Şuanda 161 konuk çevrimiçi
BugünBugün120
DünDün3402
Bu haftaBu hafta7844
Bu ayBu ay7844
ToplamToplam10476268
Üretici sürgünlük: Harmandalıoğlu, Akhanlı, Konuk PDF Yazdır e-Posta


Yaklaşık iki yıl içinde üçü de sürgünde hayatını kaybetti.

Üçünün ortak noktaları bulunuyor.

Sürgünde üreten insanlardı, yaratıcı sürgündüler.

Harmandalıoğlu ve Konuk Almanya’ya geldiklerinde sosyalist harekette tanınmış isimlerdi. İsteselerdi diyelim otuz yıl Türkiye’deki performanslarıyla idare edebilirlerdi. Bunun yerine üretmeyi seçtiler, başka alanlarda kendilerini yeniden ürettiler.

Üçü de aynı örgüttendi: TDKP. Sonra üçü de ayrılıyor.

Ayrılık nedenlerini bilmiyorum, merak da etmedim.

Gökhan Harmandalıoğlu’nu tanımam. Kişi hakkında yazmak için mutlaka tanımış olmak gerekmez. Değişik alanlardaki performansının ortalamasına bakılır. Otuz yıl öncesinde yaşamıyoruz. Bilgiye ulaşmak, doğruluğunu araştırmak eskisine göre kolaylaştı. Yalan ve palavra yine çok ama ömürleri eskisinden daha kısa sürüyor.

Gökhan için kendisini sevenlerin yayınlarına arada bir bakarım. Adama haksızlık yapıyorlar. Gökhan’ın otuz yıl yaşadığı Almanya’da ürettiklerinden söz etmiyorlar.

Kendisi işkencedeki direnişiyle Almanya’da idare etmek isteseydi, bunu pekala yapabilirdi ama yapmadı. Hayatının yarısını geçirdiği Almanya’da ürettiklerini duyurmak da tanıyan ve sevenlerine düşer.

Doğan Akhanlı’yı tanırım. Birkaç kere karşılaştık, konuştuk. Bir konuyu anlatabilecek kadar Almanca öğrenen az sayıda sürgünden birisiydi. Kitaplarıyla Alman yayın dünyasında yer alabilmişti.

Abdülkadir Konuk ile de değişik kereler karşılaştık ama son yirmi yıldır görmediğimi söyleyebilirim.

En son Köln’de karşılaştığımızda bana Almanya için “burası bir hapishane” demiş, ben de itiraz etmiştim.

Aynı gazetede bir dönem yazdık, aynı televizyonda bir dönem programlara çıktık ve bir de ikimizi birleştiren gazete manşetlerine çıkmış hapishane firarları vardı.

Akhanlı sigara tiryakisiydi.

Konuk çok içiyordu.

Harmandalıoğlu da duyduğum kadarıyla içermiş.

İnsanlarda nedenleri farklı da olsa iç sıkıntısı olsa gerektir.

Sürgünlüğün ne kadar zor olduğunu geç anladım diyebilirim.

Neden, diye kendime sorduğumda, özellikle hiç dilsiz kalmamış olmanın büyük avantaj olduğunu anladım. İngilizce her yerde geçiyordu.

Konuk’un vasiyetinde dini tören ve anma yapılmasını istememesi, cesedinin yakılarak küllerinin Hollanda’da denize serpilmesini istemesi hoş bir istektir.

Konuk’un 30 kadar kitabı olduğu söylenir.

 

Anmaya hiç gerek yok, kitaplar yeterlidir.