Şuanda 152 konuk çevrimiçi
BugünBugün3649
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11373
Bu ayBu ay11373
ToplamToplam10479797
Amok'un tarihi PDF Yazdır e-Posta


Nedir bu sendeki amok merakı, diye soranlar olacaktır. Zaten konuyla ilgili ilk yazıdan sonra tanımadığım iki kişi yazdıkları mesajlarda benden konuyu açmamı istemişler ve eklemişlerdi: yazından konuyu bildiğin belli oluyor.

Amok ve canlı bombalar yıllardan beri ilgimi çeker. Başka konulardan zaman bulduğum oranda ilgili kitapları okumaya çalışırım. Konuyla ilgili olarak epeyce okuyunca bazı metinlerin uydurma olduğunu hemen anlıyorsunuz ve okumuyorsunuz.

Amok’a ilgim daha eskidir, 16 yaşına kadar uzanır.

Ankara’da 1966 yılında ve sıcak bir Ağustos ayında kendime inat olsun diye giydiğim ceketin içinde sürekli terlerken haberleri dinlemiştim: Texsas’ta bir adam kuleye çıkıp tüfeğiyle gelip geçene ateş açmış, 16 kişiyi öldürmüş, sonunda polisle çatışmada ölmüştü. Toplam 17 ölü vardı.

O adamın ne yapmak istediğini anlamış ve büyük bir yakınlık duymuştum: bir şeyleri protesto ve kendisiyle birlikte olabildiğince çok sayıda insanı ortadan kaldırmak istiyordu.

Rüdiger Safranski’nin önceki yazıda da belirttiğim belirlemesi doğrudur: bu tür insanları anlayabilmek için, onlarınkine yakın duygulara sahip olmanız gerekir.

Bu insanların duygularını, neden böyle davrandıklarını mantıkla anlayamazsınız. Neden-sonuç ilişkisi içinde de anlayamazsınız. Bir insan kendini ve dünyayı protesto ederken tanımadığı insanları neden öldürür, anlayamazsınız.

Amok budur işte; belirli bir nedeni olmadan tanımadığın insanları öldürmek…

Politik nedenlerle tanımadığın kişileri öldürmek amok kapsamına girmez. Burada neden bellidir. Savaşta da askerler öldürmeye çalıştıkları karşı tarafın askerlerini tanımazlar.

Bu konuda dünya şampiyonu ABD’dir, arkasından ama epeyce geriden Almanya gelmektedir.

Gewalt ohne Grund (Nedensiz Şiddet) kitabını yeni yayınlandığı sırada görmüştüm. İlgimi çeken bir konuydu ama almadan önce içine bakmıştım. Teorik giriş, önemli tek olayların incelenmesi ve inanılmaz bir şey görecektim: Austin, Texas, 1 Ağustos 1966, Charles Joseph Whitmann.

Adını daha önce bilmiyordum ama diğer bütün bilgiler tutuyordu. Bu, haberini dinlediğim ve neden yaptığını anladığım adamdı. Aradan 50 yıl geçtikten sonra bile hemen hatırlamıştım.

Bu olay ABD’de o güne kadar benzeri yaşanmamış bir olaymış, o kadar ki polis de çok şaşırmış ve birkaç saat müdahale edememiş. Adam üniversitedeki bir kuleden silahıyla tanımadığı 16 kişiyi öldürmüş, 30 kişiyi yaralamış ve sonuçta çatışmada kendisi de ölmüş.

Kitabın yaklaşık yarısını okumuştum, sonra araya başka konular girince kalmıştı. Bu sefer tamamını okuyacağım ve dahası kitapta Whitmann’ın hayatı hakkında bir kitap yazılmış olduğunu da öğrenecektim. Eski ve ABD’de bir üniversite yayını olarak çıkmış bir kitap…

Bulabilme ihtimali zayıf, Amazon’da bile yok. Üniversite kütüphanesine baktım ve var, üstelik e kitap olarak var, hemen indirdim. İngilizce sorun değil, okurum.

Bu kadarla kalınmaz tabii ki, amok’un öğrenilmesi gereken bir tarihi var.

Bu konudaki kitabı da buldum ve hemen başladım.

Amok’un yaklaşık 600 yıllık tarihi var. Bu tarih batılı sömürgeci güçler tarafından öğrenildikten sonraki tarihtir, başka bir deyişle daha eskilere uzanıyor.

Çıkış yeri Malezya, Java ve genel olarak Hindistan’ın doğusundaki ülkeler.

Bu ülkelere ilk giden sömürgeciler –Portekizliler ve Hollandalılar- batı ülkelerinde benzeri görülmemiş bu olayı seyahat yazılarında ayrıntılarıyla anlatıyorlar. Amok kelime olarak Portekizceye geçiyor.

Çok sayıda olay anlatılıyor. Bunlar doğal olarak birbirinin aynısı değil ama ortak özellikler belirlendiğinde şu görülebiliyor: yerli halk sömürgeciler tarafından köleleştiriliyor. İster köle olsun, isterse olmasın; şu veya bu nedenle, şu veya bu süre ağır aşağılanmaya uğrayan kişi, kendini bu durumdan kurtarmak için olabildiğince fazla insanı –kadın, erkek, çocuk fark etmiyor- yok ederken kendini de yok etmeye yöneliyor. Amok o toplumlarda onurunu yeniden kazanma meselesi olarak görülüyor.

Tanısın tanımasın önüne çıkan herkesi öldüren kişi, sağ yakalanmamak için elinden geleni yapıyor.

Malezya ve Java halkının çoğunluğu Müslümandır ama onlarınki farklı bir Müslümanlıktır.

Amok 19. yüzyılda sömürgelerden Avrupa ülkelerine ve ABD’ye geliyor.

Bu eylemi açıklamak çok zor, bu amaçla çok sayıda teori ortaya atılıyor ama inandırıcı bir teori kurulamıyor.

Bir dönem insanların uyuşturucu alarak böyle bir eyleme girdikleri düşünülüyor ama olaylar yakından incelendiğinde bunun doğru olmadığı görülüyor.

Ardından amok bir hastalık olarak değerlendiriliyor ama buradan da çıkış bulunamıyor. Bu işe giren insanlar aklı başında ve “normal” denilebilecek kişilerdir. Herhangi bir psikolojik bozukluk belirtisi göstermiyorlar.

Bu kadar çarpıcı bir insanlık özelliği kaçınılmaz olarak edebiyata da girer. Stefan Zweig, Hermann Hesse ilk akla gelen yazarlardır. Zweig’ın Amok adlı kitabını okumuştum ama yeniden okumam gerekiyor.

Java’da sömürgecilik zamanında yaşanan bazı olaylar çok ilginçtir. Amok’a yönelen kişi amok diye bağırarak haber veriyor, duyan herkes kaçıp gizleniyor. Silahı olanlar bu kişiyi öldürmeye çalışıyor, amok uygulayan kişiyi öldürmenin cezası bulunmuyor.

Bu bir insanlık halidir ve ender görülen bir olay değildir. ABD’de ve daha az oranda Almanya’da okullarda yaşanan katliamları hatırlayın. Her olayın ayrıca incelenmesi gerek ve böyle de yapılmış. Her olay üzerine yazılmış birkaç inceleme bulunuyor.

Bu kadarını öğrenmeye gerek bulunmuyor. Konuyla ilgili yazılmış genel teorik incelemeler beni daha çok ilgilendiriyor ve bir de bazı kişiler hakkında yazılmış biyografiler.

Bunlar cesur insanlar, yaşamak onları ilgilendirmiyor ve yaşamamaya da karar vermişler.

Pasif olarak hayatlarına son vermek yerine hedef gözetmeksizin insanlara saldırıyorlar.

Kendileri hakkında ne düşünüleceği umurlarında değildir.

Canlı bombalar hakkında da çok okumuş, konunun teorisini ve bu işe giren insanların genel tipolojisini öğrenmiştim. Canlı bomba ile amok farklıdır. Canlı bombanın açık amacı vardır, rastgele insan öldürmeyi hedeflemez.

Canlı bombanın çıkış yeri Seylan sayılıyor. Çok eskiden iletişim zayıf olduğundan ve kayıt da tutulmadığından muhtemelen başka yerlerde de vardır.

Somut olarak bilmediğim bir örgüt Tamillerden canlı bomba ısmarlıyor ve yüksek para teklif ediyor. Cevap şudur: bu iş parayla olmaz! Bir insanı parayla yüzde yüz öleceği eyleme gönderemezsiniz.

Konuyla ilgili yazılmış çok sayıda inceleme bulunuyor ve bir bölümü de ne yazık ki Fransızcadır. Bu işin uzmanı Oliver Roy, kitapları Almancaya çevriliyor ama tamamı değil. Her canlı bombanın biyografisi inceleniyor, nasıl radikalize olduğu araştırılıyor ve buna karşı alınabilecek önlemler üzerine tartışılıyor.

Çok sayıda ülkeden İslam Devleti’ne katılan insanlarla ilgili yapılan araştırmaları da –sadece İngilizce ve Almanca olanlarını- okumuştum. Bunların yüzde 20’si kadındır. Çok ilginçtir; çok sayıda kişi önce İD’ye katılmaya karar veriyor, sonra dincileşiyor.

İD’nin çok sayıda kadın hukukçusu (fıkıh uzmanı) bulunuyor.

Bunun teorisini anlatmak uzundur, girmeyeyim.