Şuanda 166 konuk çevrimiçi
BugünBugün1310
DünDün3402
Bu haftaBu hafta9034
Bu ayBu ay9034
ToplamToplam10477458
Ayrılmak ve uygun yer bulmak PDF Yazdır e-Posta


TKEP’te TKP Ayrılığı yazısını başka bir yönden tamamlamak gerekiyor. Bu tamamlama başka örnekler için de genelleştirilebilir. Bir partiden ayrıldınız diyelim. Ayrılanlar arasında merkez komitesi üyeleri ve değişik düzeylerdeki sorumlular bulunmaktadır. Bu insanlar ideolojik yönelimleri gereği başka bir partide bulunmayı tercih etmişlerdir.

Buraya kadar tamamdır ama bundan sonrası bambaşka olabilir.

Yeni örgütünüzde ne kadar işe yarayacaksınız, başka türlü sorulursa size ne kadar ihtiyaçları vardır?

Kimse gelene, gelme, demez ama yeni gelenler geldikleri yerde pekala boşlukta da kalabilirler. Ne yapacaklarını bilemezler çünkü kendilerine ihtiyaç duyulmadığını hayretle fark ederler. Hele de merkez komitesi düzeyinde ayrılan insanların boşluğa düşmesi söz konusudur. Gittikleri yerde de MK üyesi olacakları konusunda kendilerine garanti verilmemiştir ama sıradan bir parti üyesinden ileriye gidemeyeceklerini de düşünmemişlerdir.

TKEP’teki TKP ayrılığında tam da böyle oldu.

Giden insanlar, özellikle MK düzeyinde tanıdıklarım belirli yeteneklere sahiptiler ama bu özelliklerinin gittikleri yerde işe yaramayacağını düşünmemişlerdi.

Mesela bir kişi sınır geçme uzmanıydı. Çok sayıda kişiyi Türkiye’den Suriye’ye geçirmiş, geri getirmiş ve sınırdaki önlemlere rağmen kayıp verilmemişti.

TKP’nin böyle bir beceriye ihtiyacı yoktu. Onlar ülke dışına insan çıkardıklarında başka yolları kullanıyorlardı.

Bir başkası sendikacı idi. TKP’de sendikacıdan çok ne var? Onların arasında kaybolup gitmek durumundaydı.

Ayrıldıktan sonra Avrupa ülkelerinde kalanların da durumu farklı değildi.

12 Eylül’den sonra ülke dışına çıkan çok sayıda TKP’li eskiden beri burada çalışma yürütenlere eklenmiş, her taraf, deyim yerindeyse, TKP’li dolmuştu. İyi bir eğitimi olmayan, dil bilmeyen, TKP’nin işine yarayacak özellikleri bulunmayanların kaybolup gitmesi kaçınılmazdı.

Eminim ki yeni yerlerinde hiç kimse başka bir partiden gelen MK üyelerinin yükselmesini engellememiştir ama bunu sağlayacak özellikleri bulunmayınca sıradan üye olmaktan ileriye gidemeyeceklerdi.

TKP’ye giden arkadaşlar bu partiyi tanımadıkları, kadro yapısını bilmedikleri için kaçınılmaz olarak boşlukta kaldılar.

Bu partiyi biraz olsun tanıyor olsalardı; hangi tür yeteneklere ihtiyaç var, ben orada ne yapabilirim gibi sorulara önceden cevap verirlerdi. Orada kendilerine ihtiyaç olmadığını hiç ama hiç düşünmediler.

Belirttiğim gibi, gelene gelme denmez; ama o kadar.

Bunu Haydar Kutlu, Teslim Töre ile yaptığı bir konuşmada belirtir. Bana Teslim Töre aktarmıştı.

Konuyla ilgili önceki yazıda bir isimden söz etmemişim. Avrupa’ya beş MK üyesi geldi ama birisi Almanya’ya hiç gelmedi. Oysa ki MK içinde Avrupa sorumlusuydu ama özellikle Almanya’nın yüksek performansının ardından aynı görüşte olduğu arkadaşları bile kendisini pek ciddiye almıyorlardı.

Bu arkadaş, 1983 yılındaki MK Plenumu’nda “görevinin TKEP’i TKP’ye götürmek” olduğunu söylüyor.

Teslim Töre de Haydar Kutlu ile görüşmelerinde bunu belirtiyor ve “bir şey yapacaksanız açık yapın, aramıza eleman sokmayın” diyor.

Kutlu bunu kabul etmiyor ve özel bir ilişkilerinin olmadığını belirterek, “bizde onun gibi adam çok” diyor.

Doğru! Özel becerileri olan diğer arkadaşların özelliklerine ise TKP’nin ihtiyacı bulunmuyordu.

Ama gelsinler, kimse gelmeyin demez!

Konunun daha iyi anlaşılması için 1981-1982 Paris’ten örnek vereyim.

O zaman Acilciler olarak bilinen yapıdaydım. Paris’e geldiğimde birkaç kişiydik, bir yıl sonra o zamanın koşullarında kentteki kitlesel örgütlerden birisi olmuştuk. Konfeksiyon atölyelerindeki mücadele ve özellikle de ev işgalleri adımızı duyurmuştu.

İlk yaptığımız işlerden birisi konfeksiyon işkoluna CGT’yi sokmak oldu.

Fransa’da iki büyük sendika  konfederasyonu vardır: Komünist Partisi’ne bağlı CGT ve Sosyalist Parti’ye bağlı CFDT. Devrimci İşçi (Devrimci Yol’un Avrupa’daki adı) CFDT ile çalışıyordu.

Gerçi konfeksiyon gibi küçük işyerlerinin çok sayıda bulunduğu bir iş kolunda yaptığımızın pek işe yaradığı söylenemezdi ama CGT’yi Türkiyeli işçiler arasına sokabilmiştik.

1 Mayıs 1982’deki yürüyüşte CGT kortejinde ilk kez çok sayıda Türkiyeli vardı ve biz TKP ile İşçinin Sesi kortejleri arasında –olay çıkmasın diye- yer alıyorduk.

Bu durum CGT’nin ve bu sendika içinde çalışan TKP’lilerin fena halde dikkatini çeker. Kendilerinin yıllarca yapamadıkları bir şey yapılmıştı.

Bu durumda ister istemez kıymete binersiniz…

Almanya’da durum çok farklıydı. “Bu insanlarla bir yere gidilmez” değerlendirmesiyle örgütten ayrılmış ve TKEP’e geçmiştim. (Başka yazılarda anlatmış olduğum için ayrıntıya girmiyorum.) Beni Almanya’ya yolladılar. Bu karardan hoşlanmadım ama Almanya Paris’e göre çok daha önemli bir yerdi.

Buradaki ilk 5-6 yıl içinde TKP’nin yapamadığı bir şey yaptık: Yazın Dergisi.

12 Eylül sonrasında ülkeden ayrılmak zorunda kalan sanatçı ve aydınların görüşlerini yansıtan bir dergi… Dergi toplam 28 yıl sürecekti.

Dışarıdan bakıldığında TKP’nin bunu neden yapamadığı anlaşılamaz. Sanatçıları, ekonomik imkanları bizimle karşılaştırılamayacak kadar fazlaydı ama yapamazlardı.

En önemli neden, TKP’li ya da bu partiye yakın sanatçı ve aydınların birbirleri hakkındaki düşünceleriydi. Bir bölümünü tanıyordum ve birbirleri hakkında olumsuz görüşlere sahiptiler. Bize her türlü desteği verirlerdi ama aynı partideki insanlarıyla birlikte çalışamazlardı.

Biz de Yazın’ı parti yayını gibi yayınlamıyorduk ama herkes kimin ne olduğunu biliyordu.

Serol Teber; Almanya’daki Türkiyeli işçilerin psikolojik rahatsızlıklarıyla ilgilenen ilk hekimdir. Bildiğim kadarıyla TKP’liydi ya da yakındı diyelim. Her konuşmamızda söze işçi sınıfına verip veriştirerek başlardı.

Adam yıllardan beri Türkiyeli işçileri yakından tanıyordu.

1980’li yılların ikinci yarısında –öğrendiğime göre- Avrupa ülkelerinde 3000 TKP üyesi vardı. 1991’de SSCB’nin dağılmasının ardından –o sırada adı TBKP idi- 300 kişi kalmış mıdır, emin değilim.

Derginin her sayısı için aksatmadan yazı yazan Server Tanilli bu dağılmayla ilgili olarak telefonda “Engin bey kardeşim, nedir bu rezalet?” demişti.

Herkeste dağılma oldu ama böylesi değil…

Neyse, konuyu dağıtmayalım…

TKEP’teki TKP ayrılığı üç yıl sürdü denilebilir. 1986’da konu kapanmıştı, giden gitmişti.

Beş yıl sonra da sürekli olarak bize örnek gösterilen, “SBKP, TKP’yi tanıyor” konusu bitecekti.

İnsan geleceği doğal olarak bilemeyebilir ama keşke gitmek istedikleri yerde pek işlevleri olmayacağını önceden biraz düşünebilselerdi…