Şuanda 110 konuk çevrimiçi
BugünBugün1275
DünDün3402
Bu haftaBu hafta8999
Bu ayBu ay8999
ToplamToplam10477423
Öğrenirken... PDF Yazdır e-Posta


Yılbaşı gecelerinin eskiden beri benim için özel anlamı yoktur, çalışmayı tercih ederim. Önceden yaptığım yeni yıl planını ayrıntılandırırım, bazı değişiklikler de yaparım.

Birkaç gün önce yeni yayınlanan kalın bir kitap görmüştüm: Japonya tarihi. Yaklaşık 600 sayfalık kitap pahalı da sayılmazdı aslında ama yılın son ayında bende para yoktu. Belki umuduyla üniversite kütüphanesine baktım, gelmiş ve hemen ödünç aldım. Pazartesi elimde. Arkamdan insanlar sıraya girecektir ama bir ay bana yeter.

Tarihini bilmediğim önemli bir ülke, büyük bir sömürgeci güç…

Küçümsenen sömürgeci bir güç…

İkinci Dünya Savaşı’nın ilk yıllarında Japon uçakları Malezya’daki İngiliz üssüne saldırır. İngilizler şaşırır. Japonlar bunu becerecek kapasiteye sahip değildir diye düşünürler. Japon uçaklarını Alman pilotlar kullanıyor olsa gerektir!

Geride kalmakta olan yıl içinde Samuraylar adlı Almanca küçük bir kitap okumuştum. Moğollar, Asya ve Avrupa’nın önemli bölümünü ele geçiren Moğollar, Japonya’ya iki kere saldırıyorlar ve ağır kayıp vererek geri çekiliyorlar.

Bunu bilmiyordum.

Bu önemli olayın sınıf mücadelesi –tarihin ilerletici gücü- temelinde açıklanması mümkün değildir. O yıllarda Japonya, Asya’dan kopuk bir adadır. Yayılmacılığı söz konusu değildir ama her yeri egemenlik altına almak isteği Moğolları gereksiz bir maceraya, bir değil iki kere itmiş olmalıdır.

2023 aklıma geldiği kadarıyla iki olayın azçok yuvarlak sayılı yıldönümü oluyor.

İlki, Nazilerin Stalingrad yenilgisidir. 80. yılı oluyor. Yıllardan beri Almanca Clausewitz adlı askeri dergiyi okurum. Bu savaş bildiğimiz gibi değildir. Stalingrad yenilgisinden sonra Kızıl Ordu ile Naziler arasında birkaç önemli savaş ve Nazilerin karşı hücumu gerçekleşiyor.

Kursk tank savaşı –tarihin en büyük tank savaşı kabul ediliyor- bunlar arasındadır.

Sovyet kayıpları ağır ama insan da malzeme de çok. Çok sayıda tank, batarya ve her çeşit silah üretiyorlar. Aynı kapasite Nazilerde bulunmuyor. Büyük üretim kapasiteleri var ama yetmiyor. Bir de o zamanın ölçülerine göre savaş yeri uzaktadır.

Yüz kere ayağı kalk, yüz kere yere sereriz!

Durum tek cümleyle anlatılabilir.

Stalingrad sonrasını toparlayıp anlatmaya çalışacağım.

İkincisi ise Acilciler adlı örgütün -35. yılı- büyük bir ayrılıkla sona ermesidir. Paris’te bu ayrılık toplantısında bulunmuştum. Pek bir şey konuşmadım, zaten sadece bulunmam istenmişti. Aslında bu örgüt 1982’den beri bitmişti, altı yıldır can çekişiyordu. Bunu anlatırım.

Yazın’dan Seçmeler 5’i hazırlarken bu seçmede yer alacak bir yazıya –Zafer Şenocak ile yapılan söyleşi- zamanında yeterince dikkat etmediğimi anladım. Şenocak kitabıyla ilgili yapılan söyleşide soykırım konusundan da söz ediyor ve Almanya örneğini veriyor.

İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki Batı Almanya soykırımı resmen kabul etti daha doğrusu etmek zorunda kaldı. Yıllarca bu konuda pek gelişme olmadı. Resmen kabul edildi ama kafalar aynı kaldı: üstün Alman ırkı, yabancıyı dışlamak gibi…

1968 hareketi toplumu bu yönden sarstı ve asıl özeleştiri bundan sonra yapılacaktı.

Soykırımı sadece kabullenmeyen, onu bilince de çıkaran, Alman olmayana karşı davranışını değiştiren bir kuşak vardı artık. Ancak bu durum Almanya’da ırkçılığın ortadan kalkmaya yaklaştığı anlamına gelmiyordu. Geçmişten tek fark, ırkçıların karşısında güçlü ırkçı olmayanlar vardı.

Berlin Duvarı yıkılınca eski Demokratik Alman Cumhuriyeti bölgesinde ırkçılığın patlaması, bunun yıllardan beri bastırılmış olarak o topraklarda yaşamış olduğunu gösterir. Bunu 1989 Berlin Duvarı kitabında kısmen anlatmıştım. Faşizmin güçlü kültürel yönünü dikkate almayan ve tekelci burjuvazi iktidardan devrilince faşizm ve ırkçılık konusunun kapandığını sananlar hiç de böyle olmadığını göreceklerdi.

Bir ülkede soykırım uzun mücadeleler sonucu kabul edilecek bile olsa, daha alınması gereken uzun bir yol bulunuyor. Merkezi kabul önemli ama geriye kalan da son derece önemlidir. O soykırımın halkın tarih bilincinde yerini bulması zorlu bir mücadele gerektiriyor.

Konuyu bu kadar geniş düşünmemiştim.

Birkaç ay önce şöyle bir karıştırıp kütüphaneye “şimdi başka konular var” düşüncesiyle geri verdiğim Kosova ile ilgili birkaç kitabı yeniden alacağım. Ukrayna ile ilgili videoları yaparken Sırbistan ile Kosova arasındaki gerilime dikkat çekmiştim. Bu gerilim yeniden tırmandı ve bitmeyecektir.

Kosova Sırplar için kutsal bir yerdir. Sırp Ortodoks Kilisesi de kendi geçmişini Kosova’da görür. Bir de Sırpların tarihinde önemli yeri olan Kosova savaşı var. Osmanlı’ya Avrupa kapısını açan savaş… Bu savaşta I. Murat savaş alanında öldürülecektir. İki tarafın da ağır kayıp verdiği bir savaştır. I. Murat’ı öldüren Prens Lazar (umarım adını yanlış hatırlamıyorum) Sırpların ulusal kahramanıdır.

Balkanlarda her konu, her çelişki Yugoslavya tarihine çıkıyor.

Çin’i öğrendik ve daha da öğrenilmesi gerekiyor, bu nedenle Yugoslavya’yı bıraktım. Epeyce okumuştum ama yazmak için fazlası gerekiyor.

Öğrenilmesi gereken ne kadar çok konu var hala…

Tek tesellim Arnavutluk tarihini yayınlamış olmaktır.

Adı geçen kitapları www.enginerkinerkitaplar.blogspot.com da bulabilirsiniz.