Şuanda 254 konuk çevrimiçi
BugünBugün190
DünDün3402
Bu haftaBu hafta7914
Bu ayBu ay7914
ToplamToplam10476338
Beden sosyolojisi PDF Yazdır e-Posta


Birkaç hafta önce üniversitede politik bilim-sosyoloji kütüphanesine gittiğimde dört ciltlik Beden Sosyolojisi El Kitabı’nı görmüş, ödünç almak istemiştim ama kitap dışarı çıkarılamıyordu. Yeni kitaplarda genellikle böyle olur. Üzerinde mavi –çıkarılamaz anlamında- işaret yoktu ama kütüphane kartıyla birlikte makine üzerinden ödünç almak isteyince makine reddetmişti.

Bu kez yeniden denedim, oldu. Özellikle Çin konusuyla uğraştığım için tek cildi aldım. Bu cilt temel kavramlar ve teorik perspektiflere ayrılmış.

İnsan her şeyi bedeniyle yapar. Beyin sadece kafatası içindeki bir organ değildir, bedenle –ve çevreyle- birlikte çalışır. Sürekli alışveriş içindedir.

İçinde ikinci kitaptaki konuların sıralaması da vardı. Aile, biyopolitik, cinsellik, kimlik, zor ve daha başkaları. Bir ara uğrayıp ikinci cildi de alayım.

Üniversitenin kitaplığını kente oturan herkese açması büyük bir imkan. Aklınıza gelebilecek her konuda kaç on bin kitap var, tahmin edemiyorum.

İmkanın bulunması, o imkanın kullanılabilmesi anlamına gelmez.

Türk ve Kürt insanı okumuyor.

Uzun zamandır Frankfurt merkezi kent kütüphanesine gitmedim. Orada Türkçe kitaplar bulunuyor. Eskiden sürekli olarak yenileri gelirdi ama artık gelmiyor. Okuyan yok, neden gelsin? Türkçe kitaplara ayrılan bölüm de sürekli küçülüyor. Rusça kitaplar bölümü ise genişliyor. Normaldir, okunmayan kitaplar neden yer kaplasın, öyle değil mi?

Politik, sosyolojik, felsefi konularda Almanca ve İngilizce kitapları okuyabilmek için bu dilleri iyi bilmek gerekiyor. Bir dili bilmekle, o dilin kitaplarını okumak farklıdır.

Türkçe bilen ve bir türlü Almanca öğrenememiş insanlar Türkçe kitapları okuyorlar mı sanki?

Bu konuda Türkiye insanı çok tembel…

Hiç durmadan yakınır, herkesi suçlar ve susar!

Sen bir şeyler yapsana, yapmaz!

Anadilim Türkçe ve bu dilin olabildiğince gelişmesini isterim.

Bir dilin gelişmesinin önemli iki yolu vardır.

Birincisi; o dilde mümkün olduğunca yeni şeyler söyleyen telif eserler üretmek…

Bir dilde üretildikçe yeni anlatım yolları bulunur. Cümle yapıları değişir, yeni kelimeler üretilir.

İkincisi; kaliteli kitapların o dile kazandırılmasıdır yani çeviri bir dilin gelişmesinde önemlidir. Çevirirken yeni kelimeler üretmek zorunda kalınır.

Türkçe eskisine göre gelişme olmakla birlikte hala felsefe dili değildir. İngilizce ve Almanca felsefi metinleri anlayabiliyorum ama Türkçelerini anlamakta zorlanıyorum. Türkçelerini okumaktan vazgeçtim. Ne diye kendimi sıkıyorum ki; metinler genellikle Almancadan çevrilmişler; ne demek istiyor diye düşüneceğine doğrudan orjinalinden oku, daha iyi.

Bir dili bilmek, o dili doğrudan anlamaktır. Yani İngilizce ya da Almanca metni Türkçeye çevirmeden, doğrudan o dilde anlarsınız.

Türkçenin gelişmesi için üzerime düşeni yaptım sanıyorum. Almanya’da 28 yıl Yazın’ı çıkardık. Benzeri bir derginin digital ortamda yayınlanması iyi olur ama uğraşacak zamanım yok.

Basılı yayından veya digital ortamdan okumanın az olduğu bir ortamda bir dilin gelişmesi kolay değildir.

Türkçe büyük imkanları olan bir dil ve bunu öncelikle yazarlar fark eder.

Yazmadan, o dili kullanmadan, “dilimiz çok gelişmiştir” belirlemeleri boş laflardır. Bilmem kaç yıl önce bir dil gelişmiş olabilir ama bu ne ifade eder? Her alanda hayatımıza sürekli yeni unsurlar giriyor. Bunlar dilde ne kadar ifadesini bulabiliyor? Az bulabiliyorsa, yüz yıl önce gelişmiş statüsüne giren bir dil, bugün gerilemiş bir dil durumuna düşer.

Bugüne bak bugüne!

Eski zamanlar geçti artık!

Beden sosyolojisini daha önce duymuştum ama kitap olarak ilk kez görüyorum.

Sosyolojiyi Türkçe olarak da ifade etmek hiç sorun değil.

Kitaptan bir başlık: bireysel zaman-toplumsal zaman ayrımı.

Şimdi canım sıkıldı. Andreas Reckwitz’in Türkçeye “melez özne” olarak çevrilebilecek kitabını almıştım. 700 sayfa, sorun değil, okurum da fırsat bulamadım ki…

Reckwitz Almanya’nın Rosa ile birlikte önde gelen sosyologlarından birisidir.

Birey savaş alanıdır, belirlemesi son derece yerindedir.

Toplumdaki değişimi, modernizmden postmodernizme, birey üzerinden anlatabilirsiniz.

Konu gittikçe gidiyor, burada keseyim!