Şuanda 319 konuk çevrimiçi
BugünBugün2687
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10411
Bu ayBu ay10411
ToplamToplam10478835
72'den 73'e... PDF Yazdır e-Posta


Birkaç saat sonra 72 bitiyor ve 73 yaşına giriyorum.

Bu yıl doğum günümü kutlayan herkese teşekkür etmekle yetineceğim ve önceki yıllarda yaptığım gibi tek tek cevap yazmayacağım. Geçen yıl zaten sayının hayli artması sonucu zorlanmıştım, bu yıl isi geçerli bir mazeretim bulunuyor:

Son on gündür acayip çalışıyorum ve Arnavutluk kitabı bitti sayılır. Ağustosun ortasına kalmayacak… Karar veremediğim konu, kitabın sonunda sadece Arnavutluk için değil bütün sosyalist ülkeler için geçerli teorik açıklamalara biraz ağırlık vereyim mi?

SSCB sosyal emperyalist olarak nitelendirilirken, bu nasıl oldu, sorusuna cevap, üstyapının altyapıyı dönüştürdüğü şeklindeydi. Üstyapı kapitalistleşmiş ve altyapıyı da buna uygun duruma getirmişti.

Alt ve üstyapının karşılıklı etkileşimi vardı ama kapitalistleşmeyi sağlayan belirleyici yön üstyapıydı.

Mao Kültür Devrimi’ni bunu önlemek gerekçesiyle hayata geçirir.

Benzer görüş Arnavutluk’ta da vardır.

Çin ayrı ve büyük bir konu olduğu için şimdilik bir kenara bırakalım; Arnavutluk’ta sosyalizmden kapitalizme geçiş alttan halkın bastırması ve üstyapının da bu yönde hareket etmesiyle kademeli ama hızlı olarak gerçekleşti.

İlkokuldan başlayarak hayatları boyunca Enver Hoca düşüncesiyle eğitilen, revizyonistleştiklerinde tasfiye edilen (çok tasfiye edilen var) insanlar bu duruma nasıl geldi?

Diğer sosyalist ülkelerde neler olduğunu duymalarından kısa süre sonra harekete geçen, gösterileri önce zorla bastırılan –ölenler oldu- ama durmayan insanlar nasıl ortaya çıktı?

Güzel bir örnek Enver Hoca’nın doktoru Sali Berisha’dır.

1990’da öğrenci gösterileri başlayınca Hoca’nın ölümünün ardından yerine geçen Ramiz Alia, Berisha’yı arabuluculuk yapması için görevlendirir. Berisha öğrenci hareketinin başına geçer. Sonra ülkenin ilk muhalefet partisi Demokratik Parti’ye başkan olacaktır, birkaç yıl sonra da devlet başkanı…

Diğer sosyalist ülkelerde de Berisha gibi örnekler az değildir.

“Bu iş bitti! Kapitalizm kaçınılmaz görünüyor, o zaman iyi yer kapalım!”

Bunu Bulgaristan ve Romanya örneklerinde somut olarak da açıklamıştım.

Her şey üstyapıdan çıkmadı ama üstyapının büyük işlevi vardı.

Altyapı sosyalistti, üretim araçlarında özel mülkiyet yoktu. Bazı ülkelerde bu konuda gevşemeler vardı ama büyük oranda yoktu.

Önce özel mülkiyet yasası, miras yasası, kredi ve borçlar yasaları çıktı; üstyapı kapitalizm için gerekli yasal çerçeveyi hazırladı. Sonrası geldi…

Üstyapı-altyapı ilişkisi için bambaşka bir değerlendirme yapılması gerekiyor.

Cevabım var da, kitabın sonunda bu konuya gireyim mi, yoksa başka bir yerde mi inceleyeyim diye düşünüyorum.

Son bir yılda ne yaptığımı yine değerlendirdim.

Bir kitap bitti sayılır. Bunun dışında Yazın’dan Seçmeler III yayınlandı.

En önemli iş ise video yayınına başlamak oldu.

Şimdiye kadar 112 tane olmuş. Bir yılda iyi sayı ve daha da iyisi beklediğimin çok üzerinde ilgiyle karşılaşmam oldu.

Youtube, Facebook, instagram, twitter hepsi birlikte milyon kere izlenmenin altına inen video yok gibi…

Paylaşımların sayısını da araştıran bazı arkadaşlara göre sayıyı az veriyorum; birkaç milyondan aşağıya inilmiyor.

Özellikle marksizm konulu videoların ilgi görmesini bekliyordum ama tahminimi hayli aşan ilgi gördü.

Bazı arkadaşlar bu konudaki cesaretimden dolayı beni kutladılar ama sorun cesaretle değil, konuyu iyi bilmekle ilgilidir.

Teori, salt teori olarak incelenemez; uygulamalarının incelenmesi gerekir. Bu ise öncelikle sosyalist ülkeler tarihidir ve bu da uzmanlık alanım sayılır.

İyi bir formülasyon buldum: marksist olmamakla, anti marksist olmak birbirinden farklıdır. Çok sayıda marksist görüşlerini savunamadığı için konuyu bu tarafa çekerek insanları susturmaya çalıştı.

Marksizm dünyayı açıklamakta yetersizdir demekle, anti marksist olmak farklı şeylerdir.

Marksizmin teori olarak geliştirilebileceğine inanmıyorum.

Aksini iddia edenlerin bunu şimdiye kadar çoktan yapmış olmaları gerekirdi.

100 yıl önceki örnekleri değil, son 30-40 yılın örneklerini –bulabilirseniz eğer- vermeniz gerekir.

Kendini yenileme kapasitesini kaybeden teori kaçınılmaz olarak fena halde yıpranacaktır.

Yenilenmek aynı zamanda değişmek demektir.

Herhangi bir değişme değildir burada söz konusu olan…

Temel belirlemeleri aynı bırakarak değişmektir…

İşçi sınıfı marksizmin ona atfettiği özelliklere sahip değildir ve bunu sadece günümüz kapitalizminde görmüyoruz, sosyalist ülkelerde de fazlasıyla gördük.

Sadece bunu söylemeniz bile marksizmin dışına çıkmak için yeterlidir.

Arnavutluk’ta da diğer sosyalist ülkelerdeki gibi çok sayıda işgünü kaybı vardı çünkü az olmayan sayıda işçi ya işe gelmiyor ya da geç gelip erken çıkıyordu.

Kitapta bunları okursunuz. Bulgaristan ile ilgili olarak konuyu ayrıntılı biçimde açıklamıştım. Aşağıdaki adreste bu kitap da bulunabilir.

Gelecekte umarım fırsat bulurum da Polonya’da militan bir işçi sınıfının önderliğindeki anti sosyalist mücadeleyi anlatmak imkanı bulurum (Dayanışma Sendikası).

Konuya devam edeceğim…

Geleceğe Dönüş (2016) kitabını okumanızı öneririm www.enginerkinerkitaplar.blogspot.com da E-Kitap olarak bulunabilir.

Orada güçlü bir kapitalizmle birlikte yaşamak zorunda kalan sosyalizmin özgün tarihi olamayacağını, bu tarihin daima dönemin kapitalizm tarihiyle birlikte düşünülmesi gerektiğini belirtmiştim.

Bu belirleme bugün ve gelecek için de geçerlidir.

Nietzsche’nin güzel bir sözü vardır: Gelecek de en az geçmiş kadar bugünü belirler.

İnsanlar sosyalist oldular çünkü geleceğe güveniyorlardı.

O güvene dönebilmemiz gerekiyor.

Sadece teoriyle olmaz, dünyada küçük de olsa başarılı örnekler gerekiyor.

Çok kutuplu dünya ile imkanlar çoğaldı ama bakalım artık…