Şuanda 224 konuk çevrimiçi
BugünBugün1345
DünDün3402
Bu haftaBu hafta9069
Bu ayBu ay9069
ToplamToplam10477493
Hızlı ve zor bir zamanda yaşıyoruz PDF Yazdır e-Posta


Şöyle bir düşündüm…

Önce 1960’lı yıllar; geleceğin bizim olduğuna güvenin tam olduğu, dünyanın her yerinde ulusal kurtuluş savaşlarının yükselmesi, Türkiye’de özellikle gençlikte yaşanan büyük uyanış, üstümüze dağ gibi yıkılan görevler ve bunların altından kalkabilmek çabası…

1980’e kadar değişikliklerle de olsa böyle gelindi denilebilir…

Bir şeyler hem dünyada hem de ülkede ters gitmeye başlamıştı, gelecek eskiden olduğu kadar parlak görünmüyordu ama durum yine de fena değildi…

1980 darbesiyle yenilen darbelerin ardından tam toparlanılırken sosyalist sistem dağıldı ve bu herkesi etkiledi. Onu kayıtsız şartsız destekleyenler de, mesafeli duranlar da etkilendi.

Sosyalist hareketin sadece ülkede değil neredeyse dünya çapında dağılması geldi.

Toparlanma çabaları olmadığı değil ama bunlar kısa parlamalardan ileriye gidemediler.

Tek kutuplu dünyada ABD saldırganlığı sınır tanımıyordu. Birinci ve ikinci Irak savaşları örnek olarak verilebilir. Başkaları da vardı.

Aradan 30 yıl geçti…

İletişim imkanları olağanüstü arttı. Artık insanlar kimin nerede ve ne yaptığını kolayca öğrenebiliyorlar. Değişik konulardaki fikirlerin yayılması da çok hızlandı.

Tek kutuplu dünya bitiyor, yenisi doğuyor.

Yeninin özellikleri nasıl olacak, ancak tahmin edilebiliyor.

Sosyalistlerin burada yeri şimdilik bulunmuyor.

Sosyalistler yavaştan da olsa Marksizme bağlı kalarak devam edemeyeceklerini anlamaya başladılar. Bu konuda alınması gereken daha çok yol bulunmakla birlikte yavaştan anlamaya başladılar.

Einstein’ın fizikte kullandığı ama başka alanlarda da geçerli olabilecek bir sözü vardır:

“Aynısını yaparak farklı sonuç alacağını sanmak aptallık göstergesidir.”

Kapitalizme karşı mücadele ve sosyalizm anlayışının değişmesi gerekiyor.

İsteyen eskide durabilir ama 20. yüzyılda iktidardaki sosyalizmin kazandığı önemli başarılardan sonra ulaştığı sonuç ortadadır.

Bazı insanlar devrimcidir bazıları kitapçıdır.

İlk grubun derdi devrim yapmaktır. Yanlışları mutlaka olacaktır ama sorunları budur.

Belirleyici özellikleri kapitalizme karşı olmalarıdır.

İkinci kesim ise esas olarak kitaplarda yazılanlara bağlı kalmayı tercih eder.

Devrimciden çok kitapçıdırlar.

20. yüzyılın üç önemli devriminin; Sovyet, Çin ve Küba devrimlerinin kitaplarda yazılanlardan önemli oranda ayrılarak gerçekleştiğini anlamamışlardır.

Bu bağlamda Çin Halk Cumhuriyeti’nin 1980’li yıllarda girdiği süreci önemsiyorum.

Savundukları ve yaptıkları her şeye katılmak gerekmez ama önemle izlenmeleri gerekir.

Sosyalizme farklı bir tanım getirmeye çalışıyorlar.

Bir örnek burjuvaziyle ilişkileridir.

Marksistler tarihleri boyunca burjuvaziden çekinmişlerdir. Burjuvazi ise birçok yerde sosyalistleri amaçları için kullanabilmiştir. 20. yüzyıl tarihi boyunca burjuvaziye büyük kadro geçişi sağlayan Marksistlerdir.

İster ilk dünya savaşında kendi burjuvazilerini destekleyen Marksistleri alın, isterse de 1980 sonlarında komünist partileri üst kademelerinden çıkmış burjuvaları…

Burjuvazi üretimi artırmak, yeni alanlar bulmak konusunda yetenekli bir sınıftır.

Çin Komünist Partisi’nin anlayışı da burjuvazinin bu yeteneklerini kullanmaktır.

Onların gelişmesini ve gücünü denetim altında tutabiliriz iddiasına sahipler.

Dünya sosyalist hareketinde böyle bir uygulama ilk kez yaşanıyor.

Lenin NEP ile bunun karşılaştırılamayacak kadar küçük bir örneğini sergilemişti.

NEP hem kısa sürdü ve hem de tarımla sınırlıydı.

Vietnam Komünist Partisi de Çin örneğini izleyeceğini açıkladı.

Küba da benzer yönelimde…

Aynısını yapmaya değil ama benzerini yapmaya yöneliyorlar.

Yaptıklarına Marksizm diyorlar ama bu terim meşruluk amacıyla kullanılmakta ve giderek çok farklı bir içerikle doldurulmaktadır.

Önemli olan kavram değil içeriktir.

Çin konusuna bu kadar batacağımı doğrusu düşünmemiştim.

20’şer dakikadan 9 video, 10. geliyor…

Toplam üç saat 20 dakika yapıyor ve bu zamanın büyük bölümü Çin’in 1978 sonrası tarihinin incelenmesine ayrılmıştır.

Kültür Devrimi’nde lanetlenenlerden birisi olan Deng Xiaoping’in öne çıkması ve Çin’in gelişme politikasını değiştirmesi…

Mao’nun çizgisini sürdürmekte ısrar eden ve “4’lü çete” olarak anılan, aralarında Mao’nun eşinin de bulunduğu kişilerin tutuklanması, üçünün idama mahkum olması (Mao’nun eşi dahil) ardından cezalarının müebbet hapse çevrilmesi, birisinin de 20 yıl alması…

İki saat 20 dakikada bu büyük değişimin geçmişini ve günümüze kadar geçtiği aşamaları ana hatlarıyla anlatabildim sanıyorum.

Şimdi bu ana hatların arasının doldurulması gerekiyor.

Eski kavramların değişiminin iyice görünür duruma geldiği bir zamanda yaşıyoruz.

Tekrar yükselebilecek miyiz, bilmiyorum.

Şurası açıktır: dünyayı değiştirmek isteyen onu öğrenmek zorundadır.

Bu da uzun zaman öncesinin saptamalarıyla, kavramlarıyla olmaz.

İsteyen orada kalabilir doğal olarak…

Yeni onlara çok fazla geliyor, alıştıklarıyla hayatlarını tamamlamak istiyorlar.

Öyle yapsınlar…

Tempomuzu düşürmeden hızlı değişimlerden geride kalmamaya çalışarak koşmaya devam edelim…