Şuanda 449 konuk çevrimiçi
BugünBugün2756
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10480
Bu ayBu ay10480
ToplamToplam10478904
Siyah sanat daima şifrelidir PDF Yazdır e-Posta


Barış ve ırk ayrımcılığına karşı mücadelenin tanınmış isimlerinden şarkıcı Harry Belafonte geçtiğimiz Salı günü 95 yaşına girmiş. Yazının başlığındaki belirleme ona aittir.

Karayiplerdeki bir halk şarkısı “Daaaay-ooo – Dayayay-o” özellikle İngilizce müzik dünyasında bilinir. Neşeli bir şarkı gibidir, gerçekte ise yoğun bir işgününün ardından liman işçileri tarafından söylenir.

Siyahların hapishanelerde, Missisipi’de, yoksul mahallelerinde, kısaca hayatlarının her döneminde ve yerinde şarkıları vardır. Jazz ve Blues da siyah şarkılarıdır ve öykülerini bilmiyorsanız doğrudan anlayamazsınız.

Belafonte’yi Almanya’da nerede olduğunu hatırlamadığım bir yerde dinlemiştim. Bir barış gösterisiydi ve savaşa karşı şarkılar söylemişti.

Joan Baez siyah değil melezdir ama çok severim, onun da konserine gitmek fırsatım olmuştu.

Kadının İstanbul’da verdiği konserden sonra “bu ülkede bir şeyler bitmemiş” demesi önemlidir. Bob Dylan ile birlikte 1968’in şarkıcısı sayılır. 68 her yerde bitti, Türkiye’de ise bir türlü aşılamadığı için bitmiyor.

Siyah şarkıcıları mesela James Brown, Ray Charles ve özellikle Tina Turner’ı severim. We don’t need another hero şarkısının da gerçekte neyi anlattığını öğrenmek isterdim doğrusu.

ABD emperyalist bir ülke ama ezilenlerin kültürel üretiminin de önemli olduğu bir yerdir. ABD’li bazı yazarların ancak Nobel kazandıktan sonra ülkelerinde tanınmalarına ve bundan daha önce adlarının başka ülkelerde duyulmasına şaşırırım. Mesela ırk ayrımının en yoğun yaşandığı Missisipi bölgesini anlatan Faulkner gibi…

Adamın adını anınca canım sıkıldı, uzun zamandır okumak fırsatım olmadı.

1980’li yıllarda Duisburg’da Kaynar Kitabevi vardı, sonra kapandı.

Duisburg’a gittiğimde bir gün uğradım ve raflarda Faulkner aradım. Sahibi Fuat Hendek gelip ne aradığımı sorunca söyledim, olması gerek, dedi. O da aradı ve bulamadı.

Şu işe bak, dedi, Faulkner yok, biz de kitapçıyız diye geçiniyoruz.

Kitapçı dediğin böyle olur, ne diyeyim?

Faulkner’in Ağustos Işığı, Döşeğimde Ölürken romanlarını iyi hatırlarım.

İkincisinin İngilizcesini, As I lay dying, okumak isterdim ama zaman mı var?

Hatırladığım kadarıyla Murat Belge çevirmişti, iyi çevirmendir.

Günün birinde planladığımı yapabilirsem, Rusça öğrenebilirsem eğer, ilk okumaya çalışacağım kitap Suç ve Ceza olacaktır.

En sevdiğim romandır. Türkçesinden yıllar sonra Almancasını da okudum ve çeviri ne demektir, o zaman daha iyi anlamıştım.

Almancasında kitap başlar başlamaz romanın içine düşüyordunuz.

Edebiyat çevirisi böyle bir şey, o havayı verebilmek önemlidir.

Müzikten başlayıp edebiyata giden serbest bir yazı oldu, burada bitirelim.