Şuanda 239 konuk çevrimiçi
BugünBugün493
DünDün3402
Bu haftaBu hafta8217
Bu ayBu ay8217
ToplamToplam10476641
sona yaklaşırken... PDF Yazdır e-Posta


Sona doğru yaklaşıyoruz. Şimdi –deyim yerindeyse- göğüs göğüse çarpışmalar oluyor. Mihrac Ural’ın gerileyebileceği yer neredeyse kalmadı. Bu nedenle saldırdıkça saldırıyor. Konuyu saptırabilmek için elinden geleni yapıyor.

Boşuna çabalıyor…          

Biz bu eskimiş taktikleri yutmayacağımızı uzun zamandır gösteriyoruz.

Kısaca özetlersek:

Amacımız hiçbir zaman Mihrac Ural’a birtakım şeyleri kabul ettirmek olmadı…

“Evet, ben ajanım” demeyeceğini biliyorduk.

“Ali Çakmaklı’nın öldürülmesi işaretini veren benim” demeyecekti…

Öteki cinayetleri de işlediğini ya da işlettirdiğini kabul etmeyeceğini biliyorduk.

Kendi yoldaşlarına işkence yaptırdığını tabii ki kabul etmeyecekti…

Etmesin…

İşkence gören insanlar anlattılar…

Daha bundan ötesi olur mu?

Amacımız, bu devrimcilerin katili Muhabarat elemanının teşhiri ve köşeye sıkıştırılmasıydı.

Başlangıçtan beri amacımız buydu.

Bu konuda başarıya ulaştık…

Devrimci harekette Mihrac Ural denildi mi artık iki kelime akla geliyor: Devrimci katili ve Muhabarat… (Devrimci kelimesi çoğuldur)

Bu durumdan kurtulmak için Nebil Rahuma’yı kullanmaya kalktı… Bu girişimi de Hasan Balcı’nın büyük çabasıyla engellendi.

Hep birlikte amaca epeyce yaklaştık.

Beş kişinin zor bir araya geldiği Acilciler ve HDÖ’den toplam 15 kişiyi bir araya topladık. Bunlardan üç tanesi merkezi düzeyde sorumluluk taşımış kişiler. Ve herkesin parmağı değişik bir yönden aynı kişiyi gösteriyor: Mihrac Ural.

Devrimci hareket içinde çehresi iyice açığa çıktı. Antakya’ya sıkıştı. Oraya da girdik. Şimdi göğüs göğse çarpışmalar oluyor…

Tabii ki var gücüyle bağırıp çağırıyor, suçlamalar yöneltiyor…

Bilinen numarasıdır, herkesi polis olmakla suçluyor…

İpe sapa gelmez suçlamalara sığınıyor.

İstiyor ki, konu değişsin…

Eski bir yazıda belirtmiştim: Bu adam Acilciler örgütüne ve genel olarak devrimci harekete karşı bir suç makinesidir.

Bu suçları büyük oranda ortaya çıkardık.

Daha cephanemiz bitmedi…

Şimdi imha atışlarına başlıyoruz…

Meraklanmayın, ne yaparsa yapsın, bizi geriye atması mümkün değildir.

Başlangıçta belki olabilirdi, artık mümkün değildir.

Ne yani…

Muhabarat ile çalışmadığını mı kanıtlayacak?

Buyursun, yapabiliyorsa yapsın…

12 Eylül sonrasında on devrimcinin doğrudan ya da dolaylı olarak öldürülmesindeki sorumluluğunu mu ortadan kaldırabilecek?

Buyursun, yapabiliyorsa yapsın…

Büyük miktarda örgüt parasını cebine indirerek zengin olduğunu mu yalanlayabilecek?

Buyursun, yapabiliyorsa yapsın…

Hiç birisini yapamaz…

İş o kadar ilerledi ki, geriye dönüş mümkün değildir.

Büyük yol aldığımız için şimdi santim santim ilerliyoruz.

Geri çekilme mesafesi de santimlere kadar indi artık…

Siyasi gerçekleri açıklama kampanyasına devam ederken, yazıları da biraz eğlenceli hale sokacağım…

Ne yapayım, adamın öfkeden tozutması hoşuma gidiyor…

O tozutmada elde edilen başarıyı görüyorsunuz…

Not: Yarın Avrupa Barış Meclisi Sekretarya toplantısına katılmak için Köln’de olacağım. Oradan televizyon programı için Brüksel’e geçeceğim.

Pazar günü yeniden görüşürüz.

Bu arada yazındergi.com sitesindeki “Emperyal kültürel açılım” yazısını da haber vereyim.