Şuanda 134 konuk çevrimiçi
BugünBugün4426
DünDün3402
Bu haftaBu hafta12150
Bu ayBu ay12150
ToplamToplam10480574
Birey ve sorumluluk üstlenmek PDF Yazdır e-Posta


1990’lı yılların ortalarında değişik örgütlerden insanların katıldığı kalabalık bir toplantıdaydım. Konu neydi hatırlamıyorum ama tartışmalar 12 Eylül sonrasında devrimci örgütlerin yenilmesine gelmişti. Konuşan hemen herkesin fikri aynıydı: örgütler bireyleri ezmiş, bu nedenle birey gelişememişti, birey olmak gerekiyordu. Kendilerine göre bu sözleriyle birey olduklarını gösteriyorlardı.

Ben de kısa bir konuşma yaparak birey olmanın –güçlü birey olmak anlamında- zor zamanda sesini çıkarabilmek, sorumluluk üstlenebilmek demek olduğunu anlatmıştım. Gerisini söylemedim çünkü anlaşılabileceği bir ortam yoktu.

Örgütler dağılmış, birilerinin de aklına birey olmak gelmiş; kalmamış örgüte karşı birey oluyorlar ama “bugüne kadar aklım neredeydi” diye soran bulunmuyordu.

Bu insanlardan birey değil ancak bireycik olurdu.

Geçmişte birey yönlerinin ezildiğini söylerken haklıydılar ama sorun sadece ezenlerde miydi, yoksa gönüllü ezilenlerde de sorun var mıydı?

Her durumda sorun iki taraflıydı. İkinci tarafı ya da kendi sorumluluğunu göremeyenler sonraki yıllarda herhangi bir gelişme gösteremeyecekti.

Marksizm-Leninizmin geçmiş, bugün ve gelecekteki hayatı ve doğayı açıklayabilecek bir teori olduğuna inananların, ellerine yetki geçtiğinde sorumlulukları altında olanların bütün hayatını kontrol etmeye çalışmaları normaldir.

Denetim gereklidir ama buradaki denetimin sınırları çok dardır.

Aşırı bir örnek vereyim: geçmiş değerlendirmesinin yapıldığı benzer toplantılardan birisinde bir TKP’li “eskiden sorumlumuza sormadan evimize koltuk alamazdık” demişti. Böyle bir denetim anlayışının kiminle evleneceğine, geçinemiyorsan ayrılıp ayrılmayacağına karar verilmesine karar uzanmasına şaşırmamak gerekir.

Bir kişinin şu veya bununla evlenmesinin örgüt sorunu durumuna dönüştüğü örnekler az değildir.

Her şey denetim altında olacaktır…

Burada konu iki yönlüdür: denetleyenler ve bunu kabul edenler… Sadece denetleyenleri suçlamak eksik olur, diğer taraf da bunu itiraz etmeden kabul etmiştir.

Yıllar sonra espri konusu olan “ahlak zabıtaları” böyle doğmuştu. Bu zabıta sadece en tepede olan değildi, kademeli olarak aşağıya iniyordu. Zaten aynı zihniyetteki insanlardan oluşan böyle bir kademelenme olmasaydı, en tepedekinin her şeyi denetlemeye kalkması da mümkün olmazdı.

Bizde birey olduğunu iddia edenlerin ya da güçlü birey olmaya çalışanların hiç yanaşmadığı konu, sorumluluk almaktır. Sorumluluk almak demek, girdiğiniz herhangi bir işte başarısızlık durumunda kendi sorumluluğunu bilmek demektir. Bunu amasız fakatsız üstlenebilmek demektir. Bizde olan ise genellikle tersidir, sürekli başkaları suçlanır. Bu taraf etkisiz elemandır!

Tarihteki örneklere bakıldığında durumun böyle olmadığını görüyoruz.

Rusya’da 1917 Şubat devrimi gerçekleşmişti. İsviçre’de Lenin’in de aralarında bulunduğu geniş bir Bolşevik sürgün kolonisi vardır. Lenin Rusya’ya gitmek kararını verir ama nasıl?

İki yol vardır: İngiltere’ye gitmek, oradan gemiyle Danimarka veya İsveç’e ulaşıp, oradan da demiryoluyla Petograd’a ulaşmak…

1917’de Rusya, İngiltere ve Fransa müttefik olarak Almanya, Avusturya ve Osmanlı İmparatorluğu’na karşı savaşmaktadır. İngiltere’de tutuklanacaklarını düşünerek bu yoldan vazgeçerler.

Geriye Almanya yönetimiyle anlaşarak trenle bu ülke üzerinden Danimarka ve ilerisine geçmek kalmaktadır. Bu da tehlikeli bir yoldur çünkü Almanya, Çarlık Rusya’sıyla savaş halindedir ve Lenin’in “Alman ajanı” olarak suçlanması yüksek ihtimaldir (bunu yapanlar olacaktır ama ciddiye alınmayacaklardır).

O sırada İsviçre’de bulunan Willi Münzenberg’in biyografisini anlatan aynı adlı kitapta o günler ayrıntılı olarak anlatılır.

Lenin, “Bu yol isterse cehenneme gitsin, gideceğiz,” kararındadır.

İsviçre’deki sosyalist parti yöneticilerinin de çabalarıyla Almanya ile anlaşma sağlanır. 40 Bolşevik trenle Almanya üzerinden Danimarka’ya gidecektir. Almanya Rusya ile savaş halinde olduğundan barış yanlısı olarak bilinen Lenin’in gitmesini çıkarlarına uygun bulur. Bu cephede barış sağlanırsa Alman birlikleri çekilecek ve batıda Fransa’ya karşı savaşan birliklerin takviyesinde kullanılacaktır.

Lenin veya Radek (Münzenberg hangisi olduğunu tam hatırlamıyor) yola çıkmadan önce şöyle der: “üç ay sonra ya asılırız ya da iktidara geliriz.”

Altı ay sonra geldiler…

Bu yolculuk başarısızlıkla sona erebilirdi. Almanya veya Danimarka veya İsveç hükümeti Bolşevikleri tutuklayabilir ve hatta Çarlık yönetimine teslim de edebilirdi. Sonuçta bunlar devletler arasındaki pazarlık konusudur. Çarlık belirli ödünler karşılığında Almanya’dan bu kişileri tutuklayıp kendisine vermesini pekala isteyebilirdi. Lenin ve Bolşeviklerin gidişi uluslar arası basında yer alıyordu.

Petograd’a varamasalardı, başarısız olsalardı, bunun önde gelen sorumlusu Lenin olacaktı ve O da herhalde sorumluluğu başkalarına yüklemeye kalkmayacaktı. Sonuçta kolektif bir karar alınmıştı ama asıl sorumlu Lenin’di.

Petograd’a varmak Ekim 1917 için gerekliydi ama yeterli şart değildi, sonrasındaki mücadele de vardır ama Petograd’a ulaşılamasaydı bu devrim olmayacaktı.

Fırsatı görmek, bu fırsatı değerlendirebilmek için harekete geçmek, önemli ve tehlikeli bir karar vermek; başarısız olursanız da –olabilir- sorumluluğu üstlenmek…

Lenin Petograd’a ulaşmayı başaramasaydı Menşeviklerden ve kendi grubu içinden de büyük saldırıya uğrayacaktı.  “Almanlar kendi ajanlarını sattılar” denilecekti mesela…

Birey budur: fırsatı görmek, değerlendirme yapıp tehlikeye rağmen harekete geçmek ve yapmak… Başarısızlık durumunda da esas sorumluluğu üstlenmek… Tek sorumlu olmasanız bile esas sorumlu olduğunuzu kabul etmek…

Geçmiş değerlendirmelerinde sürekli başkalarına suç bularak hiçbir sonuca varamazsınız. Kendiniz bugün şiddetle eleştirdiğiniz uygulamaların parçası değil miydiniz? Üst düzeyde sorumluluğunuz olmayabilir ama karşı çıkmadınız, uygulayıcılardan birisi oldunuz; demek ki daha alt düzeyde siz de sorumlusunuz.

Sorumluluğu sürekli olarak başkalarına yükleyerek hiçbir şeyi çözemezsiniz, doğru dürüst değerlendirme de yapamazsınız.

Şüphesiz başkalarının, özellikle de daha sorumlu durumda olanların sorumlulukları vardır, hatta daha fazladır ama bu durum sizi aklamaz.

Birey olabilmenin böyle sorumluluk tarafı da vardır.