Şuanda 396 konuk çevrimiçi
BugünBugün302
DünDün3402
Bu haftaBu hafta8026
Bu ayBu ay8026
ToplamToplam10476450
Diyaspora (2) PDF Yazdır e-Posta


Aynı bölgeden gelen farklı diyaspora grupları arasındaki birlik çalışmaları bilindiği kadarıyla ABD’de başlar. Çin, Burma, Kore, Pakistan, Hindistan ve çevrelerindeki ülkelerden ABD’ye gelen, değişik aşağılanmalar ve haksızlıklarla karşılaşan göçmenler birlikte davranmayı denediler. Bazı başarılar kazanmış olabilirler ama bildiğim kadarıyla önemli sonuçlara ulaşamadılar.

ABD’li işverenler göçmenler arasındaki çelişkilerden yararlanmayı ise hızlı öğrendiler.

M. Hardt ve A. Negri’nin Türkçede de yayınlanan İmparatorluk kitabında ABD’de işverenlerin göçmenleri işe alırken nelere dikkat ettikleri yazılıdır.

Bir fabrikaya birkaç yüz işçi alınacaksa, bunların tamamı aynı ulustan olmaz. Mesela 100 Hindistanlı ve 100 Pakistanlı alınır. Bunların hem dinleri farklıdır hem de ülkeleri arasında savaş yaşanmıştır ve sorunlar sürmektedir. Bu iki ulustan işçilerin birleşerek greve gitmeleri ya da işyerinde başka haklar aramaları imkansız denilemese bile zordur.

Ekonomik amaçlar için bile birleşemeyen farklı uluslardan göçmenlerin politik konularda ortak tutum almaları ise mümkün değildir.

Çok olmak, çok olanların birlikte davranması anlamına gelmez.

İnsanlar Uzakdoğu denilen aynı bölgeden ABD’ye gelseler bile iç içe olmaktan çok yan yana yaşarlar. Birbirlerinden evlenmezler.

Ülkeleri arasında çıkan sorunlar diyaspora gruplarına da yansır. İletişimin hızlanıp kolaylaştığı günümüzde bu saptama daha fazla geçerlidir.

Örnek verilecek olursa; Yunanistan yıllarca Makedonya adlı devletin kuruluşuna karşı çıktı. Gerekçeleri, bu adın Yunanistan’a ait olduğuydu. Başka isimle devlet kurulabilirdi ama Makedonya olamazdı.

Büyük İskender Makedonyalıdır.

Yunan ve Makedon göçmenler arasında sokak kavgaları yaşandı. Nerede, Sydney’de…

Almanya’da Yunanlıların en fazla bulunduğu kent Frankfurt yakınındaki Offenbach’tır. Yunanlı göçmenler –göç tarihleri bu ülkeye 60 yıl önce gelmiş Türkiyelilerden eskidir- “Makedonya Yunandır” temalı gösteriler yaptılar.

Yaygın bir görüş vardır: Almanya ya da başka bir ülkede yaşayan göçmenleri esas olarak yaşadıkları yer ilgilendirmelidir, yaz aylarında gittikleri –o da her zaman değil- ülkelerinde ne olduğu onlar için önemli olmamalıdır.

Bu görüş, göçmenliğin her zaman asimilasyonla sonuçlanacağını savunmak anlamına gelir. Yabancı bir ülkeye gelip yerleşmiş olan insanlar bir an önce asimile olmalıdırlar. Önceki ülkeyle kurulan her çeşit bağlantı asimilasyona –bunun yerine genellikle uyum denilir- engeldir.

Bu görüş 20. yüzyıl başlarında doğruydu. Almanya’da Ruhr bölgesine gelen Polonyalı maden işçileri; Almanlar Protestan, Polonyalılar Katolik olsa bile aynı dinden olmanın da hızlandırıcı etkisiyle üç kuşak içinde asimile olmuşlardı. Bu insanlar Almandılar, sadece soyadları farklıydı.

Bu dönem geçti. Klasik asimilasyon için “bitti” denilebilir. Her halktan göçmenin ülkesindeki televizyon kanallarını izleyebildiği bir dönemde, önceki ülkeyle bağlantının kesilmesi mümkün değildir.

Neredeyse 30 yıldır yaşadıkları ülkenin dilini öğrenemeyenlerin durumunu garip karşılamamak gerekir. Öğrenmiyorlar çünkü ihtiyaç duymuyorlar. Kendi içine kapalı yaşayan, başka halklardan göçmenlerle ve yerli halkla bağlantısı az olan insanlar kaçınılmaz olarak dil öğrenemezler.

Göçmenlerin birliği mümkün değildir.

Bu birlik “bütün ülkelerin işçileri birleşiniz” belirlemesi gibi gerçekleşmesi zor bir hayaldir.

20. yüzyılın başında bu belirleme tam bir hayaldi. Çünkü birleşmek isteseler bile hangi dilde anlaşacaklardı? Kimse birbirinin dilini bilmiyordu. Şimdi durum daha kolaydır çünkü çok kişi basit de olsa İngilizce bilmektedir.

Farklı halkların göçmenlerinden işçilerin birleşmesi ancak aynı devlet sınırları içinde olabiliyor. Bu gerçekleşebiliyor. Farklı halklardan işçilerin katıldığı grevler yapılıyor.

Farklı ülkelerdeki işçilerin birliği ise şimdi bile mümkün görünmüyor.

En azından son 30 yıldır Avrupa çapında işçi eylemi yapılmadı.

Gelecek yazıda Avrupa’ya geldiğim günden beri sürekli tartışmak zorunda kaldığım “göçmenler devrimci özne midir?” sorusu hakkında yazacağım.