Şuanda 243 konuk çevrimiçi
BugünBugün181
DünDün3402
Bu haftaBu hafta7905
Bu ayBu ay7905
ToplamToplam10476329
Geleceğe yönelik değerlendirme denemesi PDF Yazdır e-Posta


Denemesi diyorum çünkü araştırmaya yöneleceğim bazı soruların cevaplarını ben de bilmiyorum, ama cevap bulmak gerekiyor.

Öncelikle HDP ile ilgili eleştiri yapacak değilim. Basın toplantılarında seçimde alınan sonucun başarı olarak görülemeyeceğini ve değerlendirme yapacaklarını açıkladılar. Bir örgütün eksik ve hatalarını açıkça kabul etmesi önemlidir. Değerlendirme biraz zaman alabilir ama olsun.

HDP’nin seçimdeki başarısızlığının bir bölümü TİP’in tutumu nedeniyle olsa bile esas olarak bununla açıklanamaz.

Bir diğer konu ise başarısızlığı tutuklamalar ve baskılara bağlamaktır. Bunun payı olmakla birlikte asıl sorun daha derinde yatmaktadır.

Avrupa ülkelerinde kadro azlığı değil fazlalığı bulunuyor. Tutuklanmaları söz konusu değildir. Yeşil Sol Parti’nin –eski adıyla HDP’nin- Almanya gibi belirleyici bir ülkede 6 puan birden gerilemesi, daha önce birinci parti oldukları bazı Avrupa ülkelerinde geriye düşmeleri kadro eksikliğiyle açıklanamaz.

Bunlar önceden görülebilecek gelişmelerdi aslında…

Gelelim asıl konumuza…

Türk halkı milliyetçi bir halktır ve bunu geçmişte defalarca gösterdiği gibi son seçimde yeniden göstermiştir.

Türk solundaki şiddeti incelerken bunun temelinin bir şiddet toplumundan doğmakta yattığını açıklamıştım. İlgili kitabı www.enginerkinerkitaplar.blogspot.com da bulabilirsiniz. Bir şiddet toplumundan doğan solun şiddetten azade olması düşünülemez, aynı oranda olmasa bile o şiddeti iç ilişkilerine yansıtacaktır ve yansıtmıştır da. (Konumuz Kürtler olmadığı için onlardan söz etmiyorum.)

Milliyetçi bir toplumdan doğal sol, yine aynı şekilde bu milliyetçiliği aynı oranda olmasa bile şu veya bu şekilde bünyesinde taşıyacaktır. Burada ortalamadan söz ediyorum, kimisinde daha az kimisinde daha çoktur ama vardır.

Sürekli olarak Türk solundaki milliyetçilikten söz etmek aslında politika bilmemektir. Şöyle ki: Türk halkı milliyetçi bir halktır ve TC sınırları içinde yaşayan Kürtler gelecekte ne yapacaklarsa bu halkla birlikte yapmak zorundadırlar.

Brecht’in dediği gibi, “bu halk hoşunuza gitmiyorsa başkasını bulun” diyemeyeceğim çünkü başkası bulunmuyor.

“Hayır, biz kendimiz gerekeni yaparız” iddiasında iseniz, yapın tabii.

Devlet mi kuracaksınız, kurun; özerklik mi istiyorsunuz, ilan edin; TC’nin cevabı tek kelimedir: ezeriz!

15 yıl kadar önceki açılım sürecinde PKK’nin silahlı gücü TC’yi yenecek düzeyde olmasa bile zorlayacak düzeyde vardı. Bu durum artık söz konusu değildir. PKK ağır askeri kayıp vermiş ve TC sınırları içindeki faaliyeti oldukça gerilemiştir. Arada bir silahlı eylem yapmak bir şey sayılmaz, kendini hatırlatmanın ilerisinde işlevi yoktur.

Rojava’daki silahlı güç de ABD korumasının olmadığı durumda üç ay bile yaşayamaz.

Buradan çıkan ilk sonuç şudur: Türk halkındaki milliyetçiliği kışkırtan söylemden kaçırmak gerekir. En başta siz zararlı çıkarsınız. 30 yıl öncesinde değiliz, silahlı güç dengesi çok değişti.

Kürt milliyetçileri gerçekte Türk soluna değil Türk halkına saldırıyorlar ama farkında değiller.

Milliyetçilik söylemi sürekli tekrarlanıyor ve milliyetçilik daha da artıyor.

Bu durum Türk solu için de büyük bir sorundur.

Bu milliyetçiliğin ortadan kaldırılması mümkün değildir, zayıflaması ihtimali de görünmemektedir.

Mevcut milliyetçilik farklı bir milliyetçiliğe dönüştürülebilir mi?

Alman sosyolog ve felsefecisi Jürgen Habermas’ın Verfassungspatriotismus –anayasal yurtseverlik- kavramı vardır. Alman milliyetçiliğinin yerine bunu önerir. Anayasayı savun ve Almanya’ya bağlılığını anayasa üzerinden temellendir.

Türkiye bundan uzaktadır.

Peki neye yakın olabilir?

İlk yapılacak iş milliyetçilikleri ayrıştırmaktır. Türlü çeşitli milliyetçilikler bulunuyor.

Mesela Türk milliyetçiliği kapsayıcıdır, Alman milliyetçiliği dışlayıcıdır. (Bunanla ilgili bir video yayınlamıştım, youtube’da listeyi açıp başlıktan bulabilirsiniz.)

Kişi kendini Türk olarak görüyorsa, kökeni önemli değildir.

Türk milliyetçilerinin başucu kitabı olan Türkçülüğün Esasları’nın yazarı Ziya Gökalp Diyarbakır doğumlu bir Kürttür.

Alman milliyetçiliğinde böyle bir şey düşünülemez. En az üç kuşak Alman olmanız gerekir. Kendinizi Alman görseniz ve iyi Almanca bilseniz bile kabullenilmezsiniz.

Türk solunun üzerinde düşünmesi gereken sorun, Türk milliyetçiliğinin nasıl dönüştürülebileceğidir.

Sürekli suçlamalarla bir şey olmuyor, olsaydı şimdiye kadar olurdu.

Türk milliyetçiliği için sayfalarca suç listesi çıkarabilirsiniz. Bu yıllardır yapılıyor ve ulaşılabilen sonuç çok azdır.

Belirttiğim gibi, politik mücadeleden biraz olsun anlayan, ne yapılacaksa Türk halkıyla birlikte yapılması gerektiğini, dolayısıyla da milliyetçiliği daha da kışkırtacak söylemden uzak durulmasının önemini bilir.

Aynı yolu sürdürmek istiyorsanız, devam edin…

Karşımızdaki mantık şudur: haklıyız, çünkü güçlüyüz! Ayrı devlet mi, federasyonu mu, ne isterseniz yapın; ezeriz!

TC devletinin askeri gücündeki büyük artışı ve yayılmacılığını hala anlamayan bence umutsuz vaka durumundadır.

Ne yapılması gerektiği konusundaki cevabı, başta da belirttiğim gibi, ben de şimdilik bilmiyorum.

Formül çıkarmak kolaydır, bu formülle birlikte bunun nasıl yapılabileceğini de belirtmeniz gerekir.

Her şeyden önce uğraşman gereken konuyu iyi saptamak gerekir. Yön belli olunca şöyle ya da böyle sonuç alırız herhalde…

Burada geçerli olan deneme-yanılma yöntemidir; bunu da unutmamak gerekir.

Bakalım…

 

Açık olan, aynı yolu izleyerek bugün ulaşılandan pek değişik bir sonuç alınmayacağıdır.