Şuanda 323 konuk çevrimiçi
BugünBugün2689
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10413
Bu ayBu ay10413
ToplamToplam10478837
Sürekli izlemek ve karşılaştırmalı öğrenmek... PDF Yazdır e-Posta


Video yapmak insan üzerinde büyük basınç oluşturuyor. Artık özellikle Şili, Kazakistan, Ukrayna gibi videolarda 500.000-1.000.000 izleyici arasında dolaşır oldum. Çok sayıda paylaşan bulunuyor, o paylaşılanlar da ne kadar paylaşılmış, bilmek mümkün değil. Facebook, Twitter, Instagram, Whatsapp; hepsini toplayacaksınız. Siteden ve abone olup doğrudan izleyenler az ama bunları da ekleyeceksiniz.

Şimdi diyeceksiniz, sayılar güzel; derdin ne o zaman?

Her zaman aynı düzey olmaz tabii ki ama sürekli yüksek sayılarda kalmak gerekiyor. Malum ya marifet yukarı çıkmak değil, oradan inmemektir. Biliyorum, önemli olan ortalamadır, sayılar doğaldır ki sürekli değişecektir ama hep yüksek olmalarına çalışmak gerekir.

Birkaç arkadaş bana “güncel konulara önem versen daha iyi olur” dedi ama sorunlu bir öneridir bu.

Güncel konu ne demektir?

Bazı güncel gibi görünen konuların ömrü birkaç gündür, bunları geçin.

Şili, Ukrayna, Kazakistan, Afganistan gibi konularda ise daha önce önemli bilgi birikimine sahip olmanız gerekir. Google açıp, oradan okuduğunuzu yazamazsınız. Bunu herkes yapabilir. Ek olarak Google bilgisi de güvenilmezdir.

Mesela Şili ve Latin Amerika’daki son gelişmeler hakkında önceden bilginiz yoksa bu konuda değerlendirme yapamazsınız.

Aynı durum diğer konularda olduğu gibi son olarak Rusya-Ukrayna ilişkisi için de geçerlidir. Bunlar aniden ortaya çıkan sorunlar değildir, başından beri izliyor olmanız gerekir ki sorun keskinleştiğinde değerlendirme yapabilesiniz.

Savaş ihtimali ortadan kalkmamış olmakla birlikte azaldı. Birkaç gün sonra son videoda belirttiğim gibi Ukrayna hakkında bir video yapacağım. Bu ülke neredeyse hiç bilinmiyor. Rusya halkından ayrı bir Ukrayna halkı vardır. Rusçadan ayrı Ukrayna dili vardır ve bu ülke yıllardan beri Rusya ile ABD (genel olarak NATO) arasında çekişme konusudur.

Ukrayna geç uluslaşmış bir ülkedir ve bunun nedenleri üzerinde durulması gerekir.

Bu arada Arnavutluk ve Yugoslavya üzerine çalışmamı ihmal ettim denilebilir. Hem hepsi birden yetişmiyor ve biraz da benim düzensizliğim diyelim…

Bugün Ukrayna ile ilgili Almanca “Ulus Olmanın Zor Yolu” başlıklı kitabın yarısını okudum ve fena halde ilgimi çekti. Bu kitapta uluslaşma sürecinin motifleri biraz değişik ele alınıyor ve en önemlisi başka halkların uluslaşmasıyla Ukrayna’nınki karşılaştırılıyor. O zaman farklılıkları daha iyi anlıyorsunuz.

Okuduğum sayfalarda en fazla ilgimi çeken şu oldu:

Çarlık döneminden beri Ukrayna elitleri kooptasyon yoluyla ülke yönetiminde görev alıyorlar. Şartlar basit: Çara bağlı olmak ve Rusça bilmek. Ruslar o dönemden beri Ukraynalıları Rus kabul ediyorlar. Bu yolla büyük bir entegrasyon ve Ruslaştırma yaşanıyor.

Şunu eklemek gerek: Rus dili ve kültürü Ukrayna’nınkine göre karşılaştırılamayacak kadar gelişmiş. Ukrayna halkının yazı dili zayıf, Rusya’nınki müthiş.

Hakim sınıfın tarihsel bloku böyle kurulurken, bunun karşısında sosyalistlerin alternatif bloku bulunuyor. Burada da kendiliğinden gelişen Ruslaşma süreci bulunuyor. Sosyalistler ne herhangi bir milliyete karşılar, ne de dillerini yasaklıyorlar ama Rusça iyi gelişmiş olduğu için değişik milliyetlerden sosyalistler iletişimlerini bu dille kuruyorlar.

Kitapta yok, benim eklememdir: Stalin Gürcüdür, devrimden sonra ilk güvenlik örgütü ÇEKA’yı kuran Felix Dzizerjinski ise Polonyalı ve başka örnekler de vardır.

Dil, uluslaşmada önemli bir faktördür.

Ukrayna bunun sıkıntısını ancak 1991’den sonra atmaya başlıyor.

Bu bilgiden hareketle uluslaşma ve milliyetçilik gibi büyük bir konuya farklı bir açıdan da bakmak mümkündür.

Uluslaşma, ulus fikrini savunan aydınların ortaya çıkmasını gerektirir. Bunlar bazı ülkelerde ortaya çıkabilirken bazılarında bir türlü çıkamaz. Ukrayna örneği gibi…

Neden Sırplarda komünist partisini bile etkisi altına alan milliyetçilik gelişmiştir de, Ukrayna’da gelişememiştir?

Bunlar büyük konulardır, uğraşmak gerekir.

Bir ülkeyi alıp buradan genelleme yaparak konuyu anlayamazsınız, karşılaştırmalı olarak çalışmanız gerekiyor.

Benzer durum sosyalist ülkelerde burjuvazinin komünist partilerinden çıkması için de geçerlidir. Bu süreç Macaristan ile Bulgaristan’da farklı özellikler taşımaktadır. Birini öğrenip buradan genelleme yapamazsınız. Mesela bu iki ülkede eski komünist partisinin yönetici kesimlerinin burjuvalaşması farklılıklar göstermektedir. (Bunları ilgili kitaplarda anlattığım için açıklamaya girmiyorum.)

Yugoslavya halkların bir arada yaşayamaması konusunda müthiş bir deneydir. Bu ülkenin tarihini epeyce öğrendim ama konu bitmedi. Almanca Üç Yugoslavya kitabı için kütüphanede sıraya girdim. 800 sayfa ve hepsini okumak gerekmeyecektir ama en azından yarısı gereklidir.

Bir başka kitaptan notlar çıkarmayı bitirip kitabı geri vermem gerekiyor. Kitabın konusu tümüyle Sırp milliyetçiliğine ayrılmış. Düşünün yani 1989’da Osmanlı ile yapılan Kosova savaşının 600. yılı büyük mitingle anılıyor. Mitingde konuşan Milosevic –ki o sırada Sırbistan Komünist Partisi genel sekreteridir- büyük Sırbistan’ın er ya da geç kurulacağını söylüyor.

Balkanlar’da “büyük” ülke olmak sadece Sırpların amacı değil, herkes birbirini kolluyor ve çoğunluk Avrupa Birliği içinde olduğu için kimsenin sesi fazla çıkmıyor diyelim.

Umarım hem Yugoslavya ve hem de Arnavutluk ile ilgili kitapları bu yıl içinde bitiririm.