Şuanda 446 konuk çevrimiçi
BugünBugün1474
DünDün3402
Bu haftaBu hafta9198
Bu ayBu ay9198
ToplamToplam10477622
TKEP'te TKP ayrılığı - Almanya cephesi PDF Yazdır e-Posta


Bazı arkadaşlar, “bu kadar çok şey yaşadın, neden anlatmıyorsun?” diye soruyorlar. Bir bölümünü anlattım ama geçmişten çok bugün ve gelecekle ilgilendiğim için ve eklemek gerekir sürekli geçmiş anlatanlara yakınlık duymadığım için böyle yapıyorum diyebilirim. Geçmişin ve hele de 30-40 yıl önceki geçmişin bugün ve gelecek için derslerle dolu olduğunu düşünmüyorum. O zamankinden oldukça farklı bir dünyada yaşıyoruz ve o geçmişle yeniden ve yeniden ilgilenerek bugün ve gelecek için önemli sonuçlara varamayız.

Bu girişin ardından yaklaşık 40 yıl önceki geçmişin benim yaşadığım bölümünü anlatayım.

Konu TKEP’te TKP ayrılığıdır.

1983 yılındaki merkez komitesi plenumunda ayrılık ortaya çıkar. Merkez komitesinin yarısı TKP’nin değiştiğini, 5. Kongre’de kabul edilen görüşlerle iki parti arasında önemli ayrılık kalmadığını –kanıt olarak Mustafa Suphi 100. Yıl Tezleri” gösterilmektedir- dolayısıyla da partinin TKP’ye katılması gerektiğini savunur. Bu konudaki ayrıntıları merkez yayın organı Komünist dergisinin plenumla ilgili sayısından öğrenmiştik. Oylar eşit olduğu için ve genel sekreterin böyle durumlarda çift oy kullanma hakkıyla TKP’ye katılma kararı alınamaz ama her düzeyde TKP ile işbirliği yapılması kararı alınır.

Parti örgütlerinin bu konudaki görüşleri için Komünist’in Açık Tartışma sayısının yayınlanmasına karar verilir.

Plenumun ardından dört MK üyesi; Yusuf Ali, Kadir Pek, Sait ve Alptekin Avrupa’ya gelirler. Bunlar takma isimleridir. Hepsinin esas adını bilmediğim için böyle yazdım.

Avrupa’ya gelmelerinin nedenini tahmin etmek zor değildi, TKP yöneticileriyle başka türlü görüşemezlerdi. 12 Eylül’ün azgın günlerinde Türkiye’de böyle bir buluşma yapılamazdı. Fransa’ya geldikten sonra iyi ilişkileri bulunan TKP’lilerin de desteğiyle kısa sürede iltica başvuruları kabul edilir, pasaportlarını alırlar ve Almanya’ya –o yıllarda iki Almanya bulunduğu için Batı Almanya’ya- gelirler.

İki yaşında bile olmayan partinin Almanya örgütü bu birleşmeye karşıdır ve bu bilinmektedir. Partinin Almanya’nın yanı sıra İsviçre’de geniş tabanı bulunmaktadır. Fransa’da ise ilişkiler Paris ile sınırlıdır.

Almanya kitlesel olarak daha küçük ama önemliydi. Partinin Avrupa yayını Emek burada çıkarılıyordu, ek olarak Yazın dergisi de vardı.

Türkiye’den gelen çok sayıda politik göçmenle birlikte TKP’nin Almanya örgütü iyice güçlenmişti.

Tartışma özellikle Yusuf Ali ile benim aramda yürüdü. Beklemedikleri bir durumla karşılaştılar. TKP ile yakın işbirliği yapılmasını istiyorlardı ama bunu onlar gelmeden önce de yapıyorduk. 6 partiden oluşan Sol Birlik kurulmuştu ve aramızda her alanda işbirliği vardı ama bizde TKP’ye katılmak düşüncesi bulunmuyordu. Böyle bir işbirliği içinde TKP’den etkilenip katılmaya karar vereceğimizi düşünüyorlardı ama böyle olmayacağını gördüler.

İlk izlenimim arkadaşların legal politikada zayıf olduklarıydı. Normaldi, Türkiye’deki mücadeleleri büyük oranda illegalitede geçmişti. Benim de öyleydi ama 1981-1982’de Paris’te bu eksiğimi kapatmıştım. Hem TKP ile kitle örgütleri düzeyinde işbirliğinden ve hem de Sol Birlik içinde faaliyetten yanaydık. Bu faaliyet bize yararlıydı çünkü parti Almanya’da örgütlenmekte geç kalmıştı. Kadro ve taraftar sayısı sınırlıydı. Bu durumla büyükle yan yana durup birlikte faaliyet göstermek, birlikte yükselmek işimize gelirdi.

TKP ile farklılıklarımızda esas olan Almanya’daki faaliyetti. Bu konudaki eleştirilerimizi Emek dergisinde açıkça yazıyorduk.

Hiç beklemedikleri bir durumla karşılaştılar ve yapabilecekleri bir şey olmadığını da gördüler. Almanya örgütünü feshedebilirlerdi, böyle bir yetkileri vardı ama yerimize kimi getireceklerdi? Almanya blok halinde aynı tavırdaydı. Ek olarak bizi feshetmeleri, Teslim Töre’nin de içinde bulunduğu diğer kesimin şiddetli eleştirisiyle karşılaşacaktı: bunlar partiyi tasfiye etmek istiyorlar.

Bu sırada söz konusu dört kişi görüşlerini ortak ifade ederek Komünist’e basılması için iletmişler, ardından vazgeçmişlerdi. Yazıları yayınlanmasın istiyorlardı. Nedenini açıkça olmasa da Yusuf Ali’den öğrenecektim. TKP’nin 5. Kongre belgelerindeki görüşleriyle, Mustafa Suphi 100. Yıl Tezleri arasında farklılıklar vardı. Anlaşılan arkadaşlar Tezler’i partinin resmi görüşü sanmışlardı ama böyle değildi.

Bu arkadaşlar TKP’yi tanımıyorlardı. Birkaç MK üyesiyle görüşülerek bir parti tanınamaz. Bir partinin tanınmasında ikinci kademe esastır ve bu insanları da gerek Paris ve gerekse de Almanya’daki pratikten tümüyle olmasa bile tanıyordum. TKP’de iyi arkadaşlar vardı ama sonuçta memur kafalıydılar denilebilir. Yaratıcılık ve inisiyatif azdı. Parti merkezi alttaki organlara sürekli karıştığında böyle olurdu.

Muhalefet olarak da adlandırılan dört kişi kendilerince iyi plan yapmışlardı. Almanya çözülürse İsviçre ve Fransa da giderdi. O sırada Ortadoğu örgütü vardı ve muhalefetin görüşlerine karşıydı. Türkiye’yi İstanbul, Avrupa’yı Almanya tutuyordu denilebilir.

Hemşerilik ilişkilerini kullanarak Almanya’yı bölme çabaları da sonuç vermedi, alana tümüyle hakimdik.

Bir süre sonra Yusuf Ali ve Kadir Pek Türkiye’ye dönecekler, diğer ikisi Avrupa’da kalacaktı.

TKP-B’den TKEP’e geçen Alptekin (Koray Anger) için gelişmeler kötü oldu. Denildiğine göre TKP konusunun gündeme gelmesinde özellikle etkili olmuştu. Kendisiyle uzun sohbetlerim oldu. İyi bir arkadaştı ama pratik politikadan anlamıyordu, daha kötüsü anladığını sanıyordu. Klasik bilgisi iyiydi. Felsefe bölümünü bitirmişti ve “bizimkine diplomalı serserilik” denir derdi.

1985’te –yoksa 1986 mıydı- yarım kalan üçüncü kongre toplandı. Ben de katıldım. Durum belli olmuştu. Merkez Komitesinde yüzde 50 idiler ama üyeler arasında durum hiç de böyle değildi.

Yollar ayrıldı.

Koray Anger’i tecrit ettiler. TKP’ye üyelik için başvurdu, kabul edilmedi. Herhalde hakkında kötü rapor verilmişti. Hastanede yatacak kadar hastaydı. Paris’teki arkadaşlar kendisini sürekli ziyaret ederlermiş ve bence de iyi yapıyorlardı.

Bana aktarıldığına göre son sözlerinden birisi şöyleymiş: “Bir kitabın çıkmasını bekliyorum, onu okuyup sonra öleyim!”

Parti içinde ayrışma artık kesinleştiğinde Almanya olarak İsviçre’ye çıkarma yaptık. Oradaki kitlenin üçte birini alırsak iyidir diye düşünüyorduk, üçte ikisini aldık. Kalanlar TKP’ye gidebilirlerdi.

TKEP’de ayrılıklar güzeldir. Ayrılana saldırmak, hakkında türlü çeşitli laflar çıkarmak gibi sosyalist harekette sık görülen davranışlar olmaz. Gitmek isteyen gider, önemli olan açık olunmasıdır.

Bir yandan partili gibi görünüp bir yandan da TKP propagandası yapılmasına izin veremezdik.

Merkez komitesi üyesi diğer üç kişi daha sonra ne yaptılar, bilemiyorum. Bazı duyumlarım oldu ama doğruluklarından emin değilim.