Şuanda 232 konuk çevrimiçi
BugünBugün171
DünDün3402
Bu haftaBu hafta7895
Bu ayBu ay7895
ToplamToplam10476319
Bu kadar ilgi beklemiyordum doğrusu... PDF Yazdır e-Posta


Her insanın kaldırabileceği bir yük vardır başlıklı yazı beklediğimin üzerinde ilgi gördü. Nedeni, devrimcilerin –kimisi ayrılmış kimisi ayrılmamıştır- çocuklarıyla ilgili sorunları olsa gerektir. Çevremde bu tür insanlar tanıyorum ama bildiklerim herhalde gerçeğin yüzde biri bile değildir.

Şunun açık olarak belirtilmesi gerekir:

Kadınlar bozulan evliliklerin ardından çocukları eski eşlerine karşı silah olarak kullanıyorlar. Akıllarınca eski eşlerine psikolojik terör uygulayarak intikam alıyorlar ama öncelikle çocuğun hayatını mahvediyorlar.

Böyle davrananların en az yüzde 90’ı kadınlardır.

İntikam almak adına çocuğun psikolojisini sakatlıyorlar.

Ayrılan insanların yapacakları en önemli iş, çocukla iki tarafın da düzenli ilişkisinin sağlanması ve kesinlikle birbiri aleyhinde konuşmamaktır. Çocuk aptal değil; ortada önemli sorunlar vardır ki ayrılmışlardır, bunu anlayabilir.

Boşanmış erkeklere karşı nasıl bir psikolojik terör uygulandığını ve çocukların hayatının da mahvedildiğini, bunu da büyük çoğunlukla kadınların yaptığını yüksek sesle söylemek, yaymak gerekir.

Kadın cinayetleri, diğer saldırganlıklar vb. bunların hepsi var ama yukarda söylediğim de yaygın olarak var.

Kendi açımdan konu kapanmıştır. Deniz 47 yaşında, hiç sosyal ilişkimiz olmadı, iki yabancıyız ve bundan sonra da bir şey olmaz zaten…

Sosyal ilişki yoksa biyolojik ilişkinin neye yaradığını anlayabilmiş değilim.

Gerçek bir olay anlatayım.

Devrimci bir karı-kocanın bir kızları oluyor. Adam örgütte üst düzeyde sorumlu, 12 Eylül sonrasındaki on yılı ülke içinde geçiriyor. Şiddetle aranıyor. Adamın ısrarı üzerine çocuğu uzak bir kentteki tanıdıklarına bırakıyorlar.

Yıllar sonra ikisi de yakalanıyor; kadın kısa, adam daha uzun hapiste kalıyor. Kadın gidip büyümüş kızını buluyor. Kız kötü davranmıyor ama “benim annem-babam bunlardır” diye yanında büyüdüklerini gösteriyor.

Normal olan da budur.

Kadını da tanıyorum. Akıllı ve kişilikli bir kadındı. Herhalde “seni dokuz ay karnımda taşıdım” söylemine başvurmamıştır. Yetişkinlik yaşına ulaşmış bir kız için anlamsız bir söylem olurdu…

Yazıya yapılan değerlendirmelerden anladığım kadarıyla bazı insanlar için evlat kutsaldır.

Benim için değildir. Yapabileceğinin en iyisini yapabilmesi için gerekli imkanları sağlamaya çalışırım. Bunları ne kadar kullanır, kendisinin bileceği iştir. Bunları yaptım diye ondan bir şey de beklemem.

İkinci kızımın durumu aynen budur. Bugün ulaştığı düzeyde belirleyici katkım var ama bunu hissettirmedim bile. O biliyordur ve bu da yeterlidir.

Türklerde bozulan evliliklerde az bulunan bir örnektir.

Bitirirken size 12 Eylül’ün nasıl işime yaradığını da anlatmalıyım.

1980 yılı başlarında Sağmalcılar hapishanesindeydim. Üç ay kadar sonra kaçmış olacaktım ama o sırada bunu bilemezdim.

Davamıza bakan avukata vekalet verdim ve boşanma davası açmasını istedim. İlişkimiz ben hapse girmeden önce kopmuştu zaten… Kadın da boşanmamak için avukat tuttu. Davayı geri çektik, uğraşmanın gereği yoktu.

Kaçtım, 1980 sonuna kadar ülke içindeydim, sonra uzaklara gittim.

1984’te annemden bir mektup geldi ve içinden boşanma kararı çıktı. Mahkemeye başvurmuş ve bir yıl kadar süren davadan sonra boşanmıştı. Anneme de telefon etmiş; ayrıldığına pişman olduğunu ama mecbur kaldığını ifade etmiş.

Kardeşi Beylerderesi’ndeki çatışmada öldü, eşinin durumu ortada, devlet memuru ve 12 Eylül’ün azgın günleri…

Mecburen ayrılacaksın…

Fiilen yıllar önce bitmiş bir ilişki resmileşti böylece…

12 Eylül sayesinde demek gerek!