Şuanda 167 konuk çevrimiçi
BugünBugün2935
DünDün2340
Bu haftaBu hafta7257
Bu ayBu ay7257
ToplamToplam10475681
Negri'nin ardından PDF Yazdır e-Posta


Antonio Negri’yi yaklaşık 20 yıl kadar önce Frankfurt’ta yapılan uluslar arası bir kongrede izlemiştim. İtalyanca bilmiyordum ama anında çeviri vardı. Ne söylediğini hatırladığımı söyleyemem yalnızca ajitatif konuşuyordu. Belki de Hardt ile birlikte yazdıkları İmparatorluk kitabında anlattıklarından farklı şey söylememişti, bu nedenle…

İmparatorluk önemli bir kitaptır, yanlışları ve doğruları vardır.

Önde gelen yanlışı ulusal devletlerin dönemini tamamlamasıyla ilgilidir. Dünyanın durumuna şöyle bir bakmak bile bunun doğru olmadığını gösterirdi.

SSCB ve ardından Yugoslavya dağılmış ve 20 civarında yeni devlet ortaya çıkmıştı. Bunlara Çekoslovakya’nın Çekya ve Slovakya olarak ikiye ayrılmasını, Sudan’ın iki devlete bölünmesini, Kosova’nın kurulmasını da eklemek gerekir. 1990 sonrası 20 yılda 20 civarında yeni devlet ortaya çıkmıştı.

Ulusal devletlerin işlevinin değişmesini, ulusal devletin ortadan kalkması olarak değerlendirmemek gerekir. Bu konuda en iyi görüşü Almanya’da Hirsch ve ABD’den Jessop “genişleyen devlet” anlayışıyla ortaya koymuşlardır. Devletin işlevleri bir yandan daralırken –mesela ekonominin dünyadaki gelişmelerden daha hızlı etkilenmesi, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde devletin makro ekonomik politikanın belirlenmesindeki azalan işlevi gibi- çok sayıda sivil toplum örgütü adı verilen kuruluşu bünyesine katan ulusal devletin faaliyet alanı içerde ve dışarıda genişlemişti.

Bugün Türkiye dediğiniz zaman bunu 30 yıl öncesindeki gibi ulusal sınırlar içinde düşünemezsiniz. Irak, Suriye, Katar, Azerbaycan ve Balkanlardaki etki alanlarıyla birlikte düşünülmesi gerekir.

Türkiye TV filmi ihracatında Hollywood’dan sonra gelmektedir. Türk TV filmleri eskiden Arap ülkeleri pazarında etkindi. Buradaki rolleri azaldıktan sonra Latin Amerika, Balkanlar ve İspanya’da önemli pazar payını ele geçirdiler.

Şu anda toplam 195 devlet bulunuyor ve bazı küçük devletlerle sayının önümüzdeki yıllarda artması bekleniyor.

İmparatorluk kitabındaki önemli belirlemeler sonlara doğrudur. Burada ABD fabrikalarında işçilerin patronlar tarafından nasıl bölündüğü anlatılır. Büyük bir fabrikaya işçi alınırken bir yabancı işçi grubunu nötralize edecek başka grup da alınır. Mesela Hindistanlı ve Pakistanlı işçilerin grev için bile anlaşması zordur. Hem tarihsel düşmanlık ve hem de dini farklılık vardır.

Avrupa ülkelerinde de yıllardan beri değişik ülke işçi sınıflarının dayanışması görülmemiştir.

Mesela OPEL firmasının İspanya, Almanya ve Polonya’da üretim birimleri vardır. Bu ülkelerden birisindeki OPEL’de greve gidildiğinde diğer ülkelerdeki aynı fabrika işçilerinden dayanışma görülmez.

Hardt ve Negri sayısı dünya çapında artan işçi sınıfının içindeki büyük bölünme nedeniyle abartılmaması gerektiğini örneklerle belirtmişlerdir. Devrimci özne ezilen ve sömürülen herkestir, işçi sınıfı bu herkesten bir parçadır, özel bir rolü yoktur.

Parçanın bir bölümünün rolü işçi sınıfının rolünü geride bırakabilir.

1960’lı yıllara kadar bu durumu çok sayıda sömürge ülkede görmüştük.

Küba’daki gibi sosyalist bir devrimde de asıl güç küçük köylülük, kent küçük üreticiliği ve öğrenci hareketiydi. Küba Sosyalist Partisi’nin etkin olduğu işçi sınıfı başlangıçta devrimci gelişmeye ilgisizdi.

Ek olarak işçi sınıfıyla ilgili ama özellikleri farklı prekarya sayıca önem kazanmıştır. Bu kesim lümpen proletarya adıyla eskiden de vardı ama sayıca artmıştır. Düzenli bir işi bulunmayan, dağınık, örgütlenemeyen ama sayıca çok bir kesim…

Bu konuda 192, 193, 194, 195, 196 ve 197 nolu videolara bakınız.