Şuanda 311 konuk çevrimiçi
BugünBugün3714
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11438
Bu ayBu ay11438
ToplamToplam10479862
Bir kitap yazdım hayatım değişti PDF Yazdır e-Posta


 

 

Orhan Pamuk’un “Yeni Hayat” kitabı şöyle başlar: “Bir kitap okudum hayatım değişti.”

Yazının başlığında bu cümleden esinlendim. Abartılı bir cümle, hayatım o kadar da değişmedi. Anlatmak istediğim şu: Türkiye Devriminin Acil Sorunları’nı (TDAS) 1975’te yazdıktan sonra bu kitap peşimi bırakmadı. Kitap bir harekete adını verecek ve varlığını unuttuğum zaman bile bana kendini hatırlatacaktı.

TDAS’ı yazdığımı yıllarca kimseye söylemedim. Bilen zaten biliyordu, özellikle de 1974-1975 Ankara’sında çok kişi biliyordu. Bu kitabı veya bir başkasını “ben yazdım” diye laf etmekten hoşlanmadığım gibi, o zamanın şartları da başkaydı. Kitaplar, broşürler isimsiz yayınlanırdı. Mesela 1971’de Kurtuluş Yayınları’ndan yayınlanan 1965-1971 Türkiye’de Devrimci Mücadele ve Dev Genç broşürünün yazarı Yusuf Küpeli idi ama adı yazmıyordu. Broşür üstelik legal yayınlanmıştı, sorumlu olan Kurtuluş Yayınevi sahibi İlhan Kalaylıoğlu idi.

TDAS ise illegal yayınlanacaktı ve doğal olarak da yazar adı bulunmayacaktı.

Sonraki birkaç yılda TDAS yazarını bana soranlara yuvarlak cevaplar verecektim. İnanmadıkları yüzlerinden belli oluyordu ama ne yapalım!

Devrimci harekette yoğun bir dedikodu ve birbirine bilgi aktarma furyası vardı. Bu aktarımların hepsinin doğru olduğu söylenemezdi ama yarısının doğru olması yetiyordu. Ben de mümkün olduğu kadar dikkat çekmemeye, legal durumumu korumaya çalışıyordum.

Düşünün ki 1973 yılından 1976 yılı ortasına kadar devlet memuruydum. İyi para kazanıyordum. Teksir makinesini ve ilk silahları bu parayla almıştık.

Üniversiteyi 1972’de (Temmuz) bitirdim ve kısa süre sonra işe girdim, bu arada da yüksek lisans yapacaktım. İlker üniversiteyi benden iki yıl kadar sonra bitirdi. Yüksel ise askere çağrılmamak için eğitimini uzattıkça uzatıyordu.

Beş yıllık ODTÜ eğitiminde yarı yıl kaybım bile olmadı. Bir de ilkokula 6 yaşında başladığım için üniversiteyi bitirmem biraz erken olacaktı.

Bir ara üç işte birden çalışıyordum: Hacettepe Hastanesi’nde biyokimyada kadrolu olarak, ODTÜ’de yardımcı asistandım (tek yarı yıl) ve özel ders veriyordum. İnanılmaz para kazanıyordum. Ankara Kızılay’da Tarhan Kitapevi vardı, oradan İngilizce kitaplar alırdım. Bir de hiçbir şeyimiz yoktu, malzeme alıyorduk.

1975’ten sonra yıllarca kısa yazılar dışında bir şey yazmadım. Bütün bilgim TDAS’a boşalmıştı denilebilir, kafanın yeniden dolması gerekiyordu.

TDAS’te mesela alt emperyalizm belirlemesi de geçiyordu. Türkiye için değildi ama böyle bir belirlemeden kısa olarak söz ediliyordu. Tabii o yılların iki kutuplu dünyasında alt emperyalizm önemli değildi ya da 1990 sonrasındaki gibi değildi.

US News and World Report’tan ABD ile SSCB ticaretinin rakamlarını çıkarmıştım. SSCB ağırlıkla hammadde ihraç ediyor, mamul madde alıyordu. Buradan hareketle durumun iyi olmadığını belirtmiştim. Bu nedenle olsa gerek 1985’te SSCB’yi ilk kez ziyaret ettiğimde teknolojik geriliği görmem kolay olacaktı.

2000 sonrası yıllarda bana şu sorulunca şaşırmıştım: TDAS’ı sen yazmadın mı? Neden başkaları sahip çıkıyor?

Öyle mi, bilmiyordum. Hallederiz!

Çok kolay hallettim. Bazı insanlar boş kaleye gol atmayı marifet sanıyordu, kolay halledecektim.

Tarih teoriler mezarlığıdır. Tarihte hiçbir teori değişmeden ve bir bölümü geçersizleşmeden kalmamıştır. Yaptığımız bir toplantıda bana 40 Yıl Sonra TDAS’ı yazma görevi verildiğinde arkadaşların düşündüğü de bu olsa gerekti.

40 yıl sonra TDAS aynen savunulamazdı; halen geçerli olan bölümleri nelerdir (vardı), olmayanlar nelerdir; ayırmak gerekiyordu.

Bu kitap iyi bir güncelleme olacaktı.

Ardından TDAS’ın Tarihi gelecek ve diyelim 50. yıla kadar konu kapanmış olacaktı.

Tarihte geçerliliğini en uzun süre koruyan teori Aristoteles’e aittir. Yaklaşık 2000 yıl…

Aristoteles fizik, metafizik, mantık ve daha sayılabilecek çok konunun kurucusudur.

Bilim ve felsefe tarihinin en önemli insanıdır.

Görüşlerinin bir bölümü yanlış çıkmış, bir bölümü aşılmıştır ama bu O’nun değerini azaltmaz. Hala 2000 yıl önceki belirlemeleri yorumlanmakta, bununla ilgili kitaplar yazılmaktadır.

Aristoteles’in çoktan aşılmış olması O’nun tarihteki değerini azaltmıyor. Özellikle fizik konusundaki belirlemelerinde doğru olanlar da vardır ve o yıllarda bu saptamaları yapabilmek büyük iştir.

Aynı belirlemeyi Marx için de yapabilirsiniz. Görüşlerinin bir bölümünün yanlış çıkması, bir bölümünün de aşılmış olması, doğru saptamalarını ortadan kaldırmadığı gibi O’nun büyüklüğünü de azaltmaz.

Çok sayıda marksistte bunu anlayacak zihniyet yoktur, orası ayrıdır.

Mesela “işçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır” saptaması nasıl isterseniz öyle yorumlayın, yanlıştır. Bunu ilk kez gösteren Kautsky iken Lenin Ne Yapmalı’da dışarıdan bilinç iletilmesinin Rusya şartlarında nasıl yapılabileceğinin teorisini geliştirir.

Tarihte hiçbir teori yazıldığından yıllarca sonra da geçerliliğini korumamıştır.

Bilimsel olduğunu iddia eden teorilerle, dini söylemin arasındaki fark da budur.

1970’li yılların ikinci yarısında şu saptamayla çok karşılaştım: “Mahir Çayan gereken her şeyi yazmıştır. Bundan sonra yazılanlar gereksizdir.”

Bu görüşü savunan arkadaşlar eylemlerinin tarihe kalacağını sandılar ama hiç de böyle olmadı. Eylem olarak bizden ilerideydiler. Bir silahlı mücadele hareketi olarak biz eylemle değil kitapla çıkış yapacaktık. Üzerine eylemler geldi ama onlardan gerideydik.

Aradan 46 yıl geçti…

Teori ve kitabın adı kalacaktı…

Diğer iki kitapla güncellemesini yapmasak eksik kalırdık…