu. Onların hedefi de birleşmiş bağımsız bir Ermenistan idi ve bu Ermenistan da ileride sosyalist olacaktı. THKO (ve diğerleri) ASALA gibi, 1968 gençlik hareketinden doğmuşlardı; hepsi antiemperyalist olduklarını söylüyor ve mücadelelerinin sömürgeci devletlere karşı mücadelenin bir parçası olduğuna inanıyorlardı. THKO ve diğer Türk örgütleri kendi devletlerine karşı silahlı mücadele yürütürlerken, ASALA’nın doğrudan savaşacağı bir devleti yoktu. Onlar, “vatan topraklarını” 1915 ile ellerinden alan Türkiye devletini mücadele edilecek devlet olarak seçtiler. Sanki hâlâ eski Osmanlı çocukları idiler ve nihai tahlilde son mücadeleyi de o topraklarda vereceklerini söylüyorlardı. Türk örgütleri, kendi devletlerine karşı mücadele ederken, ülkelerinde sömürgeci güçleri temsil eden bazı yerli işbirlikçiler olduğuna inanırlardı. ASALA da öyle. ASALA için bu sömürgeci güçlerin işbirlikçileri Diyaspora Ermenileri idiler.”

Birkaç cümle sonra ekliyor:

“Benim kuşağım, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına büyük sempati duyar, hayranlık besler ve idamlarını büyük bir yürek acısı ile hatırlar ama yine benim kuşağımın önemli bir kesimi, ASALA’yı terörist bir örgüt olarak saymakta asla tereddüt etmez. Ortada bir tuhaflık olduğunu kabul etmek gerekir. Oysa, Deniz’in THKO’sunu, THKP-C, TİKKO ve ASALA’yı aynı yerden okumak daha mantıki olanıdır.”

Terörist belirlemesini geçelim ama bu belirlemeyi dışarda tutsanız bile THKO, THKP-C ve ASALA aynı yerden okunamazlar.

Nedenlerine gelince:

THKO ve THKP-C ABD emperyalizmi ve Türkiye burjuvazisine karşı savaşıyorlardı. Politikada sadece konuşulan ve yazılan değil, yapılan da önemlidir ve hatta belirleyicidir. ASALA, ABD emperyalizmini hiçbir şekilde hedef almadığı gibi kendi burjuvazisine karşı da savaşmamıştır.

Öncelikle 1980’li yılların sonlarına kadar Ermenistan devleti SSCB içindeydi ve burada burjuvazi yoktu. (Sosyal emperyalizm tezlerinin 1989 sonrasında nasıl çöktüğünü değişik yazılarda açıklamıştım, burada yeniden üzerinde durmayacağım.) İşbirlikçi burjuvazi olarak diyaspora Ermenilerini görüyorsa, bunlara karşı herhangi bir eylemi olmamıştır. ASALA’nın eylemleri tümüyle TC’nin dış ülkelerdeki temsilcilerini öldürerek veya Paris’te olduğu gibi bazı TC temsilciliklerini basıp içerdekileri rehin alarak Ermeni soykırımının hatırlanmasına yönelmişti. Geçmişte olan ve halen hafızada yaşayan bu soykırımın unutulmaması için yapılanı doğru veya yanlış bulabilirsiniz ama burada sosyalist herhangi bir talep yoktur.

Dahası THKP-C ve THKO’nun “tam bağımsız Türkiye”si ile ASALA’nın “bağımsız ve birleşik Ermenistan”ı birbirinden epeyce farklıdır. ASALA soykırımı hatırlatarak boşaltılmış Batı Ermenistan’ın yeniden oluşmasını istiyorsa, böyle bir “ulusal kurtuluş savaşı” tarihte görülmemiştir. Bir bölgenin bağımsız olmasını –hatta Ermenistan devletine katılmasını- ve artık orada bulunmayan bir halkın yeniden yerleşmesini istiyorsunuz. Böyle bir talep de olabilir tabii ama şimdiye kadarki bütün ulusal kurtuluş savaşları bir ülkede ya da bölgede varolan halkı emperyalist işgalciden kurtarmayı amaçlardı. ASALA’nın kurtarmak istediği bölgede ise o halk artık bulunmuyordu. Dolayısıyla Türkiyeli örgütlerle ASALA arasında amaçlar bakımından aynılık aramak durumu fazlasıyla zorlamak olur.

Özetlersek Taner Akçam burada iki yanlış yapmaktadır.

Birincisi: ASALA’nın amacı –en azından eylemler bazında- unutulur gibi görünen soykırıma dünyanın dikkatini çekmektir. THKP-C ve THKO ile benzer bir amacı yoktur.

İkincisi: ASALA birleşik Ermenistan’ın yeniden kurulmasını istiyordu ama o Ermenistan’ın batısında Ermeniler neredeyse yaşamıyordu. Bunu kendileri de bildiği için ne Türkiye burjuvazisini ve ne de Ermeni diyasporasını hedeflemediler, soykırımı hatırlatmaya yönelik eylemlere girdiler.

Taner Akçam’ın yazısında hafif denilemeyecek başka hatalar da bulunuyor. Silahlı mücadele örgütlerini konu ederek diyor ki:

“Ama görmek gerekir ki bu örgütler, 1968 gençlik hareketlerinin bir ürünü olarak ortaya çıkmışlar; Avrupa ve Amerika’daki benzerlerinden farklı olarak silahlı mücadeleye yönelmişler, şiddet yöntemlerini siyasetlerinin merkezine almışlardır. İlginç olan, benzeri bir yönelişin Almanya ve İtalya’da da olmasıdır. Acaba niçin ABD, Fransa ve İngiltere değil, fakat Almanya, İtalya ve Ortadoğu? Cevabı verilmesi gereken çok önemli bir sorudur bu…“

Yıllardan beri ABD’de yaşayan Taner Akçam bu ülkedeki Kara Panterler örgütünü duymamış mıdır? Mücadelesini ve hedeflerini şöyle ya da böyle değerlendirebilirsiniz ama bir silahlı mücadele örgütü ABD’de de ortaya çıkmıştı.

Gelelim Fransa’ya… Bu ülkede tanınmış bir silahlı mücadele örgütü vardı: Action Directe (Doğrudan Eylem) ve eylemleriyle uluslararası basında da epeyce konu oldu. Bu örgütle birlikte Paris’te ev işgalleri yaptığımız için Türkçe basında da yer aldı.

Ek olarak Korsika’nın bağımsızlığı için mücadele eden Korsika Ulusal Kurtuluş Cephesi vardı ve yaptıkları çok sayıda bombalamayla bir dönem basında epeyce yer aldılar.

Başka bir deyişle ABD ve özellikle de Fransa’da silahlı mücadele örgütleri vardı ve bunlar mesela Belçika’daki gibi adları pek duyulmayan etkisiz örgütler de değillerdi.

Yazısının sonlarına doğru Taner Akçam şöyle diyor:

“Bir de son bir gözlem, Deniz Gezmiş’i, 1968 Almanya gençlik hareketi önderi Rudi Dutschke ile, THKO’yu Alman RAF (Kızıl Ordu Tugayları) ile kıyaslasam muhtemel böyle bir yazıyı okuyanlar, “ne var ki bunda” der, kıyaslamamda herhangi ilginç bir taraf bulmazlardı.“

Batı Almanya 1968’i ile Türkiye 1968’ini karşılaştıran “68’den Ne Kaldı“ kitabımda bu iki ülke 68’leri arasında benzerliklerin yanı sıra büyük ayrılıkları da yazdım.

THKO ya da ülkedeki herhangi bir silahlı mücadele örgütü RAF ile karşılaştırılamaz. Herkes bulunduğu ülkenin burjuvazisine karşı olabilir ama bu örgütlerin hedefleri epeyce farklıdır. RAF kitle örgütlenmesine ön planda önem vermez, amaç emperyalizmin sinir merkezlerine vurmaktır. RAF’in bu anlayışı nedeniyle polisin bu örgüte sızması büyük zorluklarla karşılaşmıştır. Kitle örgütlenmesi hem örgütü çoğaltır ve hem de karşı tarafın sızma imkanlarını artırır. Silahlı mücadele verin ya da vermeyin, bu durum değişmez. RAF’in adının açılımı da Kızıl Ordu Fraksiyonu’dur, Akçam’ın dediği gibi Kızıl Ordu Tugayları değil… RAF’ın tugay benzeri bir silahlı örgütlenmesi hiç olmamıştır.

RAF; THKO, THKP-C ve sonrasındaki benzeri örgütlerden farklı olarak sayıca çok azdır. RAF üzerine yazdığınızda bu örgütün tarihini ve özelliklerini biraz olsun incelemiş olmanız gerekir. RAF’ın silahlı kadroları üç nesile ayrılırlar ve tamamının toplamı (taraftarlarla birlikte) –abartarak söylenirse- en fazla birkaç yüz kişidir. Bu minicik örgüt sadece ülkede değil dünya çapında adını duyurmuştur. Almanya’da bu örgütü inceleyen filmler yapılır, sayısız kitap yazılır, hakkında doktora tezleri yapılır ve hatta sergi bile açılır. Almanya toplumunda yarattığı büyük psikolojik şok üzerinde durmayacağım. Konuyu başka yazılarda açıklamıştım ya da adı geçen 68 kitabında da bulabilirsiniz.

Sonuç olarak, Ermeni soykırımının sürekli hatırlanması ve tanınması için mücadele yürütülmesine denilebilecek bir şey bulunmuyor, yerindedir, ama bunun için ilgisiz konuları birbirine bağlamaya gerek yoktur, silahli mücadele örgütleri tarihini de konuyla ilgili yazanların biraz daha iyi incelemiş olması beklenir.

https://www.gazeteduvar.com.tr/forum/2020/.../deniz-gezmis-thko-ve-asala/