Şuanda 247 konuk çevrimiçi
BugünBugün4499
DünDün3402
Bu haftaBu hafta12223
Bu ayBu ay12223
ToplamToplam10480647
Örgüt konusu ve rüya aleminde yaşamak PDF Yazdır e-Posta


Sosyalist örgüt denildiğinde akla gelen ve sürekli belirtilen ilk örnek Paris Komünü’dür. Yasama ve yürütmenin birliği, herkesin seçimle işbaşına gelmesi ve seçenleri tarafından görevden alınabilmesi, kararların topluca bir araya gelinerek verilmesi ya da temsilcilik sisteminin kaldırılması…

Bu tür örgütlenme bütün kitle hareketlerinin başlangıcında vardır. 1905 ve 1917 Rus devrimlerinde de görülür, daha önceki kitle hareketlerinde de görülmüştür.

Bu örgütlenme tipi bir süre sonra kaybolur. Ya devrim ya da başka amaçla oluşan kitle hareketi yenilmiştir ve örgütlenmesi de dağıtılmıştır ya da Rus devriminde görüldüğü gibi devrim başarıya ulaşmış ve Sovyet tipi örgütlenme kısa sürede etkinliğini kaybetmiştir.

İkinci örnek için bazıları devrime ihanetten söz eder. Kitle örgütü dağıtılmıştır, ısrar edilmemiştir ve bunun gerçekle ilgisi yoktur.

E.H. Carr’ın Türkçede üç cilt olarak yayınlanan Bolşevik Devrimi kitabının ilk cildinde yazar Rusça metinden alıntı yaparak Lenin’in Sovyet tipi örgütlerin “gevezelik merkezleri” olduğunu söylediğini aktarır.

Daha da ileri gidip, gerektiğinde tek kişinin sorumluluğu üstlenip karar verebileceğinden söz eder…

Bu tür örgütlenmelerin benzeri içinde bulunmuşsanız Lenin’e hak verirsiniz…

Herkes bir araya geldiğinde bazen bitmez tükenmez tartışmalar olmadan karar alınamaz. Bu nedenle bu tür örgütler hantal ve çok yavaştır. Devrim sonrasında da bu özellik hiç çekilmez.

Bu tür örgütlenmenin Türkçedeki karşılığı taban demokrasisidir ve birazdan üzerinde durulacaktır.

Sovyet tipi örgütlenme üç nedenle geçici özelliğe sahiptir.

Birincisi; hantal ve yavaştır. Olayların hızlandığı dönemde işe yaramaz, tersine engel durumuna gelir.

İkincisi; Paris Komünü bu modelin küçük bir alanda uygulanmasıydı. Alan genişleyince ve hele de ülke çapında olunca bu örgütlenme modeli uygulanamaz.

1918-1919 Alman devriminde birkaç kentte Sovyet iktidarı kurulur ve bu örgütlenme modeli ülkeyi kaplayacak şekilde en azından planlama düzeyinde uygulanmaya çalışılır. Büyük sorunlar çıkar.

Bu sorunlar Pannekoek’in Sovyet deneyimini inceleyen kitabının yanı sıra, Demirovic’in birkaç yıl önce yayınlanan konuyla ilgili uzun makalesinde de incelenmiştir. (İki eser de Almancadır).

Demirovic, Sovyet örgütlenmesi anlayışının kutsal sayıldığını ve bu nedenle de tarihsel deneylerde ortaya çıkan yetersizlikleri üzerinde durulmadığını anlatmaktadır.

1871’den bu yana ya da 150 yıldır dünya devrimler ve çok sayıda kitle hareketi gördü ve hiçbir yerde bu örgütlenme modeli, başlangıçta bulunsa bile, yaşayamadı.

Neden yaşayamadı üzerine kafa yormak yerine, “komün yaşıyor” demekle yetinmek, devrimci gevezelikten başka şey değildir.

Üçüncüsü; Marx-Engels’in öngörüsünün aksine sosyalist iktidar rakipsiz olmamıştır. Gelişmiş ülkelerde zamandaş devrim gerçekleşmemiş ve sosyalist iktidarlar güçlü bir kapitalizmle birlikte yaşamak zorunda kalmıştır. Bu büyük bir farklılıktır ve örgütlenme anlayışına da yansımak zorundadır. Orduyu dağıtın, devleti çözün; sonra kendinizi nasıl savunacaksınız? Marksist sosyalizmde sosyalist iktidar kendini sadece iç burjuvazinin direncine karşı savunmak zorundadır. Bu sosyalizm anlayışında güçlü bir kapitalizmle birlikte yaşamak yoktur. O kapitalizm ise sosyalist iktidarı gerekirse açık saldırıyla ortadan kaldırmak için elinden geleni yapacaktır.

Bu durumda sosyalist iktidarı sadece milisle savunamazsınız. Milis tamamlayıcı savunma gücüdür, farklı bir ordu ve devlet örgütlenmesi gereklidir.

Buradan çıkarılabilecek sonuç şudur:

Mücadelenin şu veya bu aşamasında Sovyet tipi örgütlenmeye karşı değiliz. İnsanlar olanaklar ölçüsünde bir araya gelip toplu olarak tartışmalı, seçim yapmalı, karar almalıdır ama bunun her zaman uygulanamayacağı da bilinmelidir. Bu durumu açıkça ve nedenleriyle açıklamak gerekir.

Taban örgütlenmesi örneğindeki gibi insanları kandırmayacaksınız, gerçeği nedenleriyle birlikte açıkça söyleyeceksiniz.

Somut bir örnekte insanlar durumu anlar ve tartışıp karar almayı verimli yönde geliştirebilirlerse, itiraz edilecek bir şey yoktur. Ne çare ki böyle olmamaktadır.

Güçlü bir kapitalizmle birlikte yaşamak zorunda olmayı dikkate almadan, böyle olmayacağının tahmin edildiği Marx-Engels dönemindeki sosyalizm ve bunun örgütlenme anlayışını savunmaya devam etmek rüyada yaşamakla özdeştir.

150 yıldır gerçekleşen ve uzun ya da kısa dönem ayakta kalabilen bütün devrimlerde yaşanan aynıdır: devletin ve ordunun ortadan kaldırılması değil, yeniden örgütlenmesi…

Gelelim taban örgütlenmesine…

Bu örgütlenme anlayışına göre insanlar toplanıp tartışırlar, karar alırlar, temsilcilerini seçerler, bunlar bir üst örgütlenmede bir araya gelir, yine tartışıp karar alır ve daha ilerisi için temsilci seçerler…

Bütün reel sosyalist ülkelerde bu uygulama hayata geçmiştir ama kısıtlı çerçeve içinde…

İnsanların toplanıp karar alması öncelikle yerel sorunlar içindir…

Bu örgütlenme anlayışında temsilcilik sisteminin dışına çıkılmamaktadır ve bu zorunludur da… Alan belediye sınırlarını aştıkça, insan sayısı arttıkça, temsilcilik kaçınılmazdır.

Burada da aşağıdan yukarıya seçimle birlikte merkeziyetçilik birlikte yürümüştür. Merkezi karar organları da seçilmekle birlikte hem yetkileri fazladır hem de seçim mekanizması farklıdır, daha doğrudandır.

Rojava’da aşağıdan yukarıya yapıldığı iddia edilen kitle örgütlenmesi de aynı özelliğe sahiptir. Yerel sorunlar için insanlar toplanıp karar alır. Temsilci de seçerler…

Seçilen temsilcinin ne oranda kendisini seçen tabanın görüşlerini temsil edeceği ayrı bir konudur. Görevden alınır, yerine başkası seçilir ve üst organda tartışmalar neredeyse baştan başlar…

Hele de bölge savaş içindeyse bu mekanizma çalışmaz…

Savaşta hızlı ve kesin karar veren mekanizma gereklidir, başka türlü kısa sürede yok edilirsiniz.

Buradan şu sonuç çıkarılabilir:

İnsanlar imkanların uygun olduğu oranda bir araya gelip, tartışıp, kararlarını vermeleri ve temsilcilerini seçmeleri gerekir. Bunun yanında merkezi bir yürütme kurulunun yine seçilmesi gerekir. Bu yürütmenin yetkileri fazladır. Hızlı karar ve uygulama gerektiren durumlarda bunlar devreye girer. Hata yaparlarsa üstleneceklerdir.

Lenin’in pratikten çıkardığı ders, gerektiğinde sorumluluğu üstlenerek tek kişinin karar vermesi ve uygulanması da aynı anlamdadır.

Bitmez tükenmez tartışmalarla sürekli uğraşamazsınız, seyrek olmayan durumlarda bazen hemen bir şey yapılması gerekmektedir ve yapılabilecek en kötü şey, hiçbir şey yapamamaktır.

İnsanlara bu durumu tarihsel örnekleriyle birlikte açıklamak, kimseyi kandırmamak, gerçekte olanı propaganda amacıyla başka türlü göstermemek gerekir.

Taban örgütlenmesi adı verilen “demokratik örgüt işleyişi”nde aynısı görülür.

Bunu birkaç örnekte bazen içinde bazen izleyicisi olarak yaşadım.

Mesela ÖDP deneyiminin demokratik işleyişle ilgisi yoktur, öyle gösterilmeye çalışılır. İki dönem Almanya yönetiminde bulunduğum için biliyorum. Kendini şef sanan tipler perde arkasındadır, karşınızdakiler uzaktan kumandalıdır ve bu anlayışla da bir yere gidilmez ve görülmüştür de…

HDK-A’ya katılmadım ama birkaç merkezi toplantılarına gitmek gafletinde bulundum. Bazıları konuyla ilgisi bulunmayan sürekli tartışmalardan karar alamıyorlardı. Tabii provokatif tutumları da buna eklemek gerekiyor…

Örgütlenme, önceki benzeri örneklerde olduğu gibi, önemli bir şey yapamadan dağılacaktı.

Devrimden veya yaklaşan devrim ihtimalinin bulunduğu bir ortamda kurulmuş örgüt değildi ya da zaman sıkışması yoktu ama durum buna rağmen böyleydi.

Bir şey yapamadıktan sonra demokratik olsanız ne olur!

Örgütlenmenin demokratiklikle ilgisi yoktu, sadece eskiden ön planda görünenler şimdi arkadan yönetiyordu.

Bir kere daha söylemek gerek: performans yoksa, hantal ve büyük oranda sürekli tartışmayla zaman geçiren bir örgütlenme isen, demokratik olsan ne olur!

Gelecek yazıda son yılların kitle hareketlerinin ve örgüt yapılarının özellikleri konusunu inceleyeceğim.