Şuanda 107 konuk çevrimiçi
BugünBugün3632
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11356
Bu ayBu ay11356
ToplamToplam10479780
Araştır, ilerde belki işe yarar! PDF Yazdır e-Posta


Aylık Le Monde Diplomatique gazetesinin Almanca nüshasının Ekim sayısında iki sayfayı kaplayan bir inceleme vardı: Todesfasten als politische Waffe – Politik silah olarak ölüm oruçları. Alt başlık ise, Türkiye hapishanelerinde açlık protestoları tarihi idi.

Yazarı bir Fransız ve yazıdan anlaşıldığı kadarıyla bazı İngiliz yazarlar da hapishanelerdeki açlık grevleri ve ölüm oruçları hakkında araştırma yapıp yayınlamışlar.

Tarihsel bir inceleme yazısı ve başlıca direnişleri konu alıyor. Hapishanelerdeki infazlardan da söz ediyor. Kürtlerin ölüm oruçlarına katılmadıklarını belirtiyor.

Neden ilgileniyorlar sorusu garip kaçar.

İngiltere ve Fransa yaklaşık 400-500 yıl kadar dünyanın en büyük iki sömürgeci devletiydi.

Her şeyle ilgileneceksin, araştıracaksın; gün gelir, işe yarar.

Türk bir arkadaş Fransız üniversitelerinden birinde 1975-1980 döneminde Türkiye’deki silahlı mücadele örgütleri hakkında doktora yapıyordu. Benimle uzun bir söyleşi yaptı. Belirleyici olan temel görüşler ve başlangıçtı. Önceki bir yazıda da anlatmıştım; verimli bir söyleşi oldu. “Bir silahlı mücadele örgütü eylemle çıkış yapar, sizin kitapla (TDAS) çıkış yapmış olmanız çok enteresan” belirlemesinde bulunmuştu.

TDAS’ın bir örgütün büyük ortaya çıkış eylemi olacağını yazarı dahil kimse tahmin etmemişti.

Bu ülkeler dünyada önemli gördükleri her konuyu araştırırlar, inceleme yaparlar.

Farklı konularda iki örnek vereyim:

Benim Paris Ev İşgalleri kitabının Türkiye’deki satışı uzun sürdü ama yayınlandıktan birkaç ay sonra Paris’teki büyük kütüphanede bulmak mümkündü.

Paris bir dünya kenti ise, bu kentte yapılmış ve zamanında basınla televizyonlarda günlerce yer alan bir eylem ve bununla ilgili yazılan kitap da Paris’te bulunmalıdır.

Dünya kenti böyle olunuyor.

Almanya’da Frankfurt ve Leipzig’de iki şubesi bulunan Deutsche Bibliothek, dünyanın neresinde olursa olsun Almanca yayınlanmış her şeyi toplar. Kitap, dergi, broşür vb.

Ülkede yayınlanan her şeyin de –hangi dilden olursa olsun- bu kütüphaneye iki nüsha gönderilmesi zorunludur. Yıllarca Yazın’ı gönderdiğim için biliyorum.

Doğrudan Eylem (Action Directe) ile ilgili yazılmış İngilizce bir kitapta (ev işgalini bu örgütle birlikte yapmıştık) örgüt tarihi içinde bu eylem de yer alıyordu.

Türkiye hapishanelerinde özellikle 12 Eylül sonrasında yapılan açlık grevleri ve özellikle ölüm oruçlarının başka ülkede örneği yoktur sanıyorum.

Bu eylemler İngiltere dahil hemen her ülkede yapıldı ama bu kadar kitlesel ve çok kişinin katılımıyla yapılmadı.

Burada filan eylemdeki tutum doğruydu, falan eylemdeki yanlıştı analizine girmiyorum. Doğrusuyla yanlışıyla bu yaygın direniş eylemlerinin değerini Fransızlar bizden daha iyi biliyor.

Savundukları için değil, araştırılması gerekir bağlamında biliyorlar.

12 Eylül öncesinde de hapishanelerde açlık grevleri olurdu, ölüm orucu hatırlamıyorum. İki tanesi bulunduğum hapishanelerde yapılmıştı ve birkaç günde isteklerimiz kabul edilmişti.

Hatırlıyorum, sadece hapishaneyle ilgili taleplerimiz olmuştu, dışarısıyla ilgili olmamıştı. Dışarıda zaten yoğun mücadele vardı ve dışarısıyla ilgili talepler abes olurdu.

O zamanki gerçekçilik 12 Eylül sonrasında kaybolacaktı.

Bunda dışarıdaki mücadelenin zayıflaması nedeniyle dışarıyı içerden destekleme düşüncesi başlıca rolü oynamıştır denilebilir.

Böyle yapıldığı zaman genellikle sadece içerisiyle ilgili taleplerin bile kabul edilmemesi durumu vardır.

Hapishanelerdeki mücadelenin tarihi yazılabilse çok iyi olurdu ama mümkün görünmüyor çünkü yazılanların büyük bölümü diğer örgütlere yönelik suçlamalardan oluşuyor.

Eskiden beri her konuda şunu savunurum: gücünü iyi ölç, ortamı iyi analiz et, yap ve sonuç al!

Başarı kadar inandırıcısı yoktur, başkalarını eleştirmen gerekmez.

Eleştiri olur, olmalıdır da… Ama insan başkasını eleştirdiği oranda kendisinin yükseldiğini sanmamalıdır. Başkasını küçülterek yükselemezsin, kendin yükselmelisin. Kalıcı yükselme de ancak böyle olabilir.

Fransızlar ve İngilizlerin konuyu daha fazla araştıracaklarını sanıyorum.

Eklemek gerekir: araştırmaları yapanlar sosyolojik araştırma yöntemlerini bildiklerini sorularıyla belli ediyorlar. Konuyu senden öğrenmiyorlar, bilgileri bulunuyor ve eksik gördüklerini tamamlamak ve bilgileri birbirine bağlamak için soruyorlar.

Bakalım bu konuda daha neler çıkacaktır?