Şuanda 247 konuk çevrimiçi
BugünBugün2090
DünDün2340
Bu haftaBu hafta6412
Bu ayBu ay6412
ToplamToplam10474836
48 yıl önce bugünler PDF Yazdır e-Posta


26 Ocak 1976’da Beylerderesi’nden sonraki haftalardan söz edeceğim. Beklemediğimiz ağır bir darbe yemiştik. Dahası, örgütsel ayrılık da görünüyordu. Olayın hemen ardından Yurtdışı Grubu ile –Gülten Çayan Grubu da denirdi- toplantı yapmıştık. 1975 yaz aylarında TDAS’ı okuyan bu arkadaşlar içeriğine tümüyle katıldıklarını belirtince birleşme kararı alınmıştı. Toplantıda arkadaşların yüzündeki korku açık olarak görünüyordu. Eleştiriler eleştiriler… Neden böyle yapmışlardı, falan filan…

Bir silahlı mücadele hareketiyiz. Gelişimimiz içinde beklenmedik ölümler, yakalanmalar olacaktır, kaçınılmazdır. Kaybettiğimiz arkadaşlarımızı eleştiri yağmuruna tutmanın alamı yok; bundan sonra ne yapacağız, onu düşünelim.

Bir şey yapmaya niyetleri bulunmuyordu.

Benden birkaç ay ortadan kaybolmam istendi. Polis İlker’in ablası üzerinden beni bulmuştu ama hakkımda bir şey bilmiyordu. Bu durum ne kadar sürerdi, bilinmezdi. Önerilerine yanaşmadım, dahası kuşkulandım da. Sorun bir şekilde benim geri çekilmemdi. İlişkileri onlara bırakıp da çekilemezdim. Yüksel Ankara’yı tanımıyordu ve bizim de çok sayıda ilişkimiz Ankara üzerinden kurulmuştu.

Toplantı sonuçsuz bitti ama bu arkadaşlarla birlikte yürünemeyeceği iyice belli olmuştu. Bol miktarda silahlardan söz eden ama eyleme yanaşmayan özelliklerini daha önce de fark etmiştik.

Ortadan kaybolmam dikkatleri üzerime çekmek için mesaj olurdu. Hastanede çalışan devlet memuru bir kimyagerdim ve bunu sürdürmeliydim.

Bir hafta kadar sonra Yurtdışı Grubu’ndan iki kişiyle buluştuk. Eylem yapmamızı önerdiler. Hayret, arkadaşlar eylem istiyorlardı!

Bir araba içinde dolaşırken konuşuyorduk. Küçük bir karton kutu uzattılar. Kavaklıdere’deki Amerikan kütüphanesine girecektim, paltomu asarken kutuyu ters çevirecektim ve dışarıya çıkacaktım, ardından patlama olacaktı.

Bir kütüphaneye karşı eylem yapmak bana çok ters geldi. Yanaşmadım. Orada çalışanlar beni tanıyorlar, dedim ve doğruydu da. 1975 yazında Türkiye Devriminin Acil Sorunları’nı yazarken Time, Newsweek, US News and World Report dergilerini, Dünya Bankası raporlarını bu kütüphanede okumuştum. Haftada bir-iki kere uğruyordum. Uygun bir zamanı kollayıp görünmeyebilirdim ama kütüphaneye karşı eylem bana çok ters gelmişti,

Bu konudaki düşüncemi halen değiştirmedim.

Bu grupla ayrılmamız uzun sürmedi. Keşke hiç birleşmeseydik, diyeceğim. Herhangi bir kazancımız olmadı. Onlara devrettiğimiz bütün ilişkileri geri aldık.

Önceden de belirtmiştim, 1976 hayatımın en zor yılıdır. Örgüt yeniden kurulmak durumundaydı ve bunu da benden başka yapabilecek kimse yoktu.

Dikkat ediyordum ama takip görememiştim. Belki de ben görmüyordum. İstanbul’a gidip, kimseye uğramayıp, Topkapı’daki birkaç fabrikada iş aradım. Otelde kaldım. Görün işte, iş arıyorum!

Ardından İzmir’e gidip Yurtdışı Grubu ile toplantılardan tanıdığım ve anlaşabileceğimizi sandığım kişiyle görüştüm. Nafile, sonuç yok!

Kendimiz devam edecektik artık…

Kötü darbe yemiştik ama üç ay kadar sonra toparlanmıştık. İstanbul’a taşındım, Ankara’da kalmaya devam etmek tehlikeliydi. Yüksel ile de bağ kuruldu. Ardından yeni genel komiteyi oluşturduk. İstanbul’dan sorumlu olduğum için zaten taşınacağım bu kente yerleştikten sonra, iyi para kazandığım işten de çıktığım için para sorunu bütün ağırlığıyla üzerimize çöktü.

 

İstanbul soygun işlerini üstlenecekti…