Şuanda 206 konuk çevrimiçi
BugünBugün152
DünDün3402
Bu haftaBu hafta7876
Bu ayBu ay7876
ToplamToplam10476300
Birinci olmayı istememek... PDF Yazdır e-Posta


Genç yaşlardan başlayarak herhangi bir alanda birinci olmayı istemedim. Bunun için kimseyle yarışa da girmedim. Önemli olan iyi performans sahibi olmaktır, bu performansla öndeki grup içine girebilmektir. O grupta birinci misinizdir ya da daha geride misinizdir, önemli değildir.

Birincilik iyi değildir, hangi alanda birinci olursanız olun.

Başlıca iki neden sayılabilir.

Birincisi; hangi alanda olursa olsun her birincilik görecelidir. Her alan değişiyor. Bu değişimi zamanında görüp kendinizi ona göre geliştiremeyebilirsiniz. Birinci durumdaki insan rehavete kolay kapılır. Birincilik gidince de kendisine kızacağına kendisini geçene kızar.

İkincisi; birincilik sizin başka alanlara da girmenize engel olabilir. O alanda mutlaka birinci olacağım diye gerekli zamandan fazlasını harcarsınız.

Hayatta öyle durumlar vardır ki, kendiniz seçemezsiniz, mecburen birinci olursunuz. Hatta bu birincilik sizi tek yönlülüğe mahkum da edebilir.

Erken farkına varıp, birinciliğin rehavetine kapılmayıp, bu durumdan kurtulmanız gerekir.

Unutmayın ki her şey görecelidir. Önemli olan birinci olmak değil, uzun süre bu konumda kalabilmektir. Bu ise bazı durumlarda birincilikten biraz geriye gitmenizi gerektirebilir. Normaldir ve sorun yapmamanız gerekir.

Hayatta esas olan kısa süreli parlak başarılar değil sürekliliktir.

Aynı belirleme herhangi bir alanda öndeki grup için de geçerlidir. Zamanla grup içindeki yeriniz değişebilir, bazen birinci olursunuz, bazen geride kalırsınız. Ama sürekli oradasınızdır.

Bunu önemsemeyen insanlarla çalışmak büyük zevktir.

Aynı alandayız, kişi alanında iyidir ve sizinle yarışa girmemektedir.

Zaten zeka, yetenek ve çalışkanlığından emin olan başkasıyla yarışa girmez. Yarışacaksa kendisiyle yarışır, kendini aşmaya uğraşır.

Sosyalist harekette az sayıda olan bu tür insanlarla farklı örgütler içindeyken karşılaştım. Karşılıklı olarak büyük bir takdir duygusuna sahiptik diyebilirim.

Herkes her alanda iyi olamaz. Kişinin en geç 50 yaşından sonra çapını bilmesi gerekir. Neyi yapabilir neyi yapamaz, öğrenmiş olması gerekir. Çapsızlığın önemli özelliklerinden birisi her alanda önde ve hatta birinci olmaya çalışmaktır. Eski dildeki güzel bir deyimle buna “kifayetsiz muhteris” denir. Yetenek yok ama hırsları sınır tanımıyor. Bu tür tiplere ya aldırmayacaksınız –onlar size sürekli aldırmak zorundadır-, ya da bir kere haddini kötü bildireceksiniz. Yeter, fazlasıyla uğraşmak gerekmez!

Kifayetsiz muhterisler ülkesinde yaşıyoruz. O kadar çoklar ki!

Kifayetsiz muhterisliğin önde gelen göstergesi her alanda iyi ve hatta en iyi olmaya çalışmaktır, dedik. Sonuç, iyi olmak adına yapılan çok sayıda yarım yamalak iştir.

Ne yapıyorsan, iyi yapacaksın. 100 üzerinden 80 ortalamadan aşağıya inmeyeceksin. Bu ise en fazla iki, istisnai durumlarda üç alanda olabilir.

Çok sayıda alanda vasat hatta vasatın altında işler yapmak kolaydır. Şöyle açıklanabilir: herhangi bir alanda 30’dan 50’ye çıkmak genellikle kolaydır. Daha yükseklere çıkmak zordur. O alanda iyi olmak ise daha yükseklerdedir. Ve o yükseklere çıkış daha kalıcıdır. Birkaç yıl sonra 50’lik olanı hatırlayan olmaz, ama 70-80 ve hatta daha yukarısına çıkabilen daha uzun süreli kalıcıdır. Bazen bu kalıcılık 50 yıl bile sürebilir veya daha uzun olur.

İnsanın yeteneklerini bilmesi ve bunları kullanabilmesi gerekir.

Önümüzdeki birkaç gün içinde zaman bulup Oppenheimer filmine gideceğim. İsmini ve yaptıklarını özellikle doğa bilimleri eğitimi görmüş olanlar bilir. Bu filmle ilgili –hangi dilde hatırlamıyorum- bir değerlendirme okumuştum. Deniliyordu ki: kişinin yetenekli olması ve bunun da farkında bulunması bazıları için sorun olur.

Aynen öyledir! Kifayetsiz muhteris her yerde bulunuyor, bizdeki biraz fazladır.

Aldırma, işine bak!

Sen ilerledikçe onlar kahrolacaktır.

Beter olsunlar!

Anlayın artık diyeceğim ama mümkün değildir, anlayamazsınız.

Benimle yarışamazsınız.

Keşke yetişebilseniz ve hatta geçebilseniz…

Kıskanmak ne kelime, takdir ederim…

Bunu yapamayanlara ve dahası yapmak isterken kendini rezil edenlere, çapları düşük olduğu için bu rezaleti de anlamayanlara sadece gülmek gerekir.

Bazen gülmeye de değmiyor.