Şuanda 74 konuk çevrimiçi
BugünBugün56
DünDün3402
Bu haftaBu hafta7780
Bu ayBu ay7780
ToplamToplam10476204
Sol ve marksizm PDF Yazdır e-Posta


Bu yazıda yeni bir şey söylemiyorum, yıllardan beri söylediklerimi kısaca ve referanslarını vererek yeniden aktardım diyebilirim. Bu yazıyı başka bir yer için yazarken kafamda bir konu belirginleşti: Marksistler yeni analiz yapamazlar. Bildiğiniz gibi, Marksizm gelişmeye açık bir teoridir, denilir. Hayır, değildir. Eskiden böyle olabilirdi ama artık değildir. Aksini iddia edenin dünyanın çok değiştiği son 30-40 yılda Marksizmin eskisinden farklı hangi yeni analizi yaptığını göstermesi gerekir. Yenilikler var ama büyük oranda bilinenlerin küçük eklemelerle tekrarlanmasıdır. Marksizm çağdaş kapitalizmi açıklayamıyor, açıklayamadığı için de kapitalizmle mücadele konusunda yeni perspektifler geliştirilemiyor. Dünyanın her tarafında durum böyledir.

Teorik bazı açılımlar var, özellikle de kapitalizm konusunda…

Bunların tanıtılması gerekir diye düşünüyorum.

Gelecek videolarda konu üzerinde durmaya çalışacağım.

SOL VE MARKSİZM

Sol ile sosyalist solu kastediyorum.

Solun hesaplaşması kendi geçmişiyle sınırlı kaldı, marksizmle hesaplaşmayı belki düşündü ama yapmadı, doğrusu yapamadı.

20. yüzyıl iktidardaki sosyalizmin tarihi olarak da değerlendirilebilir.

Konuyla ilgili kitaplar yazdım, videolar yaptım, bunları tekrarlamayacağım. Sadece kısa belirlemeler yapacağım. Yazıların ve konuşmaların tümü herkesin kullanımına açıktır. Yazının sonunda adreslerini belirteceğim.

İlk itiraz olarak denilebilir ki, 20. yüzyıl sosyalizmiyle Marksist sosyalizm farklıdır. Mesela devlet sönmedi.

Bu normaldir çünkü Marksist sosyalizm anlayışı dünya devrimini öngörür. Sosyalizmin güçlü kapitalist rakipleri yoktur. Böyle olmadı, dolayısıyla da marksist sosyalizm anlayışının geçerliliğinin kalmamış olması gerekirdi. Başka bir sosyalizm uygulanmak zorunda kalındı ama bunun açık adı konulmadı. (Bakınız Geleceğe Dönüş)

Marksist teoride toplumun değiştirici gücü işçi sınıfıdır. 20. yüzyıl devrimlerinde ise küçük üreticiliğin demokratik ve sosyalist devrimde en az işçi sınıfı kadar hatta daha önemli rol oynadığını gördük.

Ekim devriminde işçiler iktidarı asker elbisesi içindeki köylülerle birlikte aldılar. Bunlar yoksul köylü değil, köylüydü çünkü yarı feodal yapıya sahip olan Rusya’da köylülük az ayrışmıştı. Birkaç kentte gerçekleşen devrimin dünyanın altıda birini kaplayan büyük ülkede yayılması ise ancak köylülerin aktif işbirliğiyle mümkün olabilirdi.

20. yüzyılın ikinci büyük devrimi, Çin devriminde, devrimin temel gücü köylülüktür. Yarı sömürge yarı feodal ülkede işçi çok azdır. Sosyalist devrimi de komünist partisi önderliğinde köylülük yapmıştır.

Avrupa’da sosyalist iktidarların Kızıl Ordu desteği olmadan kurulduğu Yugoslavya ve Arnavutluk işçilerin çok az olduğu köylü ülkeleridir.

Vietnam’ın durumu Çin’e benzer.

Küba bağımlı kapitalist bir ülkeydi. Sendikalarda etkin olan Sosyalist Parti (komünist partisi) Sierra Maestra’da 26 Temmuz Hareketi’nin başlattığı gerilla savaşına karşıydı. Küba devrimi bir komünist partisinin önderlik etmediği ilk devrimdir. Devrimin temel güçleri kent ve kır küçük üreticiliği ve öğrenci hareketidir. İşçilerin devrime katılması gerilla savaşının kazanacağının ortaya çıkmasından sonradır.

20. yüzyılın devrimlerinden çıkan sonuç; temel gücün işçiler (tarım işçileri dahil), kent ve küçük üreticiliği olduğudur. Bu durumda devrimden sonra proletarya diktatörlüğü değil, işçi sınıfı+küçük üreticilik diktatörlüğü kurulacaktır.

Mao 1949’dan sonra bu nedenle halkın demokratik diktatörlüğünden söz eder. Benzerini Enver Hoca da yapacaktır. Proletarya diktatörlüğünden ancak ülkenin sanayileştiği ve işçilerin belirgin bir güç olduğu aşamadan sonra söz edilebilir.

Sosyalist toplum, komünist toplumun ilk aşaması değildir, kendi yasallıkları olan ayrı bir toplumsal sistemdir. Bunu ilk olarak Almanya Sosyalist Birlik Partisi (SED) Genel Sekreteri Walter Ulbricht 1970’te savunur. (Bkz. 1989 Berlin Duvarı) Gerekçesi, sosyalizmin uzun bir dönemi kapsayacağıdır. Benimsediğim bir görüştür.

Gelelim sosyalist ülkelerin yıkılışına…

Eskiden SSCB içinde olan ülkelerde ve Doğu Avrupa’nın sosyalist ülkelerinde kapitalizm kuruldu. Bu ülkelerde iktidarda bulunan burjuvazi nereden geldi? Komünist partileri ve yan örgütlerinin yönetim kademelerinden çıktı.

Bunu nasıl açıklıyorsunuz?

Sosyalistlerin en hızlı marksist-leninist olanları bile bu konuda susuyorlar.

Burada tarih incelemesi gereklidir. Bu konuda beş kitap bulunuyor: 1989 Berlin Duvarı (DAC’nin özel durumu vardır), Che Guevara Kısa Uzun Bir Hayat (Küba tarihi), Sosyalizmden Kapitalizme Geçiş – Bulgaristan ve Romanya Örnekleri, Arnavutluk 1912-1992.

Bu kitaplarda sosyalizmden kapitalizme geçişte komünist partisi üyelerinin yeni düzenin burjuvazisini oluşturmalarını isimler vererek gösterdim.

Geriye dönüş oldu, mu dediniz? Garip bir dönüş değil mi?

Mao 1976’da öldü, 1978’de Çin Komünist Partisi Kültür Devrimi’nin temel belirlemesi olan sosyalizmde sınıf mücadelesinin sürmesini reddetti, gündemden kaldırdı.

1949-1976 arasında 27 yıl iktidarda kal, ardından iki yılda temel belirlemelerin reddedilsin!

Hem SSCB ve hem de Çin’i revizyonistlikte suçlayan Arnavutluk Emek Partisi için de gelişme farklı olmadı. Enver Hoca 1985’te öldü, 1990’da başkentteki heykeli göstericiler tarafından yıkıldı, 1992’de ülke artık sosyalist değildi.

Büyük değişimler geçmişte güçlü kökleri olmadan bu kadar çabuk gerçekleşemezler.

Çin, Vietnam ve Küba geçmişte şiddetle eleştirdikleri pazar sosyalizmine geçtiklerini açıkladılar. Özellikle ilk iki ülke büyük ekonomik gelişme gösterdi.

Çin sosyalizmi (1949-2022) kitabını sonbaharda bitirmeyi planlıyorum.

www.enginerkiner.blogspot.com da adını verdiğim kitapları bulabilirsiniz. Bağlantıyı kopyalayıp aramanız daha iyi olur. Veya Drive’da TDAS Kitaplık diye ararsanız hepsini bulabilirsiniz.

Marksizm, Çin ve diğer konularda çok sayıda videoyu youtube’a adımı veya TDAS Platform yazarak bulabilirsiniz.

Son olarak; Marksizm gelişmeye açık bir teoridir diyorsanız eğer, yapın o zaman, en az 40 yıldır bekliyoruz.