Şuanda 153 konuk çevrimiçi
BugünBugün1304
DünDün3402
Bu haftaBu hafta9028
Bu ayBu ay9028
ToplamToplam10477452
"Küçük Suriye" PDF Yazdır e-Posta


Arapların tamamı için genelleme yapmayacağım ama en azından Suriye Araplarında durmadan ağlamak özelliği var. Örnek İsrail’in 1967 savaşından beri fiili olarak işgal ettiği, birkaç yıl önce de ilhak ettiğini açıkladığı Golan tepeleridir. Burası stratejik bir alandır ve emin değilim ama su kaynakları da bulunmaktadır.

Kısa süre önce Birleşmiş Milletler büyük oy çokluğuyla bu tepelerin Suriye’ye geri verilmesi kararı alındı ama İsrail umursamadı. Suriye’den bir yetkili de “BM’nin güçsüzlüğünden” söz etti.

Karar almak, o kararı hayata geçirebilecek güç yoksa anlam taşımaz.

Kararı alır, cebine koyarsın!

Gücün varsa kendin al…

Suriye yıllarca Lübnan’ın yaklaşık yarısını işgal etmiş, ülke başbakanı Suriye tarafından öldürülmüştü. Gücün yetiyorsa kimseyi umursamıyorsun. Güç yetmeyince BM’den medet umuyorsun…

Mısır yönetimi, Enver Sedat zamanında gerçekçi bir adım attı ve İsrail ile anlaştı.

Başka çare yok…

İsrail 1967 savaşında Mısır, Ürdün ve Suriye’yi yenmedi, resmen perişan etti.

İsrail de gerçekçi bir tutumla anlaşmaya yanaştı çünkü zamanın –yanlış hatırlamıyorsam- Genelkurmay Başkanı Moşe Dayan, “İsrail bu kadar geniş alanı denetleyemez, anlaşmamız gerek” demişti.

İsrail işgal ettiği toprakların bir bölümünü geri verdi.

Suriye ise İsrail ile herhangi bir anlaşmaya yanaşmadı.

Yiğit insanlar bunlar canım ama hayatları palavra ve gerçekçi olanlar da bunu yutmuyorlar.

İsrail’e karşı yeterli askeri gücün var mı, yok; o zaman ne demeye efeleniyorsun?

Maksat ülke halkına anti emperyalistmiş gibi görünmek; icraat ise bulunmuyor.

Bu bir savaştı; katılan bütün devletlerin ordularından ölenler oldu.

“Bunu kaybettim, saymam, bir daha oynayalım” demek olmaz.

Biliyorsunuz “yenilen pehlivan güreşe doymaz” denir.

Ağır yenilgiye uğrayan, onunla birlikte yaşamak zorundadır.

Oyuncağı alınmış çocuk gibi bunlar; bu kadar ağlayacaksan, savaşa girmeseydin.

Ya da girdin diyelim, kazansaydın…

Kaybettin mi faturayı ödeyeceksin.

Aldırma ağlasın…

Bu tür örneklerdeki tiplere mendil bile vermeyeceksin…

Savunma Bakanı Hulusi Akar Suriyeli meslektaşıyla görüştü.

Kısa süre önce Beşar Esat, Erdoğan ile görüşmeyi kabul etmemişti.

İyi de, iki ülkenin savunma bakanları kendi adlarına konuşmuyorlar ki…

Devlet başkanlarının görüşlerini yansıtıyorlar.

Doğrudan görüşme olmazsa dolaylı olur ama içerik aynıdır.

Görüşmeyi kabul etmeyen, hiç görüşmez.

“Önce askerlerini geri çek, sonra görüşürüm” der ama nerede bunlarda o kararlılık…

Hayatları gösteriştir.

“Yeterli gücüm yok, böyle yapmak zorundayım” diyecek olsaydın, bu anlaşılabilir bir şeydir.

Önce gösteriş yapıp ardından da üst düzeyde görüşmek ise “bunların hayatı gösteriş” tespitini yeniden doğrular.

Bunlar yetmezmiş gibi görüşmenin ardından Akar, “şimdiye kadar olduğu gibi devam edeceğiz” dedi.

Türkiye bugüne kadar girdiği nereden çıkmış ki Suriye’den çıkacak?

Yıllardan beri Suriye yok, “küçük Suriye” var.

Kuzey doğuda YPG ve ABD var. Ürdün sınırında ABD’nin büyük bir üssü bulunuyor.

Ülkede sayısı belli olmayan ama yok olmamış olan islamcı örgütler bulunuyor.

Suriye’de çok sayıda İran askeri bulunuyor.

Ülkenin en az yüzde 15’i Türkiye tarafından ilhak edilmiş durumdadır.

Türkiye için Suriye konusu sadece YPG değildir, aynı zamanda İran’ı belirli oranda önlemektir.

Türkiye ve İran, Ortadoğu’nun bu iki büyük gücü, aynı zamanda rakip ülkelerdir. Rekabetleri kapışmaya dönüşmez ama rakiptirler.

“Küçük Suriye”nin daha da küçülmesi mümkündür.