Şuanda 89 konuk çevrimiçi
BugünBugün2340
DünDün2340
Bu haftaBu hafta6662
Bu ayBu ay6662
ToplamToplam10475086
Dini yönü güçlü bir ailede doğmamak... PDF Yazdır e-Posta


Kişi nasıl bir çevrede doğacağına kendisi karar vermiyor. Çocukken aldığı eğitim sonraki hayatını olumlu ve olumsuz yönde güçlü şekilde etkiliyor. Ailedeki sosyalizasyonun size kazandırdığı bazı değerlerden sonraki yıllarda kurtulabilirsiniz ama bunun için yoğun çaba göstermeniz gerekir. O değerler, isteyin ya da istemeyin, kişiliğinizin parçası olmuştur ve bunların bir bölümünden kurtulmak kolay değildir.

Doğduğum çevrenin şu özellikleri vardı.

Birincisi; cumhuriyet kadınları arasında büyüdüm diyebilirim. Lise mezunu erkeğin zor bulunduğu ülkede 1940’lı yıllarda üniversite bitirmiş ve genellikle öğretmen olarak çalışan kadınlar…

Bu nedenle çalışmayan kadınlar bana yıllarca garip gelmiştir.

O kadınlar oturmuyorlar; ev işi yapıyorlar ve çocuk yetiştiriyorlar itirazı boştur.

Sanki çalışan kadınlar bunları yapmıyorlar!

İkincisi; Atatürk’ün dine karşı mesafeli olduğuna inanılırdı. Bu nedenle olsa gerek cumhuriyet kadınları arasında dinci insan görmedim. Annem ve babamın dini inancı vardı, ama o kadar. Namaz kılmak, hacca gitmek, çocukları dine teşvik etmek; bunlar yoktu.

O yıllarda ortaokulda din dersleri isteğe bağlıydı ve din dersine girip girmeyeceğinizi veliniz belirliyordu.

Orta bir ve ikinci sınıfı Adana Koleji’nde okudum ve din dersine girmeyen tek öğrenci bendim. Bundan da hiç rahatsız olmadım.

Devrimci olmadan önce ateist oldum. 17 yaşında Adnan Adıvar’ın Tarih Boyunca Din ve Bilim kitabını okudum ve bu kitap ateist olmam için yeterli oldu.

Yıllar sonra Analitik Sosyal Psikoloji’de şunu öğrenecektim: babalarıyla sorun yaşayan çocuklarda ateizme yönelim güçlüdür. Ve bu çocuklar köpekleri sevmezler.

İkisi de bende vardı.

Üçüncüsü; iyi ki Alevi bir ailede doğmamışım. Alevi ailelerde çocuklara verilen Alevilik eğitimi, özellikle okumuş Sünni ailelerdeki dini eğitime göre oldukça yoğundur. Çok sayıda Alevi arkadaşta bunu görebildim.

Ailem Alevi olsa da ateist olurdum ama bu kadar kolay olmazdı.

Dini ve ulusal köken konusuyla hiç ilgilenmemiş olmam benim için büyük şanstır. Bu konularla ilgilenmek zorunda kalsaydım bu kadar kitap da yazamazdım, araştırma da yapamazdım, üç üniversite de bitiremezdim.

Babam Kıbrıslı, annem Çerkez, ben kendimi Türk olarak görüyorum.

Hangi milliyetten olduğunuz anne ve babanızın kökeniyle değil sosyalizasyonla belirlenir.

Okumaya büyük değer verilen bir çevrede büyüdüm ve bunun da hakkını verdim sanıyorum.

İlkokulu 11 yaşında bitirdiğim zaman evde bulunan yaklaşık 500 sayfalık Heredot Tarihi’ni okumuştum (annem Adana Kız Lisesi’nde tarih öğretmeniydi). Bir şey anlamadım ama önemli olan o yaşta o hacimdeki kitaptan çekinmemek ve okumayı göze alabilmekti.

Alevilik tartışmalarıyla ilgilenmiyorum. Alevilik nedir, konusu bile tartışılıyorsa, bu arkadaşların alacağı daha çok yol var demektir.

Zamanım olsa Diyanet’in çıkardığı 25 ciltlik İslam Ansiklopedisi karşımda duruyor, okuyacağım ama bu konuda anlaşılan daha çok beklerim. Annem her cildi alıp göndermişti. Kendisi okumamıştır, ilgilendiğinden değil, Engin okur diye göndermiştir.

Böyle bir ailede büyümüş olmak bana negatif özellikler de kazandırdı ve yaklaşık 30 yaşına kadar bunlardan kurtulmak için epeyce uğraşmam gerekti.

Önceki bir yazıda sözünü etmiştim: birbirine zıt iki sosyalizasyon yaşadım. İlk beş yaşımda genellikle teyzem ve anneannemin (İstanbul) yanındaydım, sonra anne-babamın yanındaki çok farklı sosyalizasyona bir türlü uyamadım.

 

Her durumda dini duyguları kuvvetli bir çevrede yetişmemiş olmak sonraki yıllarda bana çok yararlı oldu.