Şuanda 371 konuk çevrimiçi
BugünBugün2716
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10440
Bu ayBu ay10440
ToplamToplam10478864
ÖDP ve gitmesini bilmek... PDF Yazdır e-Posta


İnsan belirli bir yerde inatla durarak zaman ve enerjisini boşuna harcamamalı, gitmesini bilmelidir.

Eğer Alper Taş, ÖDP tarihinin fiyaskoyla sonuçlanmasının sorumluluğunu Kürtlere ve parti içinde Kürt sorununun önemine sürekli dikkat çekenlere bağlamasaydı, konu hakkında yazı yazmak aklıma gelmezdi.

Yılı yanlış hatırlamıyorsam 1999’da çok sayıda arkadaşla birlikte ayrıldık ve demek ki yirmi yıldan fazla olmuş. Bu kadar eskide kalmış bir ayrılığın üzerinde durmak neden gerekli olsun?

ÖDP ile ilgili yazımın bu kadar ilgi görmesine şaşırdığımı da eklemeliyim. Üzerinden yirmi yıldan fazla zaman geçmiş, çoktan bitmiş bir olaydır.

Ve dahası, 1999’da biz, bir yıl sonra da Türkiye’dekilerin ayrılmasının ardından ÖDP 10-15 yıl kadar daha yaşadı. Değişik gruplarla birliktelikler yaptı ki adlarını bilmiyorum. İddiası var idiyse, anlaşamadıkları insanlar partiden gitmişler, 10-15 yıl az zaman değil, yapsaydınız.

Demek ki sorun sizdeymiş, gidenlerde değilmiş.

İnsan bir kuruluşta görev yaptığı yerde üst düzeyde olsa bile zamanı gelince gitmesini bilmelidir.

ÖDP’den ayrıldıktan sonra ne yaptım?

Birkaç ay sonra PDS’e (Demokratik Sosyalizm Partisi) üye oldum. Bir yıl sonra Frankfurt il yönetimine girdim ve partinin dergisi Frankfurter Kurier’in sorumlusu oldum. Ardından barış politikası sözcüsü olacaktım. Göçmenlerle ilgili görev almayı kabul etmedim.

Beş yıl bu görevde kaldım ve Almanya sosyalistlerinden çok şey öğrendim.

Bu sırada üniversitenin politik bilim bölümüne gidiyordum. Bitirme sınavları yılında yönetime yeniden aday olmadım, üniversiteyi bitirdim.

Hemen ardından yeni kurulan Avrupa Barış Meclisi Avrupa yönetiminde yer aldım. Barış dergisini çıkardık. Bu arada Kürtlerin televizyonundaki değişik panellere sıkça konuşmacı olarak katılacak ve Fırat Haber Ajansı’nda bir dönem haftada iki kere yazı yazacaktım.

Bu iş daha sonra seyrekleşecekti ve benim için de iyi olacaktı çünkü çok zamanımı alıyordu.

İkinci kez üniversiteye başladım ve bu kez felsefe bölümünü bitirdim.

Yaklaşık yirmi yılda on kitap yazdım. Yazın Dergisi ile ilgili yapılan derlemeler bunun dışındadır.

Unutmayayım Türkiye’de ayrılanların bir bölümünün çıkardığı Siyasi Gazete’de epeyce yazı yazacaktım. Bunun dışında ne kadar makale yazdım hatırlamıyorum.

Sonra Avrupa Sürgünler Meclisi yönetiminde yer alacaktım.

İyi ki de ayrılmışım yani, öyle değil mi?

Orada kalıp artık didişme düzeyine gelmiş anlamsız çatışmaların içinde neden yer alacaksınız?

Politik mücadele geniş bir alandır ve yetenekleriniz de varsa kendinizi gösterirsiniz.

Başarı ya da başarısızlık değerlendirmesi yapılırken performans belirleyici kriterdir ve gerisi laftan ibarettir.

Leonardo da Vinci’nin sıkça kullandığım güzel bir belirlemesi vardır: sorun sürece dahildir.

Yani her yerde engellemeye kalkanlar, çelme takanlar bulunacaktır.

“Yapacaktım ama engel oldular,” gerekçe değildir.

Doğru değerlendirme, “çıkarılan engelleri aşamadım” şeklindedir.

Yine Leonardo’nun güzel başka bir değerlendirmesi –yaklaşık- şöyledir:

Yeteneklerini iyi değerlendirebileceğin yeri bulmak, yeteneğe dahildir.

Leonardo bu temelde prensliklere bölünmüş zamanın İtalya’sında bir kentten diğerine göç edip kendine uygun yeri bulmuştur.

Bulamasaydı, epeyce eksik bir Leonardo olurdu.

Herkese önerim; yirmi yıl önceki konularla ilgilenmeyi bırakmak ya da en aza indirmektir.