Şuanda 104 konuk çevrimiçi
BugünBugün79
DünDün3402
Bu haftaBu hafta7803
Bu ayBu ay7803
ToplamToplam10476227
Gitmek mi zor, kalmak mı zor? PDF Yazdır e-Posta


İnsanlar –mesela Kılıçdaroğlu veya başkası da olabilir- koltuklarından kalkmamakla suçlanıyorlar. Yanlış bir yaklaşımdır. Bir insanın gitmesini istiyorsanız, ona gidecek yer göstereceksiniz. Kişinin yerini bırakması gerekiyor ama yılların tecrübesine sahiptir. Aklı başında bir örgüt böyle bir insandan yararlanır. Ona başka bir kademede yer verir.

Bizde ise ne olur; örgütte ya bir numarasındır ya da sempatizan konumuna düşersin. O kadar aşağıya düşersin.

İnsanları böyle harcamamak gerekir.

Tekrarlarsak, birinin önde gelen konumunu terk etmesini istiyorsan, ona gidecek yer göstereceksin. Eğer bir numaradaki ya da ona yakın konumdaki kişi gittiğinde sempatizan konumuna düşecekse, gitmemek için elinden geleni yapar. Bence haklıdır da.

Kendimden örnek vereyim.

Ağustos 1982’de kurucuları arasında bulunduğum ve hayatta kalan tek kişi olduğum örgütü terk ettim. “Adama bak, en önemli kurucusu olduğu örgütü bıraktı gitti” sözünü yıllarca çok duydum.

Ne diyeyim, böyle konuşanların aklı ermez!

Gidecek yerim vardı. Dahası, hangi örgüte gitsem beni havada kapardı, bunu biliyordum. Değişik yerlerden teklifler de geldi, bize gel, diye…

Türkçe gazetelerde, Fransız televizyonlarında günlerce konu olan Paris ev işgallerini yapmışız, ek olarak Türkiye pratiğinde zaten tanınan bir insanım; hangi örgüte gitsem buyur edilirim.

Kendim de örgüt kurabilirdim ama istemedim. Yeterli kişi sayısı ve malzeme vardı ama birlik –o dönemde çok modaydı- lafı edip ardından da ayrı örgüt kurmak garip olurdu.

En aşağıdan değil ama orta kademeden başladım. Avrupa pratiğinde tecrübesi olan birisiyim ve bu nedenle karar verici konumda bulunmam gerekirdi. Türkiye ile paralellik kurarsak, önemli bir il komitesi sekreteri olarak başladım. Ben daha yukarı çıkarım. Üç yıl sonra MK üyesi olacaktım.

Teslim Töre’nin genel sekreterlikten çekilmek isteyip yerine beni önermesi gelişimden sonra on yıl bile sürmeyecekti. Merkez Komitesi Plenumunda kabul edilmedi. Edilseydi, bu sefer ben kabul etmeyecektim. Tabanla ilişkide ben O’nun yerini tutamazdım.

Yıllar sonra “Engin gitti, örgüt bitti” söylemi başladı. Böyle değil! Ben gitmeden de örgütteki mafyalaşmayı, Muhabarat’ın uzantısı durumuna gelişi görmüştüm.

Yine yıllar sonra bazı insanlar bana, “biz gereksiz insanlarla çok uğraştık, bunun yerine keşke kendimizi geliştirseydik, başka işler yapsaydık; artık çok geç. Sen zamanında karar verdin, biz veremedik” diyeceklerdi.

Gidecek yer kendiliğinden oluşmuyor, biraz da kendiniz hazırlıyorsunuz. Biraz da özgüven ve cesaret gerek tabii…

Gidecek yeriniz varsa bazen gitmek daha iyi oluyor da denilebilir.

Burada esas olan, kişi örneklerinden öteye, başarısızlık nedeniyle konumunu bırakması gereken ön plandaki insanlara yer gösterebilmektir. Böyle bir uygulama hem o kişi için hem de örgüt için yararlıdır.

Başka bir örneğe geçelim.

Denilir ki, başlıca silah üreticisi firmalar kapatılsın. Mesela Almanya’da Rheinmetall. Bunu söylemek kendi başına bir şey ifade etmez. Bu firmada işçi, kalifiye işçi, mühendis ve diğer memurlarla diyelim 5000 kişi çalışıyor. Bu 5000 kişi için başka alanlarda uygun istihdam planı hazırlamanız gerekiyor. Kapatılma talebi böyle bir planla birlikte savunulur.

Diğerinde sadece istenir ve havada kalan taleplerle de politika yapılmaz.

Bunu Almanya’da Demokratik Sosyalizm Partisi Frankfurt İl Yönetimi’nde iken öğrenmiştim.

“İstemezük” demekle bir şey olmaz. Somut plan sunacaksınız. Yine gerçekleşmeyebilir ama bu kez şansınız daha fazladır.

Somut düşünmek gerek. “Gitmelidir” diyorsunuz; güzel ama o zaman gidecek yeri gösterin ve yolu da açın.

Gitmesi daha az sorunlu olacaktır.