Şuanda 361 konuk çevrimiçi
BugünBugün2709
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10433
Bu ayBu ay10433
ToplamToplam10478857
Sosyalistler neden çok içiyorlar? PDF Yazdır e-Posta


Burada sosyalist derken halen aktif politika içinde olsun ya da olmasın bir zamanlar olan herkesi kastediyorum. Almanya’dakiler acayip içiyorlar. Ülkedeki durum da farklı değil, gidip gelenlerden duyuyorum ve dahası marifetmiş gibi içerkenki fotoğraflarını da yayınlıyorlar.

Bazı insanların içmek için özel nedenleri olabilir ama bunların önemli yüzde tutacağını sanmıyorum. Bu kadar çok insan uzun zamandır içiyorsa bunun geneli kapsayan nedenlerinin bulunması gerekir.

İnsanlar büyük özverilerde bulundular. Az olmayan sayıda insan uzun süre hapis yattı, ağır işkence gördü ve sonuçta ülkenin diyelim son 20 yıllık durumu ortaya çıktı.

Son 20 diyorum ama gerçekte 12 Eylül sonrası denilmesi gerekir.

Tanıdıkları arkadaşları öldü, bir bölümü ölüm oruçlarından sonra iyileşemeyecek düzeyde hasta oldu, uzun hapis yılları ve ağır işkenceler yaşandı, örgütler çöktü ve dahası dünün yoldaş olanları birbirlerine ağır sözler söylemeye başladılar.

Bu kadar özverinin sonucu bu oldu.

İçmek unutmak istemektir ve içenlerin yaptığı da budur.

Geçmişin muhabbeti ışığında, geçmişi kötülemeden ama ondan kalan hüznü de içinden atamadan içmek…

Ağır işkence görenlerin durumu daha da kötüdür denilebilir. İşkence sonucu bazı organları işlemez duruma geldi ve örgütleri yine de dağılmaktan kurtulamadı. Polis onlardan öğrenemediğini başkasından öğrendi. İşkencede gösterdikleri büyük direnişten hala övgüyle söz edilir ama sonuç derseniz, yoktur.

Bu olmayan sonuç yenir yutulur şey değildir.

O zaman içilir.

Kimisi sık içer, kimisi akşamdan akşama içer ve her iki tür de alkol bağımlısıdır.

Bir kuşak içki masalarında çürüdü ve çürüyor.

Kendini bu ortamdan çıkaranlar yok değil midir, vardır ama bildiklerimiz ve bilmediklerimiz ama tahmin ettiklerimiz oradadır.

O geçmiş on defa, yüz defa, bin defa konuşulunca bir şey olmuyor.

Şöyle değil de böyle yapmalıydık demekle de bir şey olmuyor.

O geçmişten kopmak gerek ama nasıl?

Bunun tek yolu eskinin yerine yenisini koyabilmektir.

Yerine yenisini koyamadan geçmişten uzaklaşamazsınız, en fazla boşlukta kalırsınız ve geçmiş de er veya geç o boşluğu yeniden dolduracaktır.

Kendini yeniden üretebilmek önemlidir. O üretim geçmişi kenara iterek yerini alınca, geçmişle ilgili konuşmaları ve yazılanları ne duymak ne de okumak istersiniz.

Sizi bilmem ama beni sıkıntı basıyor.

12 Eylül’ün üzerinden 42 yıl geçti ve biraz ciddi ve çalışkan bir insanın kendi üzerine en azından iki kişi daha ekleyebilmesi gerekirdi.

40 yıl önceki kendiniz size yabancı geliyorsa, başarmışsınız demektir.

Yılmaz Güney’in Siyasi Yazılar’ında benzer bir bölüm vardır. O kadar değiştim ki önceki kendimi tanımakta zorlanıyorum, der.

İnsan arada bir içki içebilir ve ne var ki bunda?

Arada bir keyifle yalnız ya da arkadaşlarınızla birlikte içersiniz.

Ve uzak geçmişten söz etmezsiniz, gerek yoktur.

Hayat büyütüldükçe geçmiş küçülecektir.

Aksi durumda o geçmiş bir türlü geçmeyecek ve sürekli kendini tekrarlayacaktır.

 

O zaman düzenli içmek de bir kurtuluş, geçmişi bastırma yoludur.