Şuanda 284 konuk çevrimiçi
BugünBugün214
DünDün3402
Bu haftaBu hafta7938
Bu ayBu ay7938
ToplamToplam10476362
Hayatın amacı nedir? PDF Yazdır e-Posta


Kişiye göre değişir. Bazı insanlar bu soruyu hiç sormazlar. Yaşıyoruz işte, diye düşünerek yaşarlar. Büyük çoğunluk böyledir.

Bu soruyu ilk kez 17 yaşında kendime sorduğumu hatırlıyorum.

Hayatın bir amacı olması gerektiğine kuvvetle inanıyordum. Bu amaç ne olmalıdır, henüz fikrim yoktu. O zamanki belirlememi hatırlıyorum: Gece yatmanın, sabah kalkmanın anlamı olması gerekir. O amaç için yatarsın ve kalkarsın.

İnsanın bir amaç için yaşaması gerektiğine o yaştan beri inanırım.

Nasıl bir amaç, henüz bilmiyordum, düşünüyordum.

Bir yıl sonra buldum: hayatın amacı insanın kendini gerçekleştirmesidir.

Kendini gerçekleştirmek, sahip olduğun bütün yetenekleri sonuna kadar geliştirebilmek demektir.

Bu nasıl yapılır?

İnsan önce neleri istemediğinin hatta reddettiğinin bilincine varır.

Çevremdeki hayatı istemiyordum.

Üniversiteyi bitir, iyi bir iş bul –niyetim üniversitede kalmaktı, engel yoktu, derslerde iyiydim-, sonra evlen ve böyle yaşa işte... Rahat et ve yaşa…

Bu hayatı kesinlikle istemiyordum.

Biz 68’lilerin isyanı gerçekte gidişi önceden belirlenmiş bu hayata karşıydı. O hayatı kendimiz çizmek istiyorduk. Bunu şöyle veya böyle yapabilirsiniz tabii…

Yıllar sonra Alman Kızıl Ordu Fraksiyonu’ndan şimdi adını hatırlamadığım bir kadının belirlemesini okudum ve bana çok tanıdık geldi: silahlı mücadele bizim için de kurtuluştu. Bu toplumdan kurtulduk.

Onlar için bu kurtuluş çok önemliydi çünkü 1960’lı yılların Alman toplumu Nazi toplumunun devamıydı. Savaşı kaybettikleri için bunu göstermek istemiyorlardı ama zihniyet değişmeden duruyordu.

Benzer duygu o dönemin devrimcilerinde de vardır. Silahlı mücadele hareketinin tanınmış isimlerinin hepsi üniversitede iyi öğrencidir, bazıları bitirmiştir ve önlerinde rahat bir hayat, parlak bir kariyer vardır. Bunları reddedebilmek için insanların güçlü kişisel nedenleri de olmalıdır. Çok sayıda kişinin imreneceği bir geleceği reddediyorsunuz ve tehlikeli işlere giriyorsunuz. Devrim inancı ancak güçlü kişisel nedenlerle birleşirse sağlam ve kalıcı olur. O nedenler zayıfsa, ilk zorluklarda ya da biraz ileri yaşlarda geriye dönüş kaçınılmazdır.

Güçlü kişisel nedenler olmayınca pişmanlık kaçınılmaz olarak gelir.

İnsan, bütün yeteneklerini sonuna kadar geliştirmek olarak tanımladığım kendini gerçekleştirmeyi nasıl yapabilir? Hangi yolu seçmek gerek?

19 yaşında bunu hayli uzun düşündüm. İstanbul’da teyzemlerin evi Kurtuluş’taydı. Buradan çıkar Tünel’e kadar yürüyerek gider ve geri dönerdim. Yol boyunca bunu düşünürdüm.

1970 yılının başlarında –ODTÜ’de ikinci sınıf ilk yarı yıl bitmişti- karar verdim: insan ancak toplumu değiştirerek kendini de değiştirebilir. Kendi kendinize kalarak gelişemezsiniz ya da ancak sınırlı olarak bunu yapabilirsiniz. Toplumu değiştirme mücadelesi, insanın kendini geliştirme ve değiştirmesini de içerir.

Devrimci olmaya karar vermem böyledir.

O dönemki ODTÜ’nün de bunda mutlaka rolü vardır. Çok sayıda sınıf arkadaşım başka bir yolu, klasik hayatı tercih ettiler.

Değişik konularda yeteneklerim olduğunu biliyordum ama bunların sınırı nedir, bilmediğim neler vardır; bunları öğrenmem gerekiyordu.

Mayıs 1970’te “örgüt gereklidir” düşüncesiyle Sosyalist Fikir Kulübü’ne üye oldum ve beni panikletecek kadar hızlı yükseldim. Altı ay sonra Devrimci Gençlik Federasyonu (Dev-Genç) yayın organı İleri Dergisi’nin yazı işleri sorumlusu, bundan birkaç ay sonra THKP-C’nin yayın organı sayılan Kurtuluş Gazetesi’ni yayınlayan üç kişiden birisi oldum ve devamı geldi.

Aradan 50 yıldan fazla geçti…

İnsanın 70 yaşına geldiğinde “hayatta istediğim her şeyi yaptım” duygusuna sahip olması müthiş bir şeydir. İçimde “şunu da yapsaydım” diye bir duygu bulunmuyor. Başarılı olduğum alanlar oldu, başarısız olduklarım oldu ama cesaret edip değişik alanları denedim.

Ortalama performans hiç fena değil.

Yaşamak isteyip de yaşamadığım bir şey olmadı.

Bazıları daha iyi olabilirdi ama her şeyin en iyisini yapabilmek mümkün değil tabii…

Bazı insanların yazdıklarını okuyorum ve açıkçası biraz üzülüyorum.

Yaşayamadık, kendimize zaman ayıramadık; diyorlar.

Böyle bir duyguyu hiç hissetmedim.

Tersine, iyi yaşadığım duygusuna sahibim.

Bunu Belma’ya Mektuplar kitabının başlarında yazmıştım. Hapishaneden ona yazdığım ilk mektuplardan birisinde vardı.

22 yaşında ODTÜ’yü bitirdim, yüksek lisans yaptım, evlendim, çocuğum oldu, ayrıldım, büyük bir aşk yaşadım, askere bile gidip geldim, 25 yaşında Türkiye Devriminin Acil Sorunları gibi o yıllarda bile etkisi yüksek bir kitabı yazdım. Bir hayat yaşandı, bundan sonra ölsem ne olacak ki?

Yaş daha 27…

Yıllar önce emekli olmuş ya da olmak üzere olan birinin değerlendirmesini okumuştum. Şöyle diyordu:

“İyi bir işim ve evliliğim oldu, çocuklarım iyi yetiştiler; evimiz, arabamız, yazlığımız, bankada paramız var. Daha ne istiyorsun derseniz, içimde bir boşluk var. Çok eskiden amaçlarım vardı. Hepsini bıraktım ve hayat beni aldı götürdü. Şimdi içimde boşluk var ve artık çok geç…”

Böyle bir duruma düşmek istemezdim.

Hayatın “böyle olsun istemezdim” belirlemesiyle bitmesi çok acıdır.

Devrimcilik bana çok şey verdi. Hem o verdi hem de ben almasını bildim.

Sadece başkaları için mücadele edilmez, o mücadelenin size önemli katkılar yapması gerekir. Ya da o alanları bulabilmeniz gerekir.

Bu yoksa, bunu hissetmiyorsanız, bir süre sonra vazgeçersiniz.

73 bitti, 74’e girdim ve daha gelişmesi gereken özellikler var.

Bunu bilmek insanda gerginlik yaratıyor.

Videolara başlayalı iki yıl oldu ve sayı neredeyse 200’e yaklaştı.

Konuları saymadım ama yaklaşık 20-25 tanedir.

İlgiden fazlasıyla memnunum ama işin gerçeği kendimden bu performansı beklemiyordum.

Yanılmışım, eksik hesaplamışım!

O zaman neden daha fazlası olmasın diye gel de düşünme!

Karakter böyle, sonuna kadar gideceksin.

Son varsa tabii…

Son cümleler: 18 yaşındayım. ODTÜ Hazırlık Okulu’ndan birinci sınıfa geçmişim. Mevsim yaz, İstanbul’daki evdeyim. Bir deftere düşüncelerimi not alıyorum. Sadece tek cümleyi hatırlıyorum: tarih bir defterse eğer, bir köşesine ben de yazacağım.

Yaptık mı, yaptık!

Bu ne büyük bir mutluluktur ama durmak yok, devam…

Daha geliştirilmesi gereken yönler var…