Şuanda 161 konuk çevrimiçi
BugünBugün4444
DünDün3402
Bu haftaBu hafta12168
Bu ayBu ay12168
ToplamToplam10480592
2020 ve sosyal medya fenomeni PDF Yazdır e-Posta


Eskiden de vardı ama 2020’de çok sayıda insan pandemi nedeniyle evde fazla kaldığı için olsa gerek sosyal medya fenomen denilebilecek özelliğe ulaştı. Kendini sosyal medya üzerinden tanımlayan ne kadar çok insan varmış.

Öncelikle sosyal medyadan ne anlıyorum, onu belirteyim.

İnternette gazete okumak buna girmez, yazılı basının internetteki halini okuyorsunuzdur.

İçerikli yazıları –ne yazık ki bunların sayısı hayli azdır- internette okumak da sosyal medyaya dahil değildir.

Sosyal medyanın asıl kullanıldığı alan birbirine laf yetiştirmektir.

Her gün bir değil birkaç kere sosyal medyayı tarayıp kendisi için yeni bir şey söylenip söylenmediğini arayanlar olduğunu ve bunların sayısının da az olmadığını duydum.

Bu insanların “başka işi yok” diye düşündüm.

İnsanlar “boş” oldukları oranda sosyal medyaya bağımlı hale gelirler, gereğinden çok fazla önem verirler.

Önemli olan teoride ve pratikte üretebilmektir, performanstır. Bu performans uzun veya kısa sürede bazen insanların kafasına vurarak kendini kabul ettirir. Bu konuda tecrübeli olduğumu söyleyebilirim, örneklerini çok yaşadım.

Başka bir yazıda belirtmiştim, satrançta oyuncu zayıf olduğu oranda at figüründen çekinir. Bunu “insanlar çapsızlıkları oranında sosyal medya bağımlısıdır” diye çevirebilirsiniz. Her gün saatlerce zaman harcıyorlarmış, inanmakta zorluk çektim ama gerçek böyle…

2020’de “sosyal medya linçleri” yaşandı.

Halbuki “500 kişi mi aleyhimde konuşuyor, 500 kere sıfır, sıfır yapar” deyip işinize bakabilirsiniz. Ya böyle yaparsınız ya da etkili karşı kampanya açarsanız ama bunu yaptığınızda karşı tarafa gerçekten zarar verecek sonuca ulaşabilmeniz gerekir. Zor da değildir çünkü birçok insan sosyal medyanın önemini aşırı abartmaktadır.

Üretmek ve üretmek… Teoride ve pratikte üretmek… Esas olarak da bu ürettiklerini paylaşmak… Gerisini boş verin…

25 yıl kadar önce internet sosyolojisiyle ilgili yazılar yazan şimdi adını hatırlamadığım birisi, “Gün gelecek herkes on saniye meşhur” olacak demişti. Yıllar sonra doğru bir belirleme olduğu görülüyor.

Buna kapılmamak gerekir. Zor, biliyorum ama günde en az birkaç saat sosyal medyada insanlara laf yetiştireceğinize ya da kim hangi boş lafı ettiğiyle ilgileneceğinize, kitap okusanız daha iyi olur.

Eskiden kağıttan okumayı sever, pdf ve epub okumalarını sevmezdim. 2020’de bunlara alıştım; kağıttan veya internetten okumak artık pek fark etmiyor. Diyelim bir kitabın ya da makalenin iki formu da varsa, kağıt olanını tercih ederim ama internetten de kolaylıkla okuyorum.

Gelecek yıl için iyi dileklerde bulunmayacağım çünkü hepimizin hayatını pandeminin nasıl gelişeceği belirleyecek. Görünen odur ki en az bir ay daha kapanma sürecek, sonrasında da eskinin günlük hayatına dönüş hemen olmayacak, zaman alacak…

İnsan eski alışkanlıklarını sürdürmemeli, aleyhine gibi görünen değişen durumu lehine çevirebilmelidir. Yapacak o kadar çok iş var ki, “kim kimin için ne demiş” ile uğraşmak gerçekten boştur.

Bu yılın başlarında bir kitabım yayınlandı: TDAS’ın Tarihi. Yazılmış ve mevcudu tükenen değişik kitaplarımı ve bazı uzun incelemelerimi internete koyabildim: 40 Yıl Sonra TDAS (TDAS (1975) ile başka yazılar da aynı kitapta yer almaktadır), Frantz Fanon, Lenin (daha öhce bir derlemede yayınlanmıştı), Che Guevara (daha önce bir derlemede yayınlanan kısa versiyonu), Güzel Bir Ölüm (roman), Taşınamayan Özgürlük (öyküler). Bunları www.enginerkinerkitaplar.blogspot.com da ve www.tdas1.blogspot.com da bulabilirsiniz.

Yaklaşık on aydır politik faaliyet oldukça zayıfladı çünkü insanları görmek, başka kentlere gitmek zordu. İnternet üzerinden birkaç televizyon yayınına katıldım.

2000 yılında yayınlanan Alt Emperyalizm ve Türkiye (bu kitabı yukarıdaki ilk internet adresinde bulabilirsiniz) kitabından yıllar geçtikten sonra bu kavramın güncelleşmesi ve yürütülen tartışmaları memnunlukla karşıladım. Kitap yayınlandığı zaman sessizlikle karşılanmış hatta bazıları dalga geçmişti; varsın geçsin, bekleyelim, görürüz. Gördük de!

TDAS’ın 1975’te yazıldıktan sonra dönemin önde gelen kitaplarından birisi kabul edilebilmesi için en az 30 yıl geçmesi gerekmişti. Şimdi önemli olanın öneminin anlaşılması bu kadar uzun sürmüyor.

İnsanların subjektif isteklerini gerçeklerin yerine koymasına ve bu temelde “teori” üretmesine bir kere daha şaşırdım. Bunu son olarak Türkiye’nin aktif olarak yer aldığı Azerbaycan-Ermenistan savaşında gördük. Rusya Federasyonu’nun Türkiye’yi durduracağı sanılıyordu ve “Türkiye, Rusya ile anlaşmadan bu ülkenin yanı başındaki savaşa girmez” diye düşünmek de akla gelmiyordu.

Türkiye alt emperyalizminin gittikçe daha geniş bir alanda kendini göstermeye başlaması, bu kavrama gözünü kapatanların gözünü ya açtı ya da fena halde zorlamaya başladı.

Bu yıl sosyalizmden kapitalizme geçiş konulu kitabın üçte bir kadarını yazdım. Bitirmek sorun değil çünkü gerekli her şeyi okudum ama kitap önümüzdeki yıl ancak ortalık biraz normalleşince yayınlanabilecek…

Okurlara iyi yıllar dilerken yazıyı Pascal’ın bir sözüyle bitirmek istiyorum:

“Şans ancak hazırlanmış kafalara yardım eder.”

Doğal bilimlerinde bazı önemli buluşlarda tesadüf önemli rol oynamıştır. Bilim insanı değişik bir durumu fark eder, inceler ve bunun teorisini yaparak bilime önemli katkı sağlar.

Bunu yapabilmesi için değişik durumu erken anlayabilmesi gerekir, yoksa tesadüf ya da şans gelir ve gider.

Kafa hazırsa, görür ve değerlendirir…

Şansını kovalamak o şansa hazır olmayı gerektirir, aksi durumda şans gelir ve gider…

Sosyal medyada fazla zaman harcamayın, bunun yerine kafanızı eğitin, hazırlayın.