Şuanda 211 konuk çevrimiçi
BugünBugün4480
DünDün3402
Bu haftaBu hafta12204
Bu ayBu ay12204
ToplamToplam10480628
Ahmet Kaçmaz'ın hatası neydi? PDF Yazdır e-Posta


 

 

O çevreden olmadığım için Ahmet Kaçmaz’ın 1990 sonrasında sol politikadan çekilmesinin nedenlerini ardından yazılan değişik yazılardan öğrendim. Kimisi bu çekilmeyi yanlış bulurken, kimisi onaylıyordu. Onaylama gerekçesi ise, sosyalist hareketin yaşadığı dağınıklıkta Kaçmaz’ın da payının olmasıydı.

Kaçmaz’ın kendisi de gelen teklifleri geri çevirmiş ve herhangi bir sorumluluk almak istemediğini belirtmişti. Bu durumda olan başka insanlar da biliyorum.

Kişi çekilmek istiyorsa çekilir, kendi kararıdır ama bunu anlamsız gerekçelerle savunmamak gerekir.

Sadece bizde değil dünya genelinde sosyalist hareketlerin 1990 sonrasında yaşadığı büyük dağınıklığın başlıca nedeni SSCB’nin varlığının son bulması ve bunun dış saldırıyla değil içerden çözülmeyle gerçekleşmesidir.

12 Eylül faşizminin yoğun saldırısına ve sosyalist harekete önemli darbeler indirmesine karşın 1980’li yılların ikinci yarısında açık bir toparlanma ve yükseliş vardı. Aynı durum kitle hareketlerinde de görülüyordu. 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması, Avrupa ülkelerindeki sosyalist rejimlerin ortadan kalkması ve son olarak da 1991’da SSCB’nin dağılmasıyla bu yükseliş tersine dönecekti.

Revizyonist ya da sosyal emperyalist ülkelerin dağılması sadece Sovyetçi solu değil herkesi etkiledi.

1990 öncesinde ülkemizdeki Sovyetçi örgütleri sayarsak: TİP-TSİP-TKP, TKEP, TKP(B), TKSP, İşçinin Sesi ve birkaç örgüt daha eklenebilir. Bunların hepsi birlikte SSCB’nin yıkılmaması için çaba harcasaydı etkili olur muydu, olmazdı.

Bu bağlamda şu veya bu konuda Ahmet Kaçmaz şöyle de yapsa SSCB dağılacaktı, böyle de yapsa dağılacaktı.

Ahmet Kaçmaz’ın hataları mutlaka vardır, herkesin vardır; olacak şey değil ama bunlar hiç olmasaydı da SSCB dağılacak ve bunun etkisi ülkemiz sosyalist hareketinde şiddetle hissedilecekti.

Sadece bizde mi? Sosyalizm her yerde yenildi. Sadece sosyalist ülkeler dağılmadılar ve kalanları da çizgilerinde önemli değişiklikler yapmak zorunda kalmadılar, iktidarda olmayan örgütler de dağınıklık ve kriz içine girdiler.

Herkes kaybederken biz kazanacak değildik herhalde… En fazla yapabileceğimiz daha iyi kaybetmekti ama sonuçta kaybetmekti. Sadece biz değil herkes kaybetti. Bu nedenle dağınıklık, kaybetmek konularına ülkeyle sınırlı olarak bakmak doğru değildir.

Sosyalist hareket, Sovyetçi olanı ve olmayanıyla insan harcama makinesidir. İnsanları mümkün olduğu kadar sosyalist hareket çevresinde tutmaya çalışmak gerekirken, yapılan ya gideni iyice uzaklaşsın diye kovalamak ya da kenarda duranı çekmek için uygun çaba harcamamaktır.

Bir örgütte sorumluluk düzeyinde bulunan bir kişi hata yapabilir ve aynı sorumluluk düzeyinde devam etmesi uygun olmayabilir. Genelde gerçekleşen kişinin daha alt kademede yer alması değil, örgüt dışına düşmesidir. Teşbihte hata olmaz denir; bizde insanlar attan inip eşeğe binmeyi, gerektiğinde yaya yürümeyi kaldıramıyorlar.

Bu sadece onların eksikliği değildir, çevreleri de yeni durumlarını yadırgıyor ve daha alt kademede yararlı olabilecek kişiler kaybolup gidiyor.

Tahminimce Ahmet Kaçmaz politikadan çekilip teklifleri de kabul etmediyse bunun önemli bir nedeni yeniden başkan ya da ön planda olan bir kişi olmak istememesiydi. İnsan sosyalist politikada değişik konumlarda mücadele yürütebilir. Öncelikle ona böyle bir yerin sağlanması, kendisinin bunu kaldırması ve çevresinin de bunu normal karşılaması gerekirdi.

Yetenekleriniz varsa zaten orada fazla duramazsınız, sizi yukarıya çekeceklerdir…

Bunu istersiniz veya istemezsiniz, ayrı konudur…

Bu yıl SSCB’nin dağılmasının 30. yılıdır.

Normalde bu dağılmanın nedenlerinin çoktan değerlendirilmiş olması gerekirdi. Çok sayıda ülkede yapıldı, bizde halen yapılamadı. Ya da genel geçer sözlerle yapılıyor diyelim.

Neden yenildik sorusunun çoktan geçmişte kalmış olması gerekirdi. Sadece 1980 öncesinin değil, 1990 öncesinin de geride bırakılmış olması gerekirdi. Bizde yapılamadı. Bizden daha ağır darbeler yiyen hareketler yapabildi, biz yapamadık.

Berlin Duvarı üzerimize yıkıldı, denir. Bu Duvar aslında Demokratik Almanya Cumhuriyeti sosyalistlerinin üzerine yıkıldı ama onlar diyelim on yılda kendilerini yenilediler ve toparlandılar. Onlar Duvar’ın altından kalkabildi, biz hala kalkamadık.

Sorun neden yenildik, kimin ne kadar sorumluluğu bulunuyor, değildir. Bunların çoktan bitmiş olması gerekirdi. Sorun, neden ayağa kalkamıyoruzdur.

Başkaları kendilerini yenileyerek ayağa kalktılar, bizde sürekli aynı belirlemeler tekrarlandığı için bu yapılamadı. Yapılamazdı da çünkü 1990 öncesini geriye itebilmeniz için, onun yerini dolduracak olana ihtiyaç vardır ve bu ihtiyaç da öncelikle teoriktir. Yaşananlara teorik açıklama getiremeyen ya da getirdiğine kendisi bile inanmayan insanların geçmişten kurtulması mümkün değildir çünkü ancak onun yeri doldurulabildiğinde o geçmişten uzaklaşılabilecektir.

Yıllar “marksizm kendisini geliştirecektir” söylemiyle geçti, otuz yıl oldu ve ortada hala bir şey yoktur. Olacak gibi de görünmüyor…

Durum budur…

Herkesin hataları olmuştur ama bu neyi ne kadar açıklar?

Arnavutluk küçük bir ülkeydi ve Halkın Kurtuluşu’nun taraftar sayısı herhalde AEP’nin üye sayısından fazlaydı. Bu ülkede rejimin çözülmesini ve ardından hızla gericiliğin yanına savrulmasını engelleyebildiler mi, hayır…

Arnavutluk’ta bugün az çok varlığı belli olan sosyalist bir örgüt var mıdır, sanmıyorum.

Polonya’da, Macaristan’da, Romanya’da da yoktur ve daha sayılabilir…

Bize düşen nedenleri anlamak, gerektiğinde ki kesinlikle gereklidir teorik değişiklikleri yapmak ve devam etmektir.