Şuanda 391 konuk çevrimiçi
BugünBugün2729
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10453
Bu ayBu ay10453
ToplamToplam10478877
15'ler konusu ve yeniden hayretler içinde kalmak... PDF Yazdır e-Posta


Konuyla ilgili olarak daha önce yazmıştım ama en az 40 hatta 50 yılını politik mücadele içinde geçirmiş insanların yaptıkları “kahve sohbeti” kapsamındaki değerlendirmeleri okuyunca –yeniden- hayretler içinde kaldım.

Hayret edilmesi gereken 15’lerin katledilmesiyle ilgili iki noktayla ilgili değerlendirmedir.

Birincisi; 15’lerin –Maria Suphi ile birlikte 16 kişi- öldürülmesi ve Türkiye komünist hareketinin ilk önder kadrosunun yok edilmesidir.

Anadolu’ya Mustafa Kemal’e destek olmak iddiasıyla geliyorsunuz ama karşınızdaki de akılsız değildir, muhtemel rakiplerinin geldiğini biliyor. Bu durumda muhtemel rakiplerin ortadan kaldırılmasını “politikanın gereği” olarak görmek gerekir. Ankara’daki yönetimin muhtemel rakiplerine yardımcı olması herhalde beklenemez.

Anadolu’daki mücadelede liderlik kavgası sürüyordu. Ülkede örgütlü tek güç İttihatçılardır ve Enver Paşa ile Mustafa Kemal arasında bölünmüşlerdir. Enver Paşa destek sağlamak için Sovyet hükümetine yaklaşacak ama beklediği ilgiyi bulamayacaktır. Mustafa Suphi ve beraberindekilerin yaşları genç olduğu için Sovyet hükümetinin Mustafa Kemal’i desteklemesini yeterince değerlendiremedikleri söylenebilir. Politik deney bakımından da İttihatçıların oldukça gerisindedirler.

15’lerin katledilmesinde Mustafa Kemal’in rolü neydi sorusu anlamsızdır. Mustafa Kemal de Kazım Karabekir de üst düzey subaylardır. Birbirlerine bilgi verip onay almadan 15’lerin katli gibi Sovyet hükümetiyle arayı açabilecek önemli bir işe girişmezler. O yıllarda Sovyet hükümetinin Anadolu’daki hareketi desteklemesi, silah ve para yardımı yapması hayati önemdedir ve bunu ikisi de bilmektedir.

Mustafa Suphi ve beraberindekiler kendilerine karşı açık tavır alınmasını ve bunun katliama kadar varabileceğini düşünmemiş olsalar gerektir. Sovyet hükümetiyle Ankara’nın arası iyi, yapamazlar diye düşünmüş olsalar gerektir.

Umduğunu değil bulduğunu görmesini bilmek komünistlerde sık görülen önemli bir eksikliktir. 15’ler sınırdan geçer geçmez öldürülmüyorlar. Kendilerine karşı yapılan gösteriler var, bekletiliyorlar, oradan oraya gönderiliyorlar ve anlamak gerekir; gerçekler önceden tahmin edildiği gibi değildir. Yapacakları en iyi iş geri dönmekti. Bu dönüş projenin iflası anlamına geliyordu ama en azından gelecekte başka bir proje için kullanılabilecek güç de elde kalmış oluyordu.

İkincisi; Sovyet hükümeti 15’lerin katledilmesini sorun yapmamış ve kısa süre sonra Ankara ile işbirliği anlaşması bile imzalamıştır.

Bunun protesto edilecek yanı yoktur, doğrusunu yapmışlardır.

Lenin’in başında bulunduğu Sovyet hükümeti için o yıllarda belirleyici sorun Sovyet iktidarının yaşamasıdır. Bu iktidarı yıkmaya çalışan en etkin güç dönemin en büyük sömürgeci ülkesi olan İngiltere’dir. Bu ülkenin İstanbul’dan uzak tutulması Sovyetler için önemlidir, aksi durumda Boğaz’dan geçerek Kırım’a asker çıkarmak pekala mümkündür.

Gerçekçi bir değerlendirmeyle bunu önleyebilecek tek güç Mustafa Kemal önderliğindeki mücadeledir. Başka bir gücün İngiltere’yi Anadolu’dan ve özellikle de İstanbul’dan çıkarma ihtimali yoktur.

Sovyet hükümeti birkaç yıl önce Almanya ile ağır bir barış antlaşması imzalamak zorunda kalmış (Brest Litovsk), Lenin buna karşı yapılan itirazlarla başa çıkamayınca son çare olarak istifa tehdidinde bulunmuştu. Sovyet hükümetinin bir numaralı sorunu, Sovyet iktidarının yaşamasıdır ve her şey buna tabidir.

Bu bağlamda 15’lerin katledilmesi Sovyet hükümeti için ancak “zorunlu zayiat” kapsamında değerlendirilebilir.

Mustafa Suphi ve beraberindekiler mevcut politik durumu ve güç ilişkilerini yeterince değerlendirememişlerdir.

Sovyet hükümetinin komşu bir ülkede komünistlerin katledilmesine sessiz kalması doğru mudur, sorusu geneli göremeden kendisi için önemli olanın başkaları için de önemli olacağını sanmak temelinde yanlış bir sorudur.

Fransız komünistlerinin şöyle bir belirlemesi vardır ve doğrudur: pratikteki her adımın teorik karşılığı yoktur, adımlar paketinin teorik karşılığı vardır.

Burada adımlar paketi, Sovyet iktidarının yaşaması ve bunu sağlamak için de sonu belirsiz maceralara girmemektir.

Bu arada hatırlatırım: Rosa Luxemburg Sovyet yönetimiyle Almanya arasında barış yapılmasına Almanya’daki devrimci potansiyeli zayıflatacağı için karşıydı. Savaşı kazanıyor gibi görünen ülkelerde ayaklanma potansiyeli zayıflar.

Lenin geleceği belirsiz Alman devrimine umut bağlayarak Sovyet devrimini tehlikeye sokmamayı tercih etmiş ve ağır barış antlaşmasının imzalanmasını sağlamıştır.

Rusya direnecek durumda değildi, devrimci iktidarın yıkılması güncel tehlikeydi ve bunu savuşturmak için ağır bir antlaşma imzalanabilirdi. Geleceği belirsiz Almanya devrimini desteklemek adına maceraya girilemezdi.

15’lerin katledilmesi bizler için önemlidir ama sanmayın ki Lenin ve Sovyet hükümeti için de önemliydi. Onların temel sorunu Sovyet iktidarının yaşayabilmesiydi ve bunun için de her şey feda edilebilirdi.

Politika ahlak dersi çerçevesinde anlaşılmaz.

Genç yaşta insan bunu anlamayabilir ama 40-50 yıllık politik mücadeleden sonra bile bunu anlamamak hayret vericidir.